*Prof. Dr. Zelal Ekinci
“22 Ekim 2012 tarihinde, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun gerekçe gösterilerek Sur İçi bölgesi riskli alan ilan edilmişti. Riskli alan olarak belirlenen bu bölge için Bakanlar Kurulu, 21 Mart 2016 tarihinde Sur İlçesine bağlı 6244 ve Yenişehir İlçesine bağlı 51 parsel olmak üzere toplam 6295 parselde acele kamulaştırma kararı aldı. Sur İçi’inde bulunan 149 anıtsal, 465 sivil mimarlık örneği olan toplamda 614 tescilli yapıdan 122 anıtsal, 431 sivil mimarlık örneği olmak üzere toplam 553 tescilli yapı da kamulaştırma işlemine dâhil edildi. Kamulaştırmaya dâhil edilmeyen fakat 2009 yılında Alipaşa ve Lalebey Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında daha önce kamulaştırılmış, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TOKİ’ye devri gerçekleşmiş alanlarda dahil edildiği zaman Sur İçi’nin neredeyse tamamına yakını kamulaştırılmıştır.”
Sur Platformunun teknik bilgilendirme raporundan aldığımız bu paragraf şu an yaşananların çatışmalardan, hendeklerden çok önce, çöktürme planı hazırlık aşamasında kotarıldığını düşündürmez mi biz fani Türkiye vatandaşlarına? Kısaca bakmaya çalışalım neler olduğuna:
Sokağa çıkma yasakları sürecinde Sur’un altı mahallesi ulaşılamaz olmuş, oluşan tahribata ilişkin kamuoyuna çok kısıtlı bilgiler ulaşmıştı. Sonrasında bu altı mahallenin hiçbir şey bırakılmamacasına dümdüz edildiğini Google Earth fotoğraflarında hayretle görmüş, molozların iş makinaları ile toplanarak Dicle kıyısına döküldüğünü, insanların anılarının peşinde bu molozları karıştırırken kol, bacak gibi insan uzuvlarına rastladığını basından öğrenmiştik.
Daha bu acı küllenmeden 2017 Haziranı başında muhalif basına Sur İçi’nin çatışma bölgeleri dışında kalan Alipaşa ve Lalebey mahallelerindeki yıkıma dair bilgiler düşmeye başladı. HDK bu yıkımı anlamak ve Sur’a ses olabilmek için bir ziyaret çağrısı yaptı. Barış Bloku olarak biz de bu çağrıya yanıt vererek 8 Haziran 2017’deki ziyarete HDK heyeti ile birlikte katıldık.
Ziyaret sırasında sivil toplum kuruluşları (STK) ve ailelerin anlattıklarından öğrendik ki Alipaşa ve Lalebey mahallelerinin hikayesi 2009’da başlamış. O zaman Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Valilik, TOKİ ve Belediye şu an “ulaşılamayan” bir protokol üzerinde anlaşmış. Ulaşılamayan bu protokole göre “sokak yapısı” korunarak yüksek binaların yıkılması ile bu mahallelerde bir iyileştirme yapılması planlanmış. O zaman bu mahallelerdeki1012 parselden 500 kadarı, teklif edilen TOKİ yapılarına geçerek evlerini terk etmiş. Terk edilen bu evler kısmen yıkılarak oturulamaz hale getirilmiş. O zaman çıkmak istemeyeler bu zamana dek evlerinde yaşamayı sürdürmüşler. 2016 yılında, kalanlara, evlerini boşaltmaları için yeniden baskı başlamış. Valilik tarafından şu an önerilen altı aylık kira bedeli ve taşınma ücreti öncelikle zorlu yaşam koşulları altındaki çoğu kiracı tarafından kabul edilmiş durumda. Ancak ev sahipleri özellikle önerilen düşük rayiç bedeller ve yeni yaşam alanlarında karşılaşacakları alışık olmadıkları yaşam biçimi nedeniyle bu dönüşüme itiraz etmekteler. Şu anda kamulaştırma tamamlanmış ve uygun görülen bedeller ev sahiplerinin hesabına yatırılmış durumda. Yatırılan bu parayı almayan ve evini terk etmek istemeyen mahalle sakinleri Ramazan ayının başından beri su ve elektrik kesintisi ile karşı karşıya ve çok ağır koşullarda, zorla ev boşaltma tehdidi ve tedirginliği altında yaşamaktalar. Tarihi temelleri gözle görülen ve dokunulabilen, tek ya da iki katlı evlerin çevrelediği, muhteşem dar sokaklar sistemi ile insanı ortaçağ kasabalarının gizemine taşıyan bu mahallelerde yıkımlar iş makinaları ile o güzelim tarihi temeller ve sokaklar gözetilmeden topyekun kazıma şeklinde başlamış. Burada şahane bir tarihi doku, yaşayan bir kültür, bu kültürü yaşatan demografik yapı-ki Sur İçi bu nedenlerle Dünya Kültür Mirası listesinde- yok edilmek üzere.
