Star yazarı Selahattin Çakırgil, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin ardından kamuoyunda 'itirafçı' olarak anılan, bir dönem Gülen cemaati ile yakınlıklarıyla bilinen çok sayıda ismin ekranlara taşınmasıyla ilgili olarak "Sen devlete güvenmezsen, devlet sana niye güvensin? Sonra da, herkesin mâsum görünmesi. İtirafçılar dışında, neredeyse hiç kimse, hatasını kabul etmiyor. Herkes mâsum, güya!" görüşünü savundu.
Selahattin Çakırgil'in "‘İtirafçılar’ dışında herkes mâsum mu, sahiden?" başlığıyla yayımlanan (29 Eylül 2016) yazısı şöyle:
15 Temmuz Darbe Hıyaneti’nden sonra öyle bir iddia ve itiraf furyası başladı ki, ortalık toz- duman, göz gözü görmüyor; hâlâ da..
‘İtirafçı’ların dışında kalan hemen herkes de, mâsum mu mâsum!..
‘İtirafçı’lar da, 25-30 sene boyunca F.G’nin yanıbaşında, onun güvenilir ve yakın çevre ve kadrosundan.. Öyle sıradan kimseler değil.. Prof’lar, yazar-çizer taifesinden niceleri..
Anlattıkları da, kenarından geçilecek basit iddialar değil..
Şaşırtıcı olan şu ki, bu ‘itirafçı’lar bugün bu güzel ve mâkul tahliller yaparken, 25-30 sene boyunca, bugünkü akıllarını nereye bırakmışlardı?
***
Bir kısım kimseler de var ki, ‘itirafçı’ değiller ve F.G’ye geçmişte müthiş övgüler düzmüşler ama ne zaman ki, siyasî irade açıkça F.G’yi suçlamaya başlamış; bu gibiler de F.G. aleyhinde, ağır eleştiri ve suçlamalarını dile getirmeye başladılar; bunlar dikkatten kaçmıyor.
***
‘Yazar-çizer-konuşur’ taifesinden nicelerinin geçmişte dile getirdikleri görüşlerinden yapılan ve birçok yerlere gönderilen bir derleme var.
Ama bugün o isimlerin hemen tamamı, o görüşlerini hatırlamak bile istemiyorlar. Halbuki en azından, siyasî sahnede olanlar gibi, ‘Evet, biz de yanıldık’ diyebilirler. Ama yanılmışlığı, kendilerine yakıştıramıyorlar, zâhir..
***
Bazılarının F. G’nin cereyanına, güçlenmesinden sonra yakınlık duymaya başladığı da görülüyor. ‘Yumuşak demir’ durumunda olanların, güçlü mıknatısların manyetik etki alanı girmeleri yeni bur durum değil..
Bu ‘güçlü mıknatıs’ın cazibe gücü neydi? 25-30 milyar dolarlık dev bir servet üzerine oturmuş olsa bile, konuyu sadece ekonomik güçle izah da mümkün değil..
Uluslararası mahiyet kazanmış ve hele de USA’nın himayesinde olması, nicelerini daha bir cezbetmiş.. Geniş bir propaganda ağı kurmuş olması da ayrı bir etken..
İnanç bağlılığı heyecanı mıydı?
İnsanüstü bağlılıkları çağrıştırırcasına sunulan takım anormal davranışları, bir takım halusinasyonları, şizofrenik hecmeleri gerçek zannedip, aldanmak da ayrı bir etken..
Ya da her birisinden birer fiske konularak hazırlanmış özel bir haşhaş bulamacı!
Belki böylesi..
***
Üstelik bütün bunlara, F.G. sürekli cevazlar veriyor, bir kutsal inanç sistemi adına ve elinde her kilide uygun bir maymuncuk anahtarı varmışçasına, bir inanç ve kültür dünyasından cevazlar uyduruyor.
Kaldı ki, sıkıntılar karşısında imtihanı kazanmak için sabretmekten her birimiz söz etmiyor muyuz? O da söylüyor..
Dahasını da yapıyor.. İnsan ilişkilerini, kimsenin kimseye güvenemeyeceği şekilde zehirliyor.
‘Beni suçlayın, bizi kandırdı deyin, nasıl da aldanmışız, deyin.. Yeter ki, konumunuzu koruyun..’ diyor.
O zaman, kimin hangi beyanına güvenilecektir?
***
Sahasında bayağı da başarılı bir uzman doktorla uzuuunca bir sohbet.. İşinden atılabileceğinin ve bunun aile içinde de derin etkilerinin olacağının endişesini taşıyor.
İnsanın hele de inanç konusunda, birilerine körü-körüne bağlanmasının tehlikeleri üzerinde duruluyor; örnekler veriliyor. Başka grupların o saçmalıklarını şaşkınlıkla karşılıyor.
Ama kendisinin bağlı olduğu cereyana gelince, kafa granitleşiyor âdetâ..
Çünkü, F.G. onlara ‘Başka şeyleri okumayın, pâk ezhanınızı / zihinlerini kirletmeyin..’ diyor. Ayrıca ‘iletişimlerini de ‘by lock’ üzerinden yapmazlarsa, ‘Hizmet’e ihanet etmiş olacaklarını’ söylüyor.
Bu hatırlatıldığında, doktorumuz, ‘Bunda ne var, ben de kullanıyorum, ‘by lock’u.. Çünkü ben bu devlete güvenmiyorum, yazışmalarımı da görmesini istemiyorum..’ diyor. Ama Amerikan emperyalizmi biliyor.
Sen devlete güvenmezsen, devlet sana niye güvensin?
***
Sonra da, herkesin mâsum görünmesi.. İtirafçılar dışında, neredeyse hiç kimse, hatasını kabul etmiyor. Herkes mâsum, güya!!
Kanserli hücrelerin tedavisi için, bazı sağlam hücrelerin zarar göreceğini de taa baştan kabul etmek gerekiyor.
Milletimizin bu büyük fitneyi en az zararla atlatması temennisiyle..