Medya

Star yazarlarından İmamoğlu'na: Sinsi; imam hatiplerden IŞİD militanı çıkmaz!

Mustafa İslamoğlu, "İmam-Hatip ve ilahiyat müfredatı değişmedikçe bu memlekette geleceğin IŞİD'çileri yetişmeye devam edecektir" demişti

28 Aralık 2016 13:38

Star yazarları Yakup Köse ve Sibel Eraslan, "İmam-Hatip ve ilahiyat müfredatı değişmedikçe bu memlekette geleceğin IŞİD'çileri yetişmeye devam edecektir" diyen Akabe Vakfı'nın lideri Mustafa İslamoğlu'nu eleştirdi. Yakup Köse, "İslamoğlu'nun İranî sinsi hamlelerine şaşırmıyorum" derken, Sibel Eraslan da "İmam Hatip ve İlahiyatların yaslandığı düşünce, terör de üretmez şiddet de" görüşünü savundu.

Yakup Köse ve Sibel Eraslan'ın bugün yayımlanan  (28 Aralık 2016) yazıları şöyle:

Yakup Köse: Her zaman bir hocaefendi lâzım

Hac yolundayken “İlahiyat Fakültelerini Kim Denetleyecek” başlıklı bir yazı yazmıştım. 15 Temmuz Anadolu’yu işgal teşebbüsünün ardından FETÖ üzerinden, bu toprakların mayasını mayalayan cemaatlere, tasavvuf ehline bir saldırı başlamıştı.

15 Temmuz’da destan yazan Müslüman Anadolu’nun çoğunluğunun müntesib olduğu müesseselere yönelik kahpece saldırının dümeninde de, isimlerinin başında “prof, dr” gibi harflerin bir araya gelmesiyle şahsiyet kazanan bir takım ilâhiyatçılar bulunuyordu

Mezkûr yazımda bugün cemaat ve tasavvuf ehline aslan kesilenlerin zamanında FETÖ karşısında nasıl kedicik olduklarını yazmış ve şu teklifte bulunmuştum: “Kendini medya maymunu yapmamış ve Ehl-i sünnet ve’l cemaat akidesi ve bu sahih itikat çerçevesindeki tasavvufa bitişik yaşayan çok değerli âlimlerden oluşturulacak bir üst kurul imam hatiplerden başlayarak ilahiyat fakültelerinde okutulan ders kitaplarını elden geçirsinler. Bu kurulun tavsiye edeceği kitaplar okutulsun. Bu kurulun yapacağı imtihanlardan geçemeyenler hocalık yapmasınlar.”

Yazımın ardından, isimlerinin başından “prof, dr” gibi harfleri çekip alsanız hiçbir şahsiyetleri kalmayacak birkaç ilâhiyatçının çapları nisbetinde müstehzî tepkileri oldu. İğrenmekle birlikte acıma duygusunu aynı anda yaşadım. Bu kedicikler daha düne kadar FETÖ’nün aleyhine bırakın kelâm etmeyi akıllarından geçmesinden bile ürperiyorlardı. 15 Temmuz gecesi bu eşhas “Acaba beni okuldan atarlar mı; benim Fethullah Hocaefendi hakkında yazım olacaktı nerede o; bu Tayyip de fazla ileri gitmişti zaten” gibi fare ürkekliğinin getirisi şeytanî fısıltılara râm olmuşken, inançlarını aşağıladıkları Müslüman Anadolu halkı işgalcinin bombalarına göğsünü siper etti ve vatanını teslim etmedi. İşte, fare ürkekliğinde yaşayan kediciklerle er yürekli aslanları farkı!.. Bunları 28 Şubat darbesinde de biliyoruz; teferruata girmiyorum.

Tekrar mevzuya girmemin sebebine gelince... Birkaç gün önce yazar Mustafa İslâmoğlu, “İlâhiyat ve imam hatiplerin müfredatı değişmezse DAEŞ mensupları yetişmeye devam edecek” diye Akabe Vakfın’daki sohbetinde ‘fikir’ serdetmiş ve bu ‘fikir’ kendisine ait Twitter hesabından paylaşılmış. Gelen haklı tepkiler üzerine de tweet silindi. Tabiî ki mesajın silinmiş olmasıyla kalpteki maraz da silinmiş olmuyor.

