07 Ocak 2019 11:52
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Suriyelilerle ilgili tepkilere neden olan konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Suriyelilere günlük olarak verilen paranın tamamının Avrupa Birliği’nden karşılandığını söyleyen Soylu, “Üniversiteye imtihansız giriyorlar. Hastanelerde sıra beklemiyorlar. Bunlara TOKİ ev veriyor” gibi söylemlerin tamamının yalan olduğunu belirtti. Soylu öte yandan bu güne kadar 76 bin 443 Suriyeliye vatandaşlık verildiğini açıkladı.
Meseleye tarihsel, kültürel ve manevi bir perspektiften bakılması gerektiğini düşündüğünü ifade eden Soylu, "Suriye’den bize gelenlerin yüzde 62’si Misakımillî sınırları içerisinde. Çanakkale’de birlikte mücadele ettik. Bu işin reçetesi Müslümanlık ve kardeşlik. Suriyelilerin içerisinde bulunduğu mesele sadece onların meselesi değil; Suriyelilerin güvenlik ve can meselesi, Türkiye’nin de güvenlik ve bütünlük meselesi” diye konuştu.
Taksim’de kutlama yapan Suriyeli gençlerin görüntülerinin sosyal medyada yayılmasının ardından başlayan tartışmalara ilişkin de açıklamalarda bulunan Soylu, Habertürk’ten Kübra Par'a konuştu. Soylu'nun açıklamaları şyöle:
Yılbaşı gecesi, bir grup Suriyeli sığınmacı Taksim Meydanı’nda ÖSO bayrağı açarak kutlama yapması tartışmalara neden oldu. Sosyal medyada “Ülkemde Suriyeli istemiyorum” diye bir kampanya başladı. O görüntüler sonrası gelen tepkilere ne diyorsunuz?
Meseleye sadece Taksim diye bakmak hem bizi yanıltır hem de milletimize eksik bilgi vermiş oluruz. Suriyeliler meselesine bakarken tek boyuttan bakmamak gerekir. Burada tecavüzlerden, ölümlerden, savaştan kaçan insanlardan bahsediyoruz. Türkiye bu konuda belki de insanlık tarihine adını yazdıracak bir tavır ortaya koyuyor. Bu kolay bir şey olsa, Avrupalılar isterdi, “Gelmesinler” diye çaba sarf etmezlerdi. Biz Türkiye’ye gelen bu insanlarla, yüz yıl önce aynı sancak altında yaşıyorduk. Suriye’den bize gelenlerin yüzde 62’si Misakımillî sınırları içerisinde. Çanakkale Şehitliği’nde, bu topraklar için kendilerini feda edenlere bir bakalım. Şehitliğimizde Hama’dan 189, Halep’ten 544, Şam’dan 91, İdlib’ten 129, Lazkiye’den 31, Deyrizor’dan 67 kişi var. Ayrıca, kayıtlarda şehir belirtmeden sadece “Suriye” yazan 51 şehidimiz var. Kayda girmeyen, ismi yazılmayan ama Çanakkale’de veya başka cephelerde şehit olmuş insanlar da var. 2011 yılından bugüne kadar Suriyeliler kendi memleketleri için 71 bin 923 şehit vermişler. 166 bin 823 de gazi var. Rejimle mücadelede 60 bin 500, Fırat Kalkanı Harekâtı’nda 1281, Zeytin Dalı Harekâtı’nda 477, DEAŞ ile savaşta 6 bin 280, KCK-PYD- YPG ile savaşta 3 bin 385 şehitleri var. O yüzden, “Bu adamlar burada ne yapıyorlar?” sorusunu soramayız.
“Bizim askerimiz orada şehit olurken onlar niye gidip ülkeleri için savaşmıyorlar?” veya “Kadına, yaşlıya, çocuğa bakalım ama bu Tosunları istemiyoruz” şeklindeki tepkilere cevap niteliğinde mi bu söyledikleriniz?
Türkiye’de aynı zamanda terörle mücadelenin de içerisinde yer alıyorum. Ailesinin, çevresinin, milletimizin bir bölümünün yaşadığını herkes aynı yoğunlukta yaşamayabiliyor. Bu Suriyeliler için de geçerli. Oradaki gençler mücadele ederken, burada onlarla aynı ruh halini yaşamayanları eleştirecek değilim. Oradaki insanlar o mücadeleyi yapacak. Buradaki gençler de yarın bir görev olunca oraya gidecek.
