Sokağa çıkma yasağının 2 Aralık’tan bu yana sürdüğü Sur’da 8 Ocak’ta hayatını kaybeden Rozerin Çukur’un (16) cenazesini almak için bekleyen ailesi, DNA testinden çıkacak sonucu bekliyor. 139 gündür kızlarını toprağa vermek için bekleyen Çukur ailesi, “Sonbahar geçti, kış bitti bahar geldi, kızım gelmedi” diyor. Baba Mustafa Çukur, Sur'dan çıkartılan ve Dicle Nehri civarına dökülen hafriyat arasında çocuklarının cenazesini aradıklarını söyleyerek, "Sur yıkımlardan dolayı artık tanınmaz halde. Sur’dan çıkan hafriyatlarda cenazeler bulundu. Kaç cenaze çıktı bilmiyoruz. Hafriyatların başına da polis dikilmiş. Kepçelerle evler yıkıldı, cenazeler parçalandı" dedi.
Sokağa çıkma yasağının uygulandığı Sur’da 8 Ocak’ta yaşamını yitirdi. O gün bu gündür aile, kızlarının cenazesini alamadı. Son olarak Sur’dan biri erkek, biri kadın iki cenaze çıktı. Aile verdiği DNA örneğinin eşleşmesini bekliyor.
Rozerin Çukur 16 yaşında bir lise öğrencisiydi. 2 Aralık’tan bu yana uygulanan sokağa çıkma yasağının kısa süreliğine kalkması üzerine girdiği Sur’da hayatını kaybetti. Yasaklı bölgede bulunan arkadaşının durumunu merak ederek girdiği Sur’dan 8 Ocak’ta ölüm haberi geldi.
Haberdar'dan Bahar Kılıçgedik'in haberine göre, Çukur ailesinin resmi görüşmeleri sonuç vermeyince, önce açlık grevi ardından kızlarının cenazesini alabilmek için kendileri gibi diğer ailelerle beraber açlık grevine girdi.
"Biri Rozerin, diğeri Ramazan olabilir"
Baba Mustafa Çukur, Sur’dan çıkan yurttaşlardan aldıkları bilgiler doğrultusunda, kızlarının Sur'da defnedildiği yeri savcılığa bildirdiklerini ve bu noktada yapılan kazıda iki cenazeye ulaşıldığını belirtti. Bildirdikleri yerde, kızı ile birlikte toplam 3 cenazenin olabileceği bilgisinin kendilerine ulaştığını söyleyen baba Mustafa Çukur, ancak iki cenaze çıkarıldığını ifade ediyor. Bu kez iki cenazeden birinin Rozerin’e diğerinin Ramazan Öğüt’e ait olmasının büyük bir ihtimal olduğunu belirtiyor.
"Sur’dan çıkan her cenazede haber bekledik"
Cenazeleri teşhis etmek için hastane morguna gittiklerini belirten baba Mustafa Çukur, “Hastanedeki görevli teşhis için savcılık izni gerekiyor dedi. Vücut bütünlükleri bozulduğu için teşhise elverişli olmadığı ifade edildi. Zaten 1 Nisan’da kan örneği vermiştik. Örnekler İstanbul Adli Tıp’ta. Şimdi DNA eşleşmesini bekliyoruz. Bir haftada kesinleşir diyorlar ama bazen aylar alabiliyor. Bir kanın sonucu bile 45 günde çıktı. Ancak her çalan telefonda, acaba kızımın cenazesinin netleştiği haberini mi verecekler bana diye bekliyorum. Bazen belki bana ulaşmamışlardır, arkadaşıma haber vermişlerdir diye onu arıyorum. Kurumları arıyoruz. Belki bize ulaşmamışlardır diye. Sur’dan çıkarılan her cenazede, bu haberi bekledik. Her cenazede verdiğimiz kan örneklerinin eşleşip, eşleşmediği haberini bekledik. Diğer erkek cenazesinde, kolda platine rastlandı. Ailesi Ramazan’ın da kolunda platin olduğunu söyledi. Ama yinede DNA’yı bekleyecekler” diyor.
"Çıkan son cenazelerin bize ait olduğunu düşünüyoruz"
Baba Mustafa Çukur, cenazelerin alınmasına ilişkin resmi kurumlarla yaptıkları görüşmeler neticesinde verilen sözlerin yerine getirilmediğini ifade ederek, “Bize sözler verildi. ‘Cenaze yerlerini söyleyin, biz getiririz’ dediler. İlk çıkan iki cenazeye, inanılmaz tahribatlar yapılmıştı. Öldürüldükten sonrada iki cenazeye kurşun sıkılarak, vücutları delik deşik edilmişti. Sonra çatışma ve operasyonlar bitince, bırakın gidelim cenazeleri alalım dedik. Savcılığa kızımın defin edildiği belirtilen yerin neresi olabileceğini bildirdik. Dilekçeyi verir vermez, hemen kazı yapıp cenazeleri oradan çıkarmışlar. Sur yıkımlardan dolayı artık tanınmaz halde. Sur’dan çıkan hafriyatlarda cenazeler bulundu. Kaç cenaze çıktı bilmiyoruz. Hafriyatların başına da polis dikilmiş. Kepçelerle evler yıkıldı, cenazeler parçalandı. Sur’da başka cenazeler var mı, bilmiyoruz. Eğer başka cenaze yoksa, bu cenazenin bize ait olduğunu düşünüyoruz” dedi.
"Bizi en çok da cenazenin alınamama süreci yıktı"
Aile olarak en çok da cenazeyi alma sürecinin bu kadar uzamasının kendilerini yıktığını belirtiyor Mustafa Çukur, “Takvim yaprağı gibi, günleri tek tek sayıyoruz. Hastane morguna her gittiğimizde cenazeyi alacağız diye gidiyoruz. Verdiğimiz her kan örneğinde, çalan her telefonda ‘Senin kızındır’ demelerini bekliyoruz”. Cenazenin aylarca alınamaması, bu kadar uzun sürmesi, sonuçların çıkmaması, bizi her defasında daha da yıktı” diyor.
Aylarca kızının cenazesini almak için mücadele verse de anne Fahriye Çukur, hala bu habere hazır olmadığını söylüyor. Kızının gittiği gibi eve geri dönmesini beklediğini belirterek “O kibar vücudu ne olmuştur, diyorum. Buna kim sebep oldu diye soruyorum. Dilim öldüğünü söylemeye varmıyor. İnanmak istemiyorum. İstiyorum gittiği gibi gelsin, evine. Sonbahar geçti, kış bitti bahar geldi, kızım gelmedi” diyerek her sözü insanı derinden etkiliyor.
Kızlarının Sur’da ölümüyle ve sonrasında yaşanan süreçte daha da derinden sarsılan Çukur ailesi şimdi o inanmak istemedikleri haberi bekliyor.