Gündem

Sur sokaklarındaki cenazeler için Anayasa Mahkemesi’ne başvuru

Diyarbakır'ın Sur ilçesinde 33 gündür sokağa çıkma yasağı uygulanıyor

04 Ocak 2016 20:14

Sokağa çıkma yasağının 33 gündür uygulandığı Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki çatışmalarda hayatını kaybeden Mesut Seviktek’in ailesi, cenazenin alınması ve sokağa çıkma yasağının kaldırılması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.

Seviktek Ailesi adına Mezopotamya Hukukçular Derneği Üyesi Av. Yunus Muratakan, bugün hazırladığı 13 sayfalık dilekçeyi, Diyarbakır Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi üzerinden UYAP aracılığıyla Anayasa Mahkemesi’ne gönderdi.

T24’e konuşan Avukat Yunus Muratakan, dilekçesinde, Diyarbakır Valiliği’nin 33 gündür ilan etmiş olduğu sokağa çıkma yasağının derhal kaldırılmasını ve 14 gündür sokak ortasında bulunan Mesut Seviktek’le birlikte İsa Oran ve Ramazan Öğüt’ün cenazelerin teslimini istedi. Muratakan ayrıca Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’ne göre dilekçesinin, öncelikli ele alınması ve tedbir talebini içerdiğini söyledi.

 

“Sokağa çıkma yasakları hukuka aykırıdır”

 

Yunus Muratakan, şöyle devam etti:

 “Öncelikle İl Valilerinin görev ve yetkilerini düzenleyen 5442 sayılı Kanunun 11-A-C maddesine dayanılarak sokağa çıkma yasağının ilan edilemeyeceğini, zira T.C hukukuna göre sokağa çıkma yasağının ancak Olağanüstü Hal, Sıkıyönetim ve savaş hallerinde alınabileceğini belirttik. Yine Olağanüstü Hal ve Sıkıyönetim ilanları için MGK’dan görüş alınmak suretiyle Bakanlar Kurulu’nun ilan edebileceğini ifade ettik. Anayasa’nın Sıkıyönetim ilanını düzenleyen 122. Maddesi ile Olağanüstü Hal ilanını düzenleyen 119. Maddesi’nin çok açık olduğunu, bu maddelere göre Sıkıyönetim için Olağanüstü Hal ilanını gerektiren hallerden daha vahim, şiddet hareketlerinin yaygınlaşması veya savaş hali durumlarında sıkıyönetim ilan edilebileceğini, Olağanüstü Hal ilanı için ise tabi afet ve ağır ekonomik bunalım sebebi ve 120. Maddesi’nde şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması durumlarında OHAL ilan edilebileceği belirtilmiştir. Spesifik olarak OHAL ve Sıkıyönetim Kanunu’nun ön gördüğü sokağa çıkma yasağının verilebilmesi için ya Sıkıyönetim Komutanı’nın ya da OHAL Valisi’nin karar alması gerekmektedir. Birer sapma rejimi olan OHAL ve Sıkıyönetim durumlarında bile temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması, Anayasa’nın 13. ve 15. Maddeleri’ne göre  hakkın özüne dokunulmayacak, hakların sınırlandırılması, demokratik toplum düzenine aykırı olmayacak ve ayrıca ölçülülük ilkesine de riayet edilecektir denilmektedir. Kaldı ki şu an mevcut durumda başvuruya konu Sur ilçesinde ve halen sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği Cizre ve Silopi’de Sıkıyönetim veya OHAL ilan edilmemiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre Sıkıyönetim ve OHAL durumunda dahi hakların özüne dokunulmayacağı gibi ayrıca AİHS Madde 2’deki Yaşam Hakkı, Madde 3’teki İşkence ve Kötü Muamele, Madde 7’deki Kanunsuz Ceza Olmaz Hakkı sıkı çekirdek haklardan olup hiçbir şekilde ihlal edilemez.

 

“Türkiye uluslar arası
yükümlülüklerinden kaçıyor”

 

Yine AİHS 15. Maddeye göre birer sapma rejimi olan OHAL ve Sıkıyönetim’e başvurulabilmesi için Savaş Ya da Ulusun Yaşamını Tehdit Eden Başka Kamusal Tehlike zamanının ve bu durumun doğurduğu zorunlulukların kesin biçimde gerektirdiği ölçüde olması ve ayrıca uluslar arası hukuktan doğan diğer yükümlülükleri ile bağdaşmayan türde önlemler olmaması koşulu gerekmektedir. Oysa ki Sur’da böylesi bir durum olmadığı gibi olağan rejim ve hukuk süreçlerinde böylesi bir sapma rejimi uygulamalarının yapılması tamamen hukuka aykırıdır. Kaldı ki T. C, birer sapma rejimi olan OHAL veya Sıkıyönetim ilanı durumunda Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ni tam olarak bilgilendirmek zorundadır. Yaklaşık 5 aydır ülkenin doğusundaki çeşitli il ve ilçelerde kanun dışı yetki kullanılarak sokağa çıkma yasağı ile beraber yüzlerce sivilin yaşamını yitirmesi, yaşam hakkının ağır ve sürekli ihlali, yurttaşların sürekli ölüm/yaralanma korkusu yaşamaları, ölmeleri/yaralanmaları, milyonlara varan yurttaşın temel gıda, besin, su ihtiyaçlarını karşılamamaları, elektriklerin kesilmesi nedeniyle ağır kış koşullarında her an ölüm tehlikesi altında işkence ve eziyet çekerek yaşamaları, ev/işyeri/motorlu araçlarının tahrip edilmesi, yağmalanması nedeniyle sürekli korku, kaygı panik halinde yaşamaları, kolluk birimlerinin işkenceye varan toplu ev aramaları ve bulundukları yerden göç ettirtme uygulamaları, eğitim öğretim hakkı, çalışma hakkı, seyahat ve ibadet haklarının engellenmesi sapma rejimleri olan sıkıyönetim İlanı ve OHAL ilanını aşan hukuksuz bir durumdur.

 

“Cenazeler derhal teslim edilmeli”

 

Bu nedenle müvekkilimiz olan ve yaşam hakkı ihlalinin mağduru olan Mesut Seviktek’in ailesinin, cenazelerin teslimi için hem kendilerinin sur Kaymakamlığı ile yaptığı görüşmeler hem de vekili aracılığıyla Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapmış olduğumuz yazılı başvurulara rağmen cenazelerin teslimine yönelik devletin bir girişimde ve ifada bulunmaması, ailenin bu acı, sıkıntı ve kederin artık onlarda olağanüstü bir ızdıraba sebep olması, bu ızdırabın artık onlarda insanlık dışı muamele noktasına geldiği, bu nedenle kişinin dokunulmazlığı ve maddi manevi bütünlüğünün ihlali ile özel yaşama ve aile yaşamına saygı hakkı ihlali olduğunu anayasa Mahkemesi başvurumuzda belirttik. Hukukta yeri olmayan bu sokağa çıkma yasakları ile yüzlerce insanın öldüğünü, yüzbinlercesinin göç ettiğini, ağır kış koşullarında sürekli yapılan tank, top ve ağır silahlı saldırılar altında korku, panik içinde yaşadıklarını Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve diğer kurumların tutmuş olduğu güncel raporlar üzerinden değerlendirerek sokağa çıkma yasağının kaldırılarak cenazelerin teslim edilmesini talep ettik.”