İslâmoğlu’nun ilahiyat müfredatıyla bir derdi olduğunu düşünmüyorum. Çünkü o da biliyor ki ne imam hatiplerde ne de ilahiyat fakültelerinde DAEŞ militanları yetişmiyor. DAEŞ gibi militanlar, başta İran olmak üzere ABD, Rusya ve İsrail gibi işgalci devletlerin himâyesinde yetişir! FETÖ’nün Amerikan tarzı kaba hamlelerine karşılık Mustafa İslâmoğlu’nun İranî sinsi hamlelerine şaşırmıyorum! Birkaç güne kalmaz İslâmoğlu’nun sözleri uluslararası medyada, “Türkiye’nin saygın hocaefendilerinden İslâmoğlu Türkiye’de DAEŞ mensupları yetişiyor dedi” tarzı başlıklarla lâyıkıyla kullanılacaktır!.. Her zaman bir hocaefendi lâzım uluslararası medyaya değil mi!

Evet, imam hatip ve ilâhiyatların müfredatı değişmeli. Yeni müfredattaki hedef, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İmam Hatip Gençlik Buluşmasında” söylediği şu sözler olmalı:

“Müslümanlar olarak dünyada hakkettiğimiz yere gelebilmek için evvela dinimizi, onunla birlikte tarihimizi iyi öğrenmeliyiz. Osmanlı’nın son dönemlerinde ülkenin en önemli ilim ve irfan kaynakları olan medreselerin yozlaşması büyük sıkıntıya yol açmıştır. Cumhuriyetle birlikte bunların toptan kaldırılması ise daha büyük bir kayba neden olmuştur. Onca badireye rağmen bugün dahi ilim ve irfan bakımından öne çıkan kişilerin önemli bir bölümünün bu vasıflarını geleneksel medrese eğitimine borçlu olduklarını görüyoruz. İmam Hatipler, ilâhiyat fakülteleri elbette çok önemli hizmetler îfâ ediyorlar. Ama eğitim gücü ve derinliği bakımından bu kurumların medrese geleneğinin binlerce yıllık birikimine henüz yetişemediği de ortadadır.

Cumhurbaşkanı’nın hedeflediği Osmanlı medreselerindeki derinliğe ulaşmak için ne yapmalı, kafa yorulması gereken mesele bu!

Sibel Eraslan: İmam hatipler ve ilahiyatlar terörle anılamaz

Sosyal medyada Mustafa İslamoğlu hesabı üzerinden dolaşan ifade şöyle: “İmam Hatip ve İlahiyat müfredatı değiştirilmedikçe bu memlekette geleceğin ışidçileri yetişmeye devam edecektir.” Bu cümleyi okuduğumda ilk tepkim Mustafa Bey’in böylesine genelleştirici, indirgemeci bir ifadeyi kullanmayacağına dairdi. Tepkiler üzerine daha sonra yaptığı açıklamada müfredata işaret ettim diyor, “din kisveli terörün zihniyeti çözülmedikçe, daha çok DEAŞ’lar çıkar. Bu örgüt nasıl taban buluyor, sorgulamayacak mıyız” diyor...

İmam hatipli de İlahiyatlı da değilim. Ama tüm dünyayı kana bulayan vahşeti ve döktüğü kanla gündem tutan bir terör şebekesiyle İmam Hatip ve İlahiyatın aynı cümlede kullanılması bile beynimi sızlatıyor. Mustafa İslamoğlu Bey, sadece dini cephesiyle değil edebi gücü ve geniş kelime hazinesiyle de yıllardır tanınan, bilinen, kitlelerce takip edilen bir kalem. Böylesi bir handikapa nasıl düşülür, İmam Hatip, İlahiyat ve DEAŞ ile düşünsel kökende bir anlam bağı kurulur, anlayamıyorum...

Müfredatlar konusunda, yani eksilikleri,durağanlıkları, çağın meselelerine uygun dile taşınmaları konusunda hemen hepimizin kaygıları var.Bir kısmımız veli olarak, bir kısmımız talebe olarak, sivil toplum, akademi, medya olarak, liselerimizin ve üniversitelerimizin müfredatı hakkında pek çok eleştiri, talep ve yeni düzenleme isteklerimiz var. Ama bu eksiklikten yola çıkarak, kestirmeden, kısa devreden, bir eğitim camiasını, uluslararası bir terör örgütüne bağlamak gerçekten vicdanlarımızı kanatıyor...

