Söyleşi

SP lideri Karamollaoğlu: Yeni oluşum zor tutar, Gül, ve Davutoğlu’na kapımız açık; 28 Şubat’tan daha fazla baskı var

"On binlerce insan haksız yere hapishanede, Allah'tan korkun"

05 Şubat 2019 00:00

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, şu anda 28 Şubat’tan daha fazla baskı ortamı olduğunu belirterek, “O gün hiç olmazsa fikrimi rahatça söyleyebiliyordum, hakim karşısına çıkınca da kendimi müdafaa edebiliyordum. Şimdi edemiyorum, bu hakkı vermiyorlar. O zaman siyasetin içinde karşı çıkanlar vatan haini değildi hiç olmazsa. Şimdi herkes vatan haini. Olur mu böyle şey?” dedi. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ile AK Parti’den kopanlara Saadet Partisi’nin kapısının açık olduğunu söyleyen Karamollaoğlu, “Ben bunu farklı ortamlarda da dile getirdim. Düne kadar AK Parti’de politika yapıp, artık bu işin böyle gitmeyeceğine inanan ciddi bir kadro var. Abdullah Gül bunlardan bir tanesi. Hain ilan ettiler. Bu arkadaşlarımızda bir çekingenlik ister istemez doğdu. Bunu bir endişe vesilesi görüp susmamaları, çekinmemeleri gerekir kanaatindeyim. Bu mevkilerde bulunanlar çekinirse başkaları daha çok çekinir. Seçimlerden sonra sayın Gül’le bir kere konuştum. Bazı arkadaşlarla da temaslarımız oldu, olmadı değil ama şu anda onlardan bir talep gelmeyince onları fazla zorlamayı da etik bulmuyorum. Yeni oluşumlar hele ki bu kadar çekingenlikten sonra zor tutarlar. Onun için biz söyledik. Bizim kapımız herkese açık” diye konuştu.

Karamollaoğlu, Saadet Partisi Genel Merkezi’nde T24’ün sorularına şu yanıtları verdi:

Saadet Partisi’nin son iki seçimdir kampanyaları büyük sempati uyandırıyor. Ancak genel seçimde bu sempati oya dönüşmedi, şimdi dönüşecek mi?

İnşallah dönüşecek. Bu sefer sanki dönüşecek gibi. Geçen sefer seçimlerde ilk defa bir teveccüh başladı. Sempati doğdu ama sandığa yansımadı. Fakat geçen süre zarfında ben bunun somutlaşmaya başladığı kanaatindeyim. Somutlaştı diyemem ama genelde büyük bir kesim memleketin gidişatından rahatsız olduklarını, şu anda çözüm üzerinde duran tek partinin de Saadet Partisi olduğunu gördüklerini söylüyorlar. Bizim derdimiz kavga etmek değil. Türkiye’nin meselelerini çözebilecek düşünceleri, fikirleri ortaya koymak. Somut olmak mecburiyetinde. Ama bu işin soyut tarafı da var. Psikolojik tarafını düşünürsek. Türkiye’de buna mütemayiz bir havanın doğması lazım. Bu problemlerin üstesinden gelebiliriz. Üstesinden gelinemeyecek problemler değil kanaatinin doğması lazım.

“Çaresizlik havası oluşturuluyor”

Bu noktada ben ülkede bir çaresizlik havasının oluşturulduğunu, bu çaresizliğin de insanların moralini bozduğunu, ‘ne olacak geleceğimiz’ diyerek ümitsizliğe kapılanların olduğunu görüyorum. Sloganımız da buna yanıt verecek tarzda oldu. Kimse ümitsizliğe kapılmasın. ‘Çare var’ sloganı buradan çıktı. Fakat iktidarın yaklaşımı ne yazık ki insanlarda karamsarlığı azaltacağına arttırıyor. Kutuplaştırmaya başvurarak vatandaşın oyunu alabileceklerini düşünüyorlar. O geçti. 17 sene iktidarda kalan bir partinin ülkenin problemlerini çözememesinin kabahatini muhalefete yüklemesi kadar garabet bir şey olmaz. Bu kadar uzun iktidarda kalan Avrupa’da bile çok azdır.

