Star gazetesinin başyazarı Ahmet Taşgetiren, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Türkiye'de sistem fiilen değişmiştir" açıklaması ile tekrar gündeme gelen başkanlık sistemi tartışmalarına ilişkin olarak, "Yeniden seçim yine bu eksende mi olacak, Ak Parti bu eksende mi propaganda yapacak bilmiyorum. Ben en başında bu konunun halkta heyecan uyandırmadığını yazmıştım, hala onu görüyorum" dedi.
Taşgetiren'in Star'da "Fiili duruma hukuki çerçeve?" başlığıyla yayımlanan (19 Ağustos 2015) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rize’de STK temsilcileri ile yaptığı toplantıdaki konuşması “darbe suçlaması”na kadar uzanan uçuk yorumlara sebep oluyor. Konuyu bir de ben tahlil etmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı şunu söyledi Rize’de:
“Cumhurbaşkanı elbette Anayasa’da sınırları çizilen yetkiler çerçevesinde ama doğrudan millete karşı sorumlu olarak görevini yürütmek durumundadır. Bu makamda kim oturursa otursun yapacağı budur. İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir Anayasa ile netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir. Hem buna engel olup hem de ‘Cumhurbaşkanı her şeye karışıyor’ demek, yağmur altında yürürken ıslanmaktan şikayet etmekten farksızdır.”
Önce buradaki bazı doğrulara işaret edelim:
- Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmiş olması yeni bir durumdur.
- Cumhurbaşkanı olan kişi açısından, halka bir şeylerin vaat edilmesi ve onların yerine getirilmesi gibi bir sorumluluk oluşmaktadır.
- Ayrıca anayasa Cumhurbaşkanına bazı yetkiler vermektedir ve bu yetkilerin kullanımı, halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı ile Meclis’te seçilen Cumhurbaşkanının onları kullanma tercihlerini farklılaştırma potansiyeli taşımaktadır.
Diyor ki Cumhurbaşkanı, “burada kim olursa olsun fiili durum budur.” Bunlar yanlış mı? Değil.
Cumhurbaşkanı belli ki, burada bir sorun olduğunu da görmekte, çünkü ortada bir “fiili” durum, bir de “hukuki çerçeve eksikliği” bulunuyor. Oradan da “Cumhurbaşkanı her şeye karışıyor” suçlaması çıkıyor. Bu da Erdoğan’ı rahatsız ediyor.
Aslında konu çok önceden tartışılmaya başlandı. Hatta hatırlanırsa, “Anayasadaki yetkileri kullanması durumunda Başbakanlıkta Cumhurbaşkanının en yakını bulunsa bile yetki tartışması çıkar” yorumları yapıldı. Yine “Cumhurbaşkanı ile Hükümetin farklı siyasi kulvarlarda yürümesi durumunda ise kriz çıkmasının kaçınılmaz olduğu” ifade edildi.
Zaten onun için Cumhurbaşkanı ve Ak Parti sistemin “Başkanlık-Yarı Başkanlık” istikametinde değiştirilmesi önerisinde bulundu. Seçimlerde de onu sağlayacak bir anayasa değişikliği için halktan 400 sandalyelik oy istendi.
Ve seçim tartışmaları biraz da Erdoğan’ın başkan olması- olmamasına endekslendi.
Ortada sistem açısından bir sorun olduğunda ve bunun siyasi krizlere yol açacağında kimsenin şüphesi bulunmaması gerekir.
Bir çözüm aranması zaruretini de kimse inkar edemez.
Çözüm ne?
İki alternatif var:
Bir: Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi madem millet seçmeye başladı, bu bir tür başkanlığa gidiştir, doğru olan da budur, öyleyse anayasa bu istikamette değişmeli.
İki: Parlamenter sisteme devam etmeli, bunun için de ya Cumhurbaşkanını halkın seçmesinden vazgeçmeli, ya da halk seçecekse bile Cumhurbaşkanı’nın yetkileri parlamenter sistem gereklerine uygun olarak sembolik hale getirilmeli. Bu da muhalefetin görüşü.
Çözüme hiç şüphesiz millet karar verecek.
Bir kere bilelim ki, bu böyle devam edemez. Devam etmesi sürekli kriz potansiyeli anlamına gelir. Bunun böyle devam etmesi Erdoğan-Ak Parti Hükümeti ilişkilerinde bile sorun üretme zemini demektir.
Ama sandıktan da sorun çözücü bir irade çıkmıyor.
Yeniden seçim yine bu eksende mi olacak, Ak Parti bu eksende mi propaganda yapacak bilmiyorum. Ben en başında bu konunun halkta heyecan uyandırmadığını yazmıştım, hala onu görüyorum. Bilmem belki Cumhurbaşkanlığı çevreleri, partinin bu alana yeterli ağırlık vermediğini, bu sebeple toplumda karşılık üretilemediğini düşünüyordur. Ben şahsen bu değerlendirmeye de katılmam.
Şöyle bir soru sorulabilir mi, onu da ihtiyatla not etmek istiyorum:
- Partinin başında Erdoğan olsaydı, Başbakan olarak topluma bir “Başkanlık sistemi önerisi”nde bulunsaydı, hem kendi karizması ile hem de “Kendisi için değil Türkiye için bir sistem öneriyor” imajını yüklenseydi, daha farklı sonuç çıkar mıydı? Sanki daha muhtemel gibi geliyor bu bana. O zaman en azından kendisine yönelik yoğunlaştırılmış negatif kampanyayı saf dışı bırakmış olurdu.
Sorunu muhalefet de Erdoğan’dan bağımsız ve “Türkiye için hangisi daha hayırlı olur” yaklaşımıyla düşünmeye başlasa daha makul olur. Tabii makuliyet aranıyorsa...