Politika

Star: Devlet, 10 Ağustos 2014’te ‘yenilendi’ zaten

“Biz defalarca ‘iktidar’ olduk ama asla ‘muktedir’ olamadık”

10 Ağustos 2017 19:06

AKP'nin en üst karar organı Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) eski üyesi ve Sivil Alan Platformu Başkanı Ayhan Oğan'ın, “Şimdi biz yeni bir devlet kuruyoruz, beğenin beğenmeyin bu yeni devletin kurucu lideri Tayyip Erdoğan’dır” sözlerini bugünkü köşesine taşıyan Star gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak, “10 Ağustos 2014, bu ‘işgal’e karşı milletin ilan ettiği bir ‘milli seferberlik’tir ve 16 Nisan 2017’de milletin zaferi ile sonuçlanmıştır" dedi. Albayrak, "Devlet, 10 Ağustos 2014’te ‘yenilendi’ zaten" başlıklı yazısında  "Çanakkale’den geçemeyen Haçlı güruhunun, 1923’te kurduğumuz devlete, uzaktan kumanda için yerleştirdiği ‘vesayet çipleri’ ancak 16 Nisan’da temizlenebilmiş ve devletimiz ondan sonra, ‘milli’ bir nitelik kazanabilmiştir.Bundan daha yeni, bundan daha kaliteli bir 'devlet' kurulabilir mi?” görüşünü dile getirdi.

“Biz defalarca ‘iktidar’ olduk ama asla ‘muktedir’ olamadık” diyen Nuh Albayrak’ın bugünkü (10 Ağustos 2017) yazısı şöyle:

Vesayetle başı doğuştan dertli bir cumhuriyetimiz vardı.

Onun için herkesin gönlünde başka bir devlet yatar, sık sık “2. Cumhuriyet” tartışmaları çıkardı.

Çünkü “millete rağmen” milletin gönlünde yer almak mümkün değildi.

Bu nasıl bir devletti ki, milletini; darbelerle ya da oligarşik yöntemlerle sürekli kontrol altında tutmaya çalışıyordu.

Merhum Özal ve Erbakan dönemlerinde olduğu gibi bu “esaret”ten kurtulma teşebbüsleri olsa da farklı yöntemlerle durduruluyordu.

Dünya “milenyum”u kutlarken bizdeki vesayet kafası, gün geçtikçe daha da geri gidiyordu.

Sadece 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaşananlar bile devletimizin; nasıl bir vesayet tutsağı olduğunu anlamak için yetiyordu.

Seçimlere az bir süre kala, vesayetin yargı kanalından, parlamenter sistemimizin önüne uzatılan “şaka gibi” bir çelme gerçek olmuş ve 360’tan fazla milletvekiline sahip bir parti, kendi adayını Cumhurbaşkanı seçememişti.

Kısaca hatırlatalım…

Sabih Kanadoğlu adlı bir emekli, “Toplantı yeter sayısı 367 olmalı” şeklinde; kendinden menkul bir kriter ileri sürmüştü.

27 Nisan 2007 günü yapılan ilk oylamada, diğer partiler Genel Kurul salonuna sokulmayarak 367 oyununa pas atılmıştı.

CHP de aynı gün konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürerek, kendisine verilen rolü yerine getirmişti.

Aynı günün gecesinde ise Genelkurmay'ın internet sitesinde yayınlanan muhtırada, “Askerin bu seçimde taraf olduğu” ilan edilerek, demokrasiye vurulmak istenen darbe için güçlü (!) bir destek verilmişti!

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal işi sağlama almak için, “AYM ‘367’ye gerek yok’ derse Türkiye ciddi bir çatışmaya sürüklenir” bile demişti.

Bakar mısınız şu devletin haline…

Ana muhalefet lideri, yargının en üst makamına, “Demokrasiye darbe oyunumuzu bozarsan…” diye parmak sallıyor ve onlar da bu parmağa boyun eğerek, ülkenin tepesinde örülen vesayet kemerinin kilit taşını yerine koyuveriyor…

Şaka gibi…

Kanadoğlu’nun göle çaldığı “saçma” maya tutmuştu!

Tabii ki işin aslı böyle değildi, Kanadoğlu sadece bir maşaydı.

Zaten emekli olan yargıç ve paşaların, muvazzaflar adına konuşması, vesayet sisteminin çok yaygın olarak kullandığı bir eski Türkiye geleneğiydi.

Zaferleri, krizler doğurur

Gecenin en karanlık bölümünün aslında sabahın habercisi olduğu gibi, vesayetin bu cinneti de zevalinin başlangıcı oldu.

Zira bir devletin, bir demokrasisinin, bir parlamentonun böyle bir “işgal”i ilelebet taşıyabilmesi mümkün değildi.

Bu yüzden “Türkiye iyi ki bu 2007 darbesini yaşamış” diye düşünmüşümdür hep.

Çünkü 10 Ağustos 2014, bu “işgal”e karşı milletin ilan ettiği bir “milli seferberlik”tir ve 16 Nisan 2017’de milletin zaferi ile sonuçlanmıştır.

Çanakkale’den geçemeyen Haçlı güruhunun, 1923’te kurduğumuz devlete, uzaktan kumanda için yerleştirdiği “vesayet çipleri” ancak 16 Nisan’da temizlenebilmiş ve devletimiz ondan sonra, “milli” bir nitelik kazanabilmiştir.

Bundan daha yeni, bundan daha kaliteli bir “devlet” kurulabilir mi?

Cumhuriyetimizin olgunlaştığı, millet ile bütünleştiği bir dönemde “yeni bir devlet” arayışında olmak, yıllardır vesayete karşı verdiğimiz ve 15 Temmuz 2016’da finalini yaşadığımız bu İstiklal Savaşını anlamamak demektir.

Oysa bunu en iyi anlayan biziz.

Çünkü biz defalarca “iktidar” olduk ama asla “muktedir” olamadık.

Çünkü biz devlet kurumlarında itelenip kakalandık, “mürteci” damgasıyla sokağa fırlatıldık.

Çünkü biz kıyafetimiz, ibadetimiz sebebiyle kendi yurdunda “parya” yapıldık.

Bu öfkenin sebebi var

Ama artık milletin iradesini çalan bütün simsarlar boşluğa düşmüştür.

Zaten bu öfkenin sebebi de budur.

Bu yüzden vesayetçi azınlık, kaybettiği iktidara tekrar kavuşabilmek için önüne gelen her şeyi kullanmaktadır.

Ey vesayet dinazorları…

Her şeye rağmen biz intikam peşinde değiliz. Yaptıklarınızı unutup birlikte kardeşçe yaşamaya hazırız.

“Yeter ki terör, darbe ve FETÖ gibi; bir ülkenin başına gelebilecek en büyük musibetler karşısına, bizimle beraber dikilin”diyoruz ve bunu istemeye de hakkımız olduğunu düşünüyoruz.

Anlamsız ve karşılıksız bir “yeni devlet” lafına günlerce çullanırken, yanı başınızdan yükselen “katil devlet” yaygarasını bir türlü duyamıyorsanız, yanlış yerdesiniz demektir.

O halde hiç kusura bakmayın, bu yeni devletimizde millet katillerine ve vesayetçi yandaşlarına asla yer yoktur…