Bu örgüt nasıl taban buluyordiye sormuş Mustafa Hoca. Örgütü besleyen Körfez sermayesinin yanı sıra, Rusya, Fransa, Almanya, Belçika, Avustralya, Hollanda, ABD, Danimarka, İspanya, İsveç, Ukrayna, Norveç, Finlandiya, Kanada gibi İmam Hatip ve İlahiyatı olmayan batılı ülkelerden militan aktardığını da hatırlayalım... 2004’ten beri adı anılmaya başlamış, 5/15 bin arasında militanı olduğu söyleniyor. Her ne hikmetse Suriye’deki rejimle bir derdi yok. Ama kullanışlı bir maymuncuk gibi, Uluslararası silahlı güce, Suriye’deki katil rejime, eli kanlı PYD ve PKK’ya, vahşi Şii milislere yol ve kapı açıp duruyor. Müslümanları feci şekilde katlediyor. Türkiye’de masumları katlediyor. Ve bunca kirli operasyonuna, satılık vekaletine rağmen hala “Ehli Sünnet” hareket olarak sayılabiliyor... Yazıklar olsun!

***

Şehadetinin 50. yılında Seyyid Kutub’u rahmetle anıyoruz. Ümran Dergisi, Aralık sayısında, şehit mütefekkir Kutub ile ilgili anıt sayı çıkartmıştı.

Osmanlı’nın dağılmasından sonra eski eyaletlerde kurulan kukla ve dikta rejimlerin yol açtığı ağır bunalım, yerli sömürge valileriyle kurulan yeni kolonyal sistem ve dayatılan kapitalizmin yol açtığı derin adaletsizlikler üzerinden okunması gereken bir Batı eleştirisi ve Tevhid çağrısı aslında Seyyid Kutub. Bir dikkat çığlığı. Bir diriliş, doğruluş avazı. Onu hayat sürdüğü 1906/1966 sosyolojisinden ayrı da okumamalıyız.

Hayatının 10 yılı hapishanede geçmiştir. Büyük tefsiri Fi Zilal, bir mektep gibi hepimizin yetişirken gittiği bir okul, sığındığı bir gölgeliktir... Dr. Kutub, Hasan el Benna’nın Müslüman Kardeşler hareketinden yetişmiştir. Bizdeki Risale-i Nur geleneğinin iman hakikatlerini önceleyen diline yakın teklifleriyle dikkat çeker Benna ve İhvan metodu.

Kutub ve şiddet eylemcisi terörizmi, aynı cümlede sarf eden Batılı nazar, bunu bilinçli olarak ikame ediyor. Zira Kutub, sadece İslami hayata diriliş önerisi getirmedi. Batılı kapitalizme ve emperyalizme çok önemli ve belki de ilk ciddi eleştirileri getiren düşünürdü. Antikapital ve antiemperyal tavrıyla, hem ülkesindeki yerli sömürgecilerin, hem dışardaki İslam karşıtı üst aklın hedefi oldu ve feci dramatik içeriğiyle bir zamanlar yakın ev arkadaşı olan Abdunnasır zihniyetinin asarak şehit ettiği bir mütefekkirdi...

***

İmam Hatip ve İlahiyatların yaslandığı düşünce, terör de üretmez şiddet de. Son yüzyılını düşündüğümüzde ülkemizdeki dini eğitim; dini düşünce ve terbiyeyi imal ve tahkimin yanı sıra belki daha ziyade, devlet nazarında kontrol edebilir bir yapı olmasına hizmet için techiz edilmiştir. Bunu küçümsemek adına dillendirmiyorum. İslamoğlu’nun ifadesinin tam zıddı bir durumla karşı karşıyayız...

Devlet fikriyatını ve kurumlaşmasını sağlamak adına, dine ve orduya güveni esas alan uzun bir geleneğin üzerindeyiz. Ve bunda, maceracılığa, aşırıcılığa, asla izin vermeyen, orta yolcu bir seyir hakim... Bugün 100 yıl evvelki Osmanlı parçalanmasından sonra, halen elimizde bir devlet kalabilmişse, bunu dini ve askeri teşkilat yapımıza bakarak cevaplamamız daha uygundur. Buralardan terör çıkmaz, beka geleneği çıkar...