Avrupa’yı kendilerine örnek alan, üstenci bakan bir kesimde birtakım yanılgılar var. Avrupa’da yükselen bir ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam düşmanlığı var. Türkiye’de de sadece yabancı düşmanlığı üzerinden iç siyaset ve hükümet karşıtlığı geliştirmeye çalışan bir grup var ve bu bir işaret fişeği yakıyor. Bazen konjonktürel olarak bu işaret fişeğinin etrafına toplananlar oluyor.
Ama AK Parti tabanından da bu meseleye tepki gösteren insanlar var...
Olabilir, çünkü bu mesele insanların günlük hayatına dokunuyor. Hastanede, okulda, ulaşımda maalesef bir konfor paylaşımı söz konusu oluyor. Bu konfor paylaşımından dolayı böyle bir reaksiyon olabilir. Ama bir gerçek var ve biz bu gerçeği göz ardı edemeyiz. Hayat sadece meta değil. Allah, tarih bizi bir imtihana tabi tutar. “Sizden sonra gelecek nesillerin üstünden bela ve musibet kalksın” derler ya, Suriyeliler ile böyle bir sınavın içerisindeyiz. Bizi birbirimizden ayırmaya, özümüzde olmayan birtakım üretmeye çalışanlara karşı tahriklere gelmeyelim. İçişleri Bakanı olarak diğer ülkeleri ziyaretimde, bu mesele açıldığı zaman bütün dünyanın yüzü yere bakarken, bu, bizim dünyaya üstünlük sağladığımız birinci mesele oluyor. Hem insanlık adına hem Müslümanlık adına hem de Anadolu medeniyetinin bize öğrettikleri adına bu duruşumuzu terk etmeyelim.
Ülkeler ve devletler avantajlarıyla üstünlük sağlar. Bu bazen coğrafi avantaj olur, bazen yeraltı zenginlikleri avantajı olur, bazen liman avantajları olur, bazen enerji üretim avantajları olur, bazen de nüfus avantajı olur. Şu anda elde ettiğimiz bu büyük avantajla dünyaya karşı üstünüz. Orada Özgür Suriye Ordusu da dahil olmak üzere o mücadeleyi sadece Suriyelilerin çok daha rahat yaşaması adına yapıyor değiliz; ülkemizi uluslararası bir tehdit altına almaya çalışanlara karşı onlarla birlikte orada büyük bir mücadele veriyoruz.
Bugün itibarıyla Türkiye’de 3 milyon 623 bin Suriyeli var. Bu insanların ne kadarı dönecek, ne kadarı kalacak?
Suriyeliler dönsünler deniyor ama nereye dönecekler? Harita üzerinden bakalım. (Üstte) Ortadaki gri alan rejim bölgesi, bunlar zaten rejimden kaçmışlar. Avrupa Birliği de dâhil olmak üzere bütün dünya, Lübnan sınırında oluşturulan bölgeye “Geri dönün” diyor. Büyük bir kampanya yürütülüyor. Şu ana kadar sadece 70 bin kişi döndü. Bizde bir kampanya yok, fakat son 2 yıl içinde bizden, haritada ZDH ve FKH olarak belirtilen Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekâtlarının olduğu toplam 4 bin kilometrekarelik bölgeye 294 bin kişi döndü. Bütün dünya buradan dönsünler diye kampanya yapıyor. “Suriye normalleşti, Lübnan’dan dönüyorlar, Türkiye’den niye dönmüyorlar?” şeklinde bir fitne oluşturmaya çalışanlar var. Peki, bu insanlar nereye dönecekler? Rejim, PYD-PKK, DEAŞ, HTŞ ve diğer radikal gruplar arasında parçalanan bu haritada; bu insanlar nereye dönsünler? Bir gece yatacaklar, ertesi gün DEAŞ’cılarla, El-Nusra’cılarla, PKK-PYD’cilerle beraber, Amerikan askerleriyle beraber kalkacaklar. Bunu açık yüreklilikle tartışmamız gerekiyor. “Ben siyaset yapıyorum, bundan kaçayım” diyemeyiz. Ben siyasetten önce insanım. Tayyip Erdoğan, bütün bu hadisenin sadece Suriye fotoğrafını görmüyor, dünya fotoğrafını görüyor ve biz bunu ilk kez bugün yapmıyoruz. Biz bunu Selanik’te soydaşlarımıza ve dindaşlarımıza yaptık... Bulgaristan’da yıllarca yan yana olan komşuların birbirlerini öldürmeye nasıl teşebbüs ettiğini ve öldürtmek için ihbar ettiklerini bildiğimiz bir tarihten geliyoruz. Buralar başka bir memleket değil, bizim memleketimiz. Dönebilen dönüyor.