Seçimin “beka” meselesi olduğu, bir tarafta milletin, bir tarafta zilletin olduğu üzerinden propaganda yapılıyor…

Bu, çaresizliğin ifadesi. Oy kaybettiğini, artık halkın desteğinin arkasında olmadığını görüyor. İkna etmesi lazım. Zannediyor ki ben bu insanlara çamur atar, iftira edersem ancak o zaman destek alabilirim.

“Tam çamura battılar”

Başarılı olmuyor mu bu söylem?

Onu seçimde göreceğiz. Şimdiye kadar başarılı oldu ama bu kadar çamura batmadan politika yürütüyorlardı. Şimdi tam çamura baktılar. Ben başarılı olacakları kanaatinde değilim şahsen. İnsanlar çözüm arıyorlar. Siz istediğiniz kadar muhalefeti tenkit edin. Çözümü siz üreteceksiniz. Hangi problemi bu yolla çözebilirsiniz? Bir tenkidi yaparken açığa düştüklerinin farkında değiller. Çaresizliklerinin ifadesi bu saldırılar.

“Akıl tutulması var”

Kampanyayı yolsuzluk, adalet, liyakat üzerine kurdunuz, geçen seçim de öyleydi. Ama geleneksel olarak Milli Görüş’ün güçlü olduğu yerlerde bile karşılık bulmadı. Muhafazakar kesimde partinin saygınlığı belki yüksek ama etkisi ile oy gücü arasında, özellikle de Milli Görüş’ün kalelerinde, paralellik neden oluşmuyor?

Orada sorunu nasıl tarif edelim, bir akıl tutulması var gibi geliyor. İnsanlar Ak Parti’nin çıkış döneminden beri ne olduğu konusunda kesin bir kanaate gelemediler. Hep bir olgu oluşturulmaya çalışıldı. ‘AK Parti dediğin aslında Milli Görüş geleneğinin bir devamıdır, Erbakan hocanın yolundan giden insanların partisidir’ kanaatini oluşturmaya çalıştılar ve kısmen de başarılı oldular. Erbakan hocanın ağzından ifade etmesine rağmen, ‘bunların bizimle alakaları yok, olamazlar da’ demesine rağmen. Milli Görüş şahıslarla kaim değil ki. Erbakan hoca gitti Milli Görüş bitti mi? Bizim temel prensiplerimiz, ideallerimiz var. Biz bunlardan vazgeçemeyiz ki. Bu kanaat güçlü olduğumuz yerlerde kısmen kabul buldu. Çünkü önlerinde ne olursa olsun Erbakan hoca zamanında İstanbul Belediye Başkanı seçilen, beraber çalışan insanlar vardı. Zihinlerde bir karışıklık meydana geldi. Üstesinden gelmek o kadar kolay değil. Bunu anladık ama anlatmaya çalışıyoruz. Bugüne kadar biz sadece Milli Görüş sloganı ve ideali üzerinden yaklaşırken prensiplere pek dokunmamıştık. Şimdi ben bunun bir ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.

“Adalet, liyakat olmadan olmaz”

Tamam, ‘o gömleği çıkardık’ dediniz ama kapalı kapılar ardında Milli Görüşçüyüz dediniz. Milli Görüş ne? Adalet olmadan Milli Görüş olmaz, liyakata önem vermeden olmaz, kamu malına yetim malı gibi sahip çıkmazsanız olmaz, yolsuzluğa izin verirseniz, dış politikada şahsiyetli tavır sergilemezsiniz olmaz. Hepimiz Milli Görüşçüyüz diyoruz da Milli Görüş ne? Geçmişte Milli Görüşü öcü gibi kabul eden belli çevreler biz bu prensipleri söyleyince, ‘biz de aynı şeyi söylüyoruz’ diyorlar. ‘Gelin beraber olalım’ diyoruz biz de.

“Düşünmeye davet ediyoruz”

Değerlerden söz ediyorsunuz, iktidarı buradan eleştiriyorsunuz. Ancak sonuçta muhafazakar ideolojiye yaslanan bir iktidar var. Anlattığınız tablo bu ideale, ideolojiye zarar verdi mi?

Elbette. Elbette zarar verdi, zarar vermedi diyemeyiz. Yalnız burada üzerinde durduğumuz temel bir mesele var. İnsan olmak. İnsan olmanın birinci özelliği düşünmektir. Düşünmeden karar verilince bir keresinde isabet bile etseniz, ikincisinde edemezsiniz. Düşünmeden karar vermemek lazım. İslam ne emrediyor? Adaletsiz olur mu, liyakata önem vermeden, kamu malına sahip çıkmadan olur mu? Nasıl dürüst olacaksınız? Bunlar peş peşe geliyor şimdi. Biz de insanları düşünmeye davet ediyoruz. Biz her insanı tornadan çıkmış gibi aynı kalıba oturtamayız.

“Kimseyi bizim gibi inanma mecburiyetinde tutamayız”

Biz insanın yaratıldığına inanıyoruz. Akıl bizi diğer yaratıklardan farklı kılıyor. O yüzden insan yapıp yapmadığından mesul. Yalnız Cenab-ı Hak insanı yarattığı zaman ille de bana inanacaksınız diye bir mecburiyet kılmamış. Mesul tutmuş, inanmayı serbest bırakmış. Bir kısmı insanların o yüzden inkar edebiliyor. O yüzden biz kimseyi bizim gibi inanma mecburiyetinde tutamayız. Ama insan mesuldür, bunu bilecek.

“Münafık, kafirle neşettir”

Bu iktidar, kendileri gibi düşünmeyen, kendilerine oy vermeyenleri hainlikle itham etmeye kalkarsanız burada bir zorlama vardır. Ya da adaleti kendi inisiyatifinize alırsanız ve bir hakimin karar vermesine psikolojik bile olsa müdahaleye kalkarsanız o zaman etki altına almaya başlıyor demeksiniz. Benim gibi düşüneceksin, benim gibi yaşayacaksın.  İnanmıyorsa, inanmadan bir insan menfaat karşılığı yapıyorsa münafık derler, münafık kafirle neşettir.

Cumhurbaşkanı’nın, Saadet Partisi’ne yönelik sözlerinden sonra dün sabah “yazıklar olsun” diye twit attınız, çok alışık değildik o tarzınıza…

Geçen seçimde de bu yapıldı. Bizi PKK ile PYD ile HDP ile aynı kefeye koymalarını çok çirkin buluyorum. Biz Kürt vatandaşlarımızla hiçbir zaman kopamayız. İnançlı kesimin çok yoğun olduğuna inanıyoruz. Biz PKK’yı hiçbir zaman tasvip etmedik, etmeyiz de. Ancak insanlara zulmedilmesine de karşıyız. Yani bir insan bir yanlışı yapmışsa da o insana tabiri caizse psikolojik bile olsa zulmedemezsiniz.

HDP eşittir PKK mı size göre de?

Şu anda beraber çalışıyorlar. Görmezden gelmemiz mümkün değil. Eşittir dememiz için elimizde farklı deliller olması gerekir ama birlikte çalıştıklarını görmemek mümkün değil. Oradan kendilerini kurtarabilseler benim kanaatim çok daha etkili olabilecekler ama bu havayı kaybettiler gibi.

Bir yandan bu ifadeler kullanılıyor ama bir yandan da tüm partilerin yok sayması, yan yana durmaktan çekinmesi gibi bir durum var, yalnızlaştırılması söz konusu. Burada bir çelişki yok mu?

Bu tip noktalar öyledir ki aldığınız karar, istemediğiniz neticeleri doğurabilir. Burada HDP’li seçmenin geçmişten gelen baya rezervleri oluştu. Başlangıçta Kürtler’den oluşan seçmen PKK’ya tavırlıydı. İnancı bunu reddediyordu. Hatırlarsanız 1994’te Diyarbakır başta olmak üzere birçok ilde belediye başkanlığını kazandık, vekil çıkarttık. Sonradan maalesef yanlış politikalar, terörle mücadele ediyoruz derken vatandaşı sıkıntıya sokma. Geçmişte yaşanan hadiseler; insana hayvanın pisliğini yedirebilir misiniz, oldu, yaşandı. Siz bunu yaparsanız insanları yanlış yola sokarsınız. İnsanlara zulmederseniz bir tepki doğurursunuz. Her noktada PKK’yla aynı noktada olduğundan destek vermiyorlar, çaresizlikten destek veriyorlar kanaatim, seçmen için diyorum. Güneydoğu ve Doğu’da elbette oradaki halkın içinden çıkacak adaylarımız var. Biz oraya gidip de ırkçılıkla övünen başka bir kişiyi koyacak halimiz yok. Nüfusun yüzde 90’ı, 80’i, 70’i Kürt olan bir yerde Kürt olmayan birisini aday gösterirseniz akıllarıyla alay etmiş olursunuz. Bunu göstermeyi de siz hemen HDP ile aynı kefeye girdin derseniz o da doğru değil.

“Hendekleri gördü de izin verdiyse, felaketle karşı karşıyayız demektir”

Çünkü bunu görüyorum. Son gelişmeler AK Parti’nin başlangıçta iktidara gelmesi. Adalet ve Kalkınma olarak adını koyması vatandaşlarda bir umut doğurdu. Onun arkasından barış süreci başlatıldı. Bu da ayrı bir umut doğurdu. Ama hedef neydi, kimse anlamadı. Onun arkasından birdenbire barış süreci kesildi, korkunç bir kamplaşma meydana getirildi. Tam zıddı. Bu kamplaşmayla, onu anlamak mümkün değil.  Kamplaşmanın neticesinde mahalli seçimlerde Güneydoğu’da yeri geldiğinde teröre tevessül etmekten çekinmeyecek insanlar da belediye başkanı seçildi. Ama her yerde mi, hayır. Ne oldu. Hendek mücadeleleri başladı. Havsalamın almadığı şu. Bu hendekler kazılırken, içi dinamit doldurulurken devlet bunu görmedi mi? Görmediyse devlet olma vasfı yok demektir. Gördü de izin verdiyse felaketle karşı karşıyayız.

“Katliama girişecek manası çıkıyor”

Çünkü o zaman bunu bahane ederek orada bir katliama girişecek manası çıkıyor ve gerçekleşti bu. Bütün bunlardan sonra AKP’nin, Kandil’in, HDP’nin, ABD’nin politikaları ortaya ayrı bir tablo koydu. Herkes ve Kürt seçmen yeniden düşünüyor. Ne olacak bunun sonu, bizi nereye götürüyorlar? ABD’nin bazı gruplara destek vermesi sevmesinden kaynaklanmıyor ki. Menfaat meselesi var. Bunu da görüyor vatandaş. Yeniden bir şekillenme meydana geliyor ve gelecek. Bunu herkes külahını önüne koyacak, düşünecek. Türkiye’de bölünme talebinde bulunan kimse kalmadı. Başta Kürtler. Bölünmeye karşılar, niye. Bölünerek bir yere gidemeyiz ama haklarımız verilsin. Elbette verilsin. Türkiye’de yeniden zihinsel bir şekillenme meydana gelecek, bu kaçınılmaz. Bu şekillenmenin içerisinde AK Parti bugünkü politikalarla başarılı olamaz. