Star yazarı Selahaddin E. Çakırgil, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) IŞİD'in kontrolündeki Cerablus'a yönelik karadan ve havadan düzenlediği 'Fırat Kalkanı' harekâtıyla ilgili olarak "Hükûmeti destekleyen gazetelerin bazı yazarları bile, Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesinin çılgınlık olacağına dair yazılar yazarken, Suriye’ye girilmesinden sonra tam aksi istikamette yazılar yazmaya başlamadılar mı?" dedi. Çakırgil, "İran, Türkiye karşısında ne yapmak istiyor?" diye sordu.
Selahaddin E. Çakırgil'in "İran, Türkiye karşısında ne yapmak istiyor?" başlığıyla yayımlanan (29 Ağustos 2016) yazısı şöyle:
Türkiye’nin - sınırdaki küçücük Cerablus mevkıinde- Suriye’ye topraklarına girmesinin dünyada tepkileri değişik oldu, -olacaktı da- tabiatiyle.. Bizde, üstelik, hükûmeti destekleyen gazetelerin bazı yazarları bile, Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesinin çılgınlık olacağına dair yazılar yazarken, Suriye’ye girilmesinden sonra tam aksi istikamette yazılar yazmaya başlamadılar mı?
***
Hakezâ, İran makamları da görüşlerini bildirdi ve tıpkı Amerikan emperyalizminin medya sözcüsü durumundaki New York Times’ın Türkiye’nin Suriye’yi istila etmeye başladığı şeklindeki yorumunu çağrıştıracak şekilde, Suriye Hükûmeti’nin izniyle yapılmadığı için, uluslararası hukuka aykırılık iddiasında bulundu. Sanki, binlerce km. uzaktan gelip orada savaşan 10’larca devlet, Suriye’deki Baasçı diktatörlük rejiminden izin almış gibi.. Ve bu açıklamalarda PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD’nin Amerika’yla işbirliğine de, PKK ve DAİŞ’in Türkiye içinde kanlı terör eylemlerini daha bir tırmandırdığına da değinilmiyordu.
İran’lı resmî makamların ağzıyla söylenmesi mahzurlu görülen hususlar ise, Genel Yy. Md.leri direkt İnkılab Rehberi tarafından tayin olunan ve bütün harcamaları devlet tarafından karşılanan ‘hür medya’ organlarındaki yorumcuların kalemiyle dile getiriliyor. Yani, bir şekilde söylenmesi gerekenler o şekilde ortaya konuluyor. Dahası, işbu ‘hürr matbuat’ (!) organlarında, Türkiye’nin en üst yetkililerine eleştiri adı altında, ‘hamâqat / ahmaklık’ bile nisbet edilebilecek kadar, ‘nezih’ (!) bir dil bile kullanılıyor ve tıpkı, Tayyib Erdoğan tarafından Halifelik ve Yeni Osmanlılık (!?) siyasetlerinin canlandırılmaya çalışıldığı iddiasını konu edinen emperyalist güç odakları gibi korkuyla sözediliyor. Ama, Türkiye’de terör biraz tırmanınca bu yayın organları, hemen Erdoğan’ın sallantıda olduğunu heyecanla aktarıyorlar. Tayyib Erdoğan’ın Amerika’yla zıdlaşması ise, bir oyun olarak yansıtılıyor.
***
Ama, İran ne yapıyor bölgede, hem de Rusya’nın peşine takılarak?
Onu da İran’ın etkili isimlerinden, (eski Meclis Başkanları’ndan ve hâlen, Rehberlik Makamı’nın Stratejik Araştırmalar Kurumu Başkanı) Nâtıq Nûrî’nin geçen hafta yaptığı bir konuşmasından aktaralım. Nûrî, ‘İran’ın Irak ve Suriye siyasetinin, İran’a saldırmak isteyecek düşmanlara karşı bir siper oluşturmak hedefine dayandığını’ söylüyordu.
Evet, aynen böyle.. Ama, Türkiye kendisini üstelik de PKK ve DAİŞ vs. terör örgütlerinin saldırılarına karşı korumaya kalkışınca; bunu saldırganlık vs. gibi laflarla uluslararası hukuka aykırı görecek..
Evet, ‘İran, Türkiye karşısında ne yapmak istiyor?’ sualinin cevabını vermek mantıken, neredeyse imkansız.
Daha önce de, C. Başkanı yardımcılarından Ali Yûnisî gibi kişilerin, ‘bugün, bölgenin Bağdad, Şam, Beyrut ve San’a gibi 4 başkentinin İran’ın etki alanı içine girdiği’ şeklindeki gururlu açıklamalarını da hatırlayalım.
***
Bu arada, ‘Hemedan-Noje Hava Üssü’nün bir gizli anlaşmayla Rusya’nın emrine tahsis edildiği’ şeklindeki haberler üzerine.. İran Savunma Bakanı Huseyn Dehkan, ‘Rusya’ya üss verilmediğini, verilmesinin sözkonusu da olmadığını, sadece Suriye konusunda işbirliği çerçevesinde Rusya’nın Hemedan’daki Üss’ten de gizlice istifade etmesine imkan tanındığını; ancak bunun Rusya tarafından bir ‘güç gösterisi’ şeklindeki bir nezaketsizlikle dünyaya duyurulması üzerine sona erdirildiğini’ söylemişti.
Ama, Dehkan’ın o açıklamasının tersine, Meclis Başkanı Ali Laricanî’nin, ‘rus uçaklarının Hemedan Üssü’nden istifade etmesinin hâlen de sürdüğü’nü açıklaması daha da ilginç oldu.
Hazar Denizi’ndeki savaş gemilerinden Suriye’deki hedeflere fırlatılan füzelere İran hava sahasından geçme izni verilirken de bir işbirliği vardı. Suriye’deki Esed karşıtı güçlere ve şehirlere saldırırken de en hassas koordinatların Ruslara İranlı komutanlarca verildiği iftiharla açıklanmıyor muydu?