STK’lar ve evlerinde yaşamaya devam etmekte olan mahalle sakinlerinden öğrendiklerimize göre:
1-2009’da bu süreç başladığında da, şimdi de, mahallelinin istekleri ile ilgili hiçbir görüşme yapılmamış, yalnızca bildirimde bulunulmuş, koşulları kabul edip gidenler de alışık oldukları yaşam koşullarını gittikleri yeni yaşam alanlarında gerçekleştirememenin maddi ve manevi sıkıntılarını hala yaşamaya devam ediyorlar ve ciddi pişmanlık içindeler.
2-O zaman Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Valilik, TOKİ ve Belediye tarafından imzalandığı söylenen protokol, şu an devlet yetkililerince yıkımlara referans gösterilmekte, fakat STK’lar dahil bu protokole ulaşan, değerlendirebilen yok. Sözel bilgilere göre kısmi bir iyileştirmeyi içeren bu protokolü aşan bir topyekün mahalle yıkımı söz konusu.
3-Sur’un 16 mahallesi var. Altı mahalle çatışmalı süreç sonrası zaten yok edilmiş durumda. 21 Mart 2016 tarihinde ise Sur çevresinden iki mahalle ile birlikte Sur İçi’nin 16 mahallesi de dahil toplam 18 mahalle hakkında acele kamulaştırma kararı verilmiş durumda. Şu an Sur’un %90’a yakını kamulaştırılmış durumda. Alipaşa ve Lalebey’den sonra sıra ile tüm mahalleri aynı hoyrat yıkımın beklediğine dair güçlü bir kanaat mevcut.
4-Yıkımı tamamlanıp, düzenleme yapılan Hz. Süleyman Cami önündeki park alanının görüntüsü yeniden yapılması planlanan Sur için gayet açık ipuçları vermekte. Ruhsuz ve anlamsız keskin yollar ve çimlenmiş alanlarla modern bir park alanı. Tıpkı Bostancı sahil yolunda doldurularak elde edilmiş park alanına benziyor. Tarihi dokuyla alakasız, üstelik çok soğuk bir görünümü var. 7000 yıldır yaşamın sürdüğü, özel sokak yapısı, yaşam biçimi, bu sokaklarda halen süren dayanışma kültürü nedeniyle UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası kabul edilen Sur’a yabancı. Eğer bu süreç engellenemez ve bu şekilde sürerse Sur kaybedilecek, ruhsuz ve temiz yeni yapılarda Sur’un gerçek sahipleri yerine, parası olan kimi insanların, başka türlü bir yaşam kurduğu, bambaşka bir yer olacak orası, ama kesinlikle Sur olmayacak.
Dünya ve Türkiye halklarının paha biçilemez tarihi ve kültürel mirası olan Sur İçi’ne bu yapılanlar, vatan sevdasından bahsederek hayat söndürenler için, vatanlarını ne kadar sevdiklerinin turnusol kağıdıdır aslında. Hele de AK Partili Kürt milletvekilleri iktidar sarhoşluğunun etkisinde varsa vicdanlarının sesine, yoksa bu kadim kentin sesine nasıl dayanacaklar?
Oysa konunun uzmanlarınca denetlenebilecek bir diyalog süreci ile tarihi, sosyo-kültürel ve demografik yapı korunarak da iyileştirmeler yapılması mümkündür. Bu iyileştirmeler insan haklarına saygı gösterilerek, yerinden etme ve demografi değiştirme politikalarına son verilerek kolaylıkla gerçekleştirilebilir.
*Barış Bloku Eş Sözcüsü (672 Sayılı KHK ile Kamu Hizmetinden Men, Barış İçin Akademisyen)
Lalebey mahallesinde sokakta yakılan ateşte pişen lebeni. Fotoğraf: Zelal Ekinci
|