Saadet Partisi (SP) Konya Milletvekili Abdülkadir Karaduman, İzmir’de 'FETÖ ve PKK adına suç işlediği', casusluk yaptığı iddiasıyla yaklaşık iki yılık cezaevinin ardından ev hapsine alınan ve 12 Ekim'de çıkarıldığı mahkemece yurt dışı çıkış yasağı ve ev hapsi kararı kaldırılarak serbest bırakıldıktan sonra ülkesine dönen rahip Andrew Craig Brunson’un durumunu "yargının iktidarın tahakkümü altında olduğunun göstergesi" olarak değerlendirdi. “Türkiye’de mahkemeler, yargı Saray’a çalışmaktadır Saray’da Amerika’ya hizmet etmektedir” diyen Karaduman, bugün adaletin tek adam rejimine teslim edildiğini ifade etti. MHP’nin, af teklifine de göndermede bulunan Karaduman, “Eğer kader mahkumu diye bir şeyden ifade edilecekse o da Saray’ın tahakkümü altında inim inim inleyen adalet bu ülkenin kader mahkumudur. Biz bir kader mahkumunu kurtaracaksak o da bu ülkenin adaleti olmalıdır. Aksi halde Türkiye’de hiç bir şey oturup konuşabilmenin artık zamanı kalmıyor” diye konuştu,
SP’li vekil Karaduman, T24’ün rahip Brunson’la tartışmaları süren dış politika ve adalet konusundaki sorularını şu değerlendirmelerle yanıtladı:
“Siyasi iktidar bir ülkeye ne kadar sert bir biçimde bağırıyorsa o ülkeye o kadar kolay teslim olacağının şifrelerini veriyordur”
Benim 16 yılda iktidarın dış politikasında gördüğüm en önemli şey şudur, siyasi iktidar bir ülkeye ne kadar sert bir biçimde bağırıyorsa o ülkeye o kadar kolay teslim olacağının şifrelerini veriyordur. Kükreme edasıyla bağırmasının temeli aslında çok kolay ve rahat bir zeminde teslim olabileceğini ifade ediyordur. Bunu örnekleriyle yaşadık, Arap baharı sürecinde NATO’nun Libya da ne işi var diye nutuk atmanın akabinde Türkiye’den kalkan NATO uçakları Libya’yı bombaladı ve yüzbinlerce insanın ölümüne sebebiyet verdi. İsrail’in Başkanına Davos’ta ‘one munite ’ diye kükremesinin akabinde İsrail’in OECD’ye alınmasına onay verdi, Mavi Marmara mesesiyle alakalı sorumlusunun ya da günahının Fetullah Gülen olduğu söylendi bununla ilgili çok ciddi tavırlar alındı akabinde döndüğümüz noktada ‘dönemin başbakanına mı sordunuz o gemiyi çıkardınız noktasına gelindi.
“Amerika’nın bir talimatıyla Brunson’u kendi ellerinizle altın tepside sundunuz”
Bu da Türkiye’nin dış politikasını görmek açısından önemli. Brunson meselesi de bundan, bu anlayıştan, bu zihniyetten bağımsız değil. 24 Haziran süresinde ‘Ey Trump, Ey Amerika’ diye nutuklar attınız, bu fakir bu görevde olduğu müddetçe bu teröristi sizden kimse bizden alamaz dediniz akabinde ya fakir zengin oldu ortada böyle bir sözün ya da ortada böyle bir iddianın gerekçesi kalmadı ya da 24 Haziran seçimleri artık geçmişti nihayetinde Amerika’nın bir talimatıyla Brunson’u kendi ellerinizle altın tepside altın tepside sundunuz.
Bu aslında Türkiye’nin dış politikada tutarsızlığından ilkesizliğiyle alakalı. Brunson meselesi yargının iktidarın tahakkümü altında olduğunun bir göstergesi. Türkiye’de yargı tek adamın tahakkümü altındadır, tek adamlık sistemi de Amerika’nın tahakkümü altındadır. Yani, Türkiye’de mahkemeler, yargı Saray’a çalışmaktadır Saray’da Amerika’ya hizmet etmektedir. Bu silsilede Bronsun’u nereye koyacağımızın Amerikan politikalarının, Amerika ilişkilerinin nereye koyacağımızın en bariz göstergesidir.
“Biz bir kader mahkumunu kurtaracaksak o da bu ülkenin adaleti olmalıdır”
Bir devlet küfürle ayakta durabilir ama zulümle duramaz. Bugün iktidarın kendi geleneğinden bahsedecek olursak 28 Şubat mağdurları var cezaevinde onlarla ilgili hiçbir suç isnat edilemeden 18 yaşında girenler bugün 40 yaşındalar ve herhangi adli bir sürece tabi tutulmadan içeride yatıyor.
Furkan Vakfı’nın hocası şu anda içeride, mahkeme bile yapılmıyor, ortada isnat edilecek hiç bir suç yok, buna rağmen hakimler kendileri bir karar alamadıkları için siyasi bir dava gözetildiği ya da güdüldüğü için ortada böylesine bur durum var. Hiç bir suç isnat edilemeyen 15 Temmuz’dan sonra işinden atılan KHK’lılar var, bunlarla ilgili ya mahkeme yapılmıyor ya da mahkemeden beraat kararı almış olmasına rağmen ihraç edildiği için işine dönemiyor ve bu nedenle intihar edenler var.
Türkiye’de bugün adalet tek adam rejimine teslim edilmiştir. Bugünlerde popülist bir tavırdır kader mahkumu meselesi, eğer kader mahkumu diye bir şeyden ifade edilecekse o da Saray’ın tahakkümü altında inim inim inleyen adalet bu ülkenin kader mahkumudur. Biz bir kader mahkumunu kurtaracaksak o da bu ülkenin adaleti olmalıdır. Aksi halde Türkiye’de hiç bir şey oturup konuşabilmenin artık zamanı kalmıyor.
“Üç kişinin iktidara karşı protesto yaptığı zemini, vatana ihanetle özdeşleştiren ve yargılandığı bir süreçten geçiyoruz”
Türkiye’de bugün üç kişinin iktidara karşı protesto yaptığı zemini, vatana ihanetle özdeşleştiren ve vatana ihanet suçuyla yargılandığı bir süreçten geçiyoruz. 3. Havalimanı işçilerinin şu anda yaşadığı mesele, biz tahtakurularıyla aynı yerde yatmak, uyumak, çalışmak istemediğini söyleyen insanlar cezaevinde yatıyor bunu biz adaletle nasıl açıklayabiliriz.
İktidar öyle bir şey yapıyor ki; düzenle alakalı bu uygulamaları bizati vatanın kendisiyle ihanetle özdeşleştirip bu yanlışlara karşı çıkanları vatana karşı çıkmakla, dolayısıyla bu muhalefeti de vatana ihanetle kriminalize ve terörize etmeye çalışıyor. Ama bu süreç bu şekilde devam ederse hükümetin kendisine karşı yapılan her açıklamayı ihanet, ya da terörle ilişkilendirilirse bu muhalefetin meşru bir alanda yapılması engellenirse bunu üzülerek ifade ediyorum ki kitleler meşru olmayan bir yolda verme noktasına doğru her geçen gün gider. Bunun altından AK Partilisi, MHP CHP, HDP, İYİ Parti, BBP, Hüdapar’lısı kimse bunun altında çıkamaz. Türkiye’de adalet olmazsa, insanlar fikirlerini özgür bir biçimde beyan edemezlerse bunun yolunu farklı bir yerde aramak durumunda kalabiliriz bu da Türkiye’nin hayrına olmaz.