Star gazetesi Başyazarı Ahmet Taşgetiren, Reza Zarrab’ın ABD’de tutuklanmasının, Türkiye’yle ABD arasında, nükleer çalışmalar konusunda İran’la ilişkiler, Kuzey Irak petrolünün uluslararası piyasalara Türkiye üzerinden sevki ve Arap Baharı’yla ilgili olarak “İslam dünyası nereye doğru gitmeli” gibi konularda yaşanan görüş ayrılıkları nedeniyle bir “ümük sıkma ve kendine uygun hale getirme” projesi olabileceğini ileri sürdü.
Taşgetiren’in bugün (25 Mart 2016) yayımlanan “Zarrab üzerinden nasıl bir hesaplaşma” başlıklı yazısı şöyle:
Zarrab meselesi alelade bir mesele değil.
Zarrab, Amerika tarafından bir ümük sıkma, bir hesaplaşma alanı olarak projelendirilmiş olabilir.
Herkes haklı olarak Zarrab’ın Amerika ile bölgede yaşanan en önemli sancının baş aktörlerinden birisi olduğu halde Amerika’ya elini kolunu sallayarak gitmesine şaşırıyor.
Ortada yığınla soru var:
- Böyle bir şey, Zarrab Türkiye’de ikna edilerek mi gerçekleştirildi?
- Zarrab kim tarafından neye ikna edildi?
- Zarrab’la ilgili Amerika’da bir dosya olduğu biliniyor muydu?
- Böyle bir dosyanın bulunduğu biliniyor idi ise muhtevası biliniyor muydu?
- MİT’in Zarrab’ın gidişi ile ilgili bilgisi var mı?
- Zarrab dosyası nereye gider?
Zarrab konusunun Türkiye ile ilgisinin bulunmadığını düşünmek ancak kafayı kuma gömmek olur.
Bir kere Zarrab’ın suçlandığı şeylere bakmak yeterli:
- Kara para aklama.
- İran’a yönelik Amerikan ambargosunu delme.
Bu iki konunun da, öteden beri Türkiye - İran ilişkilerinde Amerika’nın itiraz ettiği noktalar olduğu biliniyor.
Amerikan ambargosunu delmek zorundaydık, çünkü İran komşumuzdu, çünkü İran’la ciddi ekonomik ilişkilerimiz vardı ve çünkü bizatihi Amerikan şirketleri ambargoya rağmen bazı yollar bularak İran’la ekonomik ilişkileri sürdürmekteydi.
Ambargoyu delerken, para transferlerinde bazı sorunlar yaşandığı ve bunu aşmak için altın vs. alışverişi şeklinde farklı yollar geliştirildiği de öteden beri konuşulan, diğer ifadeyle Amerika’nın gözaltında tuttuğu meseleler durumundaydı. Zarrab ismi tam da bu ilişkilerde devreye girmekte idi.
Halk Bankası’nın faaliyetlerinin de o dönemlerden itibaren gözaltında olduğu, hatta 17-25 Aralık operasyonlarının böyle bir durumla alakalı olduğu da biliniyor.
Belli ki bu işler hem Türk hükümetinin hem İran’ın bilgisi dahilinde bir tür meşrulaştırma zemini bulmuştur.
Ancak son dönemde İran, Zarrab’la bağlantılı olduğu bilinen Zencani’yi yargıladı ve idam cezası verdi. Bu da şu anda en az Zarrab olayındaki kadar şaşırtıcı idi. Çünkü dün Zencani-Zarrab ilişkisi İran yönetiminin bilgisi dahilinde ise bugün Zencani’ye ne olmakta idi, eğer öyle değil de Zencani ile Zarrab meşruiyyet dışı bir iş yapmışsa, o işler onca zaman nasıl sürdürülmüştü?
Zarrab’la ilgili Türkiye’deki dava düştü. Ama Türkiye’de Zarrab’a zaten kara para aklama ya da Amerikan ambargosunu delme diye bir dava açılmamıştı. Bakan çocuklarına rüşvet verme konusunda da mahkeme, yeterli delil bulunamadığına hükmetti. Hatta Zarrab, TİM’in bir çok ihracatçıya ödül verdiği isimler arasına girdi.
Önemli sorulardan biri şu:
- Zarrab - Zencani ilişkisine acaba Amerika nasıl bakmıştı?
- Aynı şekilde Zarrab’ın Türkiye’deki işleri Amerika’dan nasıl görüldü?
Ortadoğu’da bazı konularda Amerika ile farklılaşıyoruz. Nükleer çalışmalar konusunda İran’la ilişkiler bu alanlardan biri. Kuzey Irak Kürt yönetimi petrolünün uluslararası piyasalara Türkiye üzerinden sevki ve paraların Halk Bankası’na yatırılması bu alanlardan biri. Filistin - İsrail ilişkileri, daha genelde Arap Baharıyla da bağlantılı olarak “İslam dünyası nereye doğru gitmeli?” sorusuna verilen cevaplar bununla bağlantılı.
Amerika, bu farklılıkları bazı alanlarda Türkiye’nin ümüğünü sıkarak kendine uygun hale getirmeye çalışıyor. Bunun içine de Suriye’de PYD’ye alan açmak, Irak’tan başlayarak Ortadoğu’da Şiilerin etkinliğini artırmak, Mısır’da darbeye yeşil ışık yakmak vs. giriyor.
Ve bundan sonra sorulacak olan şu:
- Zarrab olayı... Acaba Erdoğan’ın Amerika gezisine yönelik bir hesapla alakalı mıdır?
- Türkiye olarak rahat mıyız, kaygılı mı?