Suriyelilerin içerisinde bulunduğu mesele sadece onların meselesi değil; Suriyelilerin güvenlik ve can meselesi, Türkiye’nin de güvenlik ve bütünlük meselesi. Geçen yıl Irak’ın kuzeyinde bize bir operasyon yapmak istediler ama başaramadılar. Burada hem Türkiye’yi bu coğrafyadan kopartmak için hem de Türkiye’nin kendi içindeki bütünlüğüne yönelik bir kasıt vardı. Sayın Cumhurbaşkanımız Fırat’ın doğusuna yönelik bir harekât başlayacağını ortaya koyduktan sonra, Türkiye’de Suriyeliler üzerinden bir negatif propaganda çalışması başladı.
“Suriyelilere dönük tepkiler tesadüf değil” mi diyorsunuz?
Bunun tesadüf olduğunu düşünmek saflık olur.
Bu, halkın doğal tepkisi değil miydi?
Muhakkak ki bütün bu işin sosyolojisini de bir şekilde görmek lazım. Hastanenizi, okulunuzu, otobüsünüzü, işinizi paylaşıyorsunuz; bunun muhakkak ki bir iç değerlendirmesi, bazen bir iç itirazı olacaktır. Ama bunu bütün fotoğraf içerisinde görmemiz gerekir.
Peki toplumda rahatsızlık oluşmaması adına, siz İçişleri Bakanlığı olarak ne yapıyorsunuz yahut Süleyman Soylu bu işin reçetesinin ne olduğunu düşünüyor?
Bu işin reçetesi Müslümanlık ve kardeşlik. Hemen yanı başımızdan buralara göçüp gelmiş Eyüp Sultan Hazretleri’nin yanında oturuyoruz. Bu coğrafyada Sahabiler var, onlar da göçüp gelmişler. Bu coğrafyayı kendiyle yoğuran hamur Anadolu medeniyeti, Müslümanlık ve esas itibarıyla buradan tüm insanlığa yükselttikleri bir ışık. Bunu sağlayan ve taşıyan bir millet var.
Toplumda Suriyelilere dönük tepkinin arkasında ekonomik nedenler de yatıyor.“Bunlar geldiler, benim oğlum çocuğum iş bulamazken onlar işe girdiler. Hiçbir vergi ödemeden kolayca işyeri açabiliyorlar, hâlbuki biz bin türlü bürokrasiye takılıyoruz” gibi eleştirilere ne diyorsunuz?
Böyle bir şey söz konusu değil. “Hastanelerde sıraya girmiyorlar” deniyor. Bunların kayıtlarını yaptık ve güncellemelerin neredeyse yüzde 96’sını bitirdik. Yani 3 milyon 483 bin Suriyelinin, parmak izleri dahil olmak üzere bütün güncellemelerini bitirdik. Kendi vatandaşlarımızın hangi bilgileri varsa, onların da bütün bilgilerini sisteme entegre ettik. Jandarmamız, polisimiz hepsi istediği noktada istediğini görebiliyor. Dükkan açmaları konusunda da yanlış anlama var. Esnaf dükkân açıyor, bunu açma hakkı var; ya kendisi açıyor ya da Türk vatandaşı ile ortak açıyor ve içinde kendisi çalışıyor. Ama hepsi prosedürlere uygun. Suriyelilerin, normal vatandaşlardan fazla olduğu bir ilde bu konuya dair bir çalışma yaptık ve yüzde 90’ının kayıtlı olduğu sonucunu aldık.
Kayıt dışı çalışma oranı nasıl? Dar gelirliler, “Suriyeliler geliyor, sigortasız ve bizden daha ucuza çalışıyorlar, o yüzden de biz iş bulamıyoruz” diyorlar.
Bu eleştirinin önüne geçmek ve onların çalışmalarını da kayıt altına alabilmek için, özellikle geçici koruma kapsamındakilere yönelik bir çalışma şartı getirdik. Bunu bizden, “Eğer bunu sağlarsanız, biz hem onları sigortalı yaparız hem de bu eleştirileri engellemiş oluruz” diyerek iş dünyası istedi. Şu anda çalışma izni olan yaklaşık 65 bin kişi var.
3 milyon 200 bin Suriyeli içinden sadece 65 binin çalışma izni olması çok az değil mi? Demek ki kayıt dışı oranı yüksek...
Evet bu yeterli değil. Bu konuda ciddi bir mücadele veriliyor. İş dünyası bu talepte bulunurken, oradakiler kendi sorumluluklarını yerine getireceklerini söylemişti, fakat gelinen noktada durum bu. Bu benim iş camiasına bir sitemim olsun; Türkiye’deki en zorlu ve meşakkatli işlerde Suriyeliler çalıştırılıyor ve özellikle sanayi sitelerinin en sıkıntılı alanlarında çalışıyorlar.
Peki, siz yeterince denetliyor musunuz?
Mümkün olduğu ölçüler içerisinde denetliyoruz. Özellikle son bir iki yılda bu denetlemeler ciddi bir şekilde arttı; bu konuda hem cezalar hem de tedbirler yoğunlaştı.
Peki, Türkiye cebinden Suriyelilere ne kadar para ödüyor? “Millî servetimiz onlara akıyor” söylemleri doğru mu, yoksa son dönemde daha çok dış fonlarla mı karşılıyoruz?
Günlük olarak onlara verilen paranın tamamını Avrupa Birliği’nden karşılıyoruz. “Üniversiteye imtihansız giriyorlar”, “Hastanelerde sıra beklemiyorlar””, “Bunlara TOKİ ev veriyor” gibi, söylenen şeylerin tamamı yalan. Bunları özellikle sosyal medyada birtakım ‘fake’ hesaplardan yapıyorlar. Bu hesapların arkasındaki gücü biliyoruz, bu konuda gereğini de yerine getiriyoruz. Ama bu Türkiye’nin lehine bir durum değil. Bu kadar yalan, olmayan şeyler insanlık için üretilmez.
Bir başka eleştiri de şehirden şehre göç etmeleriyle alakalı. Bir şehirden başka bir şehre taşınırken izin alıyorlar mı, yoksa istedikleri şehre taşınabilirler mi?
Hayır, istedikleri şehre taşınma hakları söz konusu değil. Biz hangi şehirlerde konuşlandırılmalarını istiyorsak ancak o şehirde hayatlarına devam ediyorlar. Hastalık, eğitim noktasında veya farklı bir noktada, eğer Göç İdaresi uygun görüyorsa taşınmalarına müsaade ediliyor.
Vatandaşlık verilmesi meselesi de çok tartışma yaratıyor. Geçtiğimiz ay siz “Keşke Türkiye’de doğan Suriyeli bebeklere vatandaşlık verseydik” demiştiniz. Bunu neden destekliyorsunuz?
Doğumdan vatandaşlık vermek dünyanın birçok ülkesinde var. Biz büyük bir devletiz ve büyük bir ülkeyiz. Sadece siyaset yapacağım diye bana bela okuyanlar, nefretlerini bizim üzerimize bocalayacaklar diye bunu yapanlar dünyaya bir bakıversinler. Şu coğrafya rahatladığı zaman bu insanlar kendi memleketlerine dönecekler. Bir bölümü kalabilir ama bizim yaptığımız araştırmalarda, yüzde 80’inden fazlası kendi bölgeleri rahatlarsa dönebileceğini ifade ediyor. Burada olay daha kritik boyut aldığı zaman bu oran biraz düşer, burası rahatladığı zaman da bu oran yükselir. Aynı coğrafyanın insanlarıyız, yollarımız bir. Orası bizim kardeş coğrafyamız, biz aynı milletin evlatlarıydık.
Bugüne kadar kaç Suriyeliye vatandaşlık verildi?
Toplam 76 bin 443, bunların 36 bini reşit. 5 bin 292 öğretmen, 1432 mühendis, 1235 serbest meslek sahibi, 743 doktor, 732 teknisyen, 507 küçük işyeri sahibi, 427 müdür, 396 tüccar, 392 muhasebeci, avukat, eczacı, üst düzey yönetici, hemşire, mimar, çevirmen, bankacı, akademisyen; bütün bunlar var.
Röportajın tamamı için tıklayın.
© Tüm hakları saklıdır.