Politika

Star başyazarı: "AKP oy tercihinde de, nefret edilmekte de birinci parti" tespiti objektif

"Gül'ün Demirtaş'a taziye telefonu Ak Parti'den kopmuşluğun ürünü müydü?"

20 Ekim 2015 14:21

Star başyazarı Ahmet Taşgetiren, Eski Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün'ün AKP'nin kuruluşundan bugüne kadar yapılan araştırmalarda "AKP oy tercihinde de, nefret edilen parti sıralamasında da birinci parti" tespiti için "Bu objektif bir tespit" dedi. Taşgetiren, "Ak Parti için soru şu: Bunu muhalif bir ses gibi mi okumalı, yoksa kendi kendimize yeniden bakma zaruretini seslendiren içerden bir ses mi?" dedi.

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında polemik konusu olan Gül'ün 'HDP'ye taziye telefonu'na da değinen Taşgetiren, "Acaba gerilimi düşürme niyetine bağlı insani bir davranış mıydı, yoksa Ak Parti dünyasından kopmuşluğun ürünü mü idi?" diye sordu. 

Taşgetiren'in Star'da "Gerilim gündemi ve iç sesler" başlığıyla yayımlanan (20 Ekim 2015) yazısı şöyle:

Yeni Şafak gazetesi “Başka Türkiye Yok” legandlı bir kampanya başlattı. “Bu çağrıya siz de katılın”  diye seslenilen manşetin altında şu ifadeler yer alıyor: 

“Terör saldırıları ve provokasyonlar ülkemizdeki bin yıllık kardeşliği tehdit eder hale geldi. Saldırılar iç bütünlüğümüze ve sosyal dayanışmamıza yöneldi. Büyük bir kutuplaşma yaşıyoruz. Toplum ayrıştırılıp kimliklerin çatışmaya dönüştürülmesi hedefleniyor. İletişim kanallarımız kapanıyor. “Başka Türkiye yok” ve bu ülke son kalemiz. Hepimiz aynı gemideyiz. Türkiye zemininde herkesi bir söz söylemeye çağırıyoruz.”

Yeni Şafak’ın durduğu yer belli. Ancak anlaşılıyor ki gazetenin mutfağı “kutuplaşma”yı, “kimliklerin çatışmaya dönüştürülmesi”ni ve “iletişim kanallarının kapanması”nı hayati önemde buluyor.

Aklıma gelen soru şu:

- Acaba Ak Parti cenahı çağrıya zemin teşkil eden bu değerlendirmeyi nasıl buluyor?

Şu anda “Türkiye’nin yönetilemez hale geldiği” temasını birçok kesim paylaşıyor. Bir kesimin “kan tutulması” yaşadığını birkaç gün önce yazdım. Hasan Cemal, Ahmet Altan, Cengiz Çandar ve Nazlı Ilıcak gibi kimi kalemler “1 Kasım’da Ak Parti tek başına iktidar olursa ülkede kan gövdeyi götürür” türünden çılgınca yazılar yazıyorlar.

Bu tür yazıların insanlarımızın yüreklerini teslim alma niyeti taşıdığında şüphe duymuyorum ve hiç şüphesiz onlara karşı insanlarımızın seçme hürriyetini savunmak, demokrasiyi savunmak hayati bir görevdir.

Bu tür yazıların aynı zamanda kutuplaşmayı, gerilimi, yönetilemezliği besleme amacı taşıdığında da kuşku yok.

O zaman Cumhurbaşkanı ve Hükümet cenahının gerilimi azaltmayı ve barışı ikame etmeyi projelendirmesi gerekiyor.  

Bu noktada yine Ak Parti cenahından ama biraz kenarda duran isimlerden bazı çıkışlar oluyor ve bunlar yadırganıyor. Hatta “muhalif odak” gibi tanımlamalar oluyor. Böyle durumlar da tabii olarak Ak Parti cenahında kuşku, tepki, öteki alanlarda da umut oluşturuyor.

Abdullah Gül’ün Selahattin Demirtaş’a taziye mesajı böyle okundu. Demirtaş, evet vahim olaydan sonra “Devleti katil ilan etmek” gibi çok kötü bir çıkış yapmıştı. Buna rağmen ona taziyede bulunmak... Acaba gerilimi düşürme niyetine bağlı insani bir davranış mıydı, yoksa Ak Parti dünyasından kopmuşluğun ürünü mü idi? Gül, taziyeye gösterilen tepkinin de Türkiye’nin gerilim gündemi içinde yadırgatıcı bir yaklaşım olduğunu söyledi.

Eski Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Al Jazeeratürk’e verdiği mülakatta “kutuplaşma”yı bir gerçeklik olarak kabul ediyor ve bu noktada “Ak Parti’nin rolü”ne de temas ediyor. Şunları söylüyor:

“Baktığımızda bizim de rolümüz var herkesin olduğu gibi. Biz bunu yaptığımız kamuoyu araştırmalarında da gördük.

Kurulduğumuzdan beri yaptığımız araştırmalarda bir soru şuydu; hangi partiye oy verirsiniz? Açık ara AK Parti hep birinci parti oldu. Bir soru daha soruyorduk. Eğer sizin partiniz seçime girmezse kime oy verirsiniz? Yine AK Parti birinci. Kesinlikle oy vermeyeceğiniz bir parti var mı, diye sorduğumuzda AK Parti sonuncu çıkıyordu. Ama aradan yıllar geçti; 2011’den sonra, yarın seçim olsa kime oy verirsiniz diye sorduğumuzda AK Parti birinci. Hiç oy vermeyeceğiniz parti hangisi diye sorduğumuzda AK Parti yine birinci parti çıkmaya başladı. Yani nefret edilen partide de birinci parti, oy verilen partide de birinci parti. Ama ikinci tercih, üçüncü tercih olmayı kaybetmişiz. Orada sonuncu olmaya başladık. Ya sevilen ya da nefret edilen, bu iyi bir şey değil.”

Bu objektif bir tespit. Ak Parti için soru şu: Bunu muhalif bir ses gibi mi okumalı, yoksa kendi kendimize yeniden bakma zaruretini seslendiren içerden bir ses mi?

Bence içerden okunmalı. İçerden okunmalı ve kan tutulması yaşayanların kutuplaştırmadan rant devşirme hesabı boşa çıkarılmalı. İstikrar da barış da en çok Ak Parti ve onun hükümetine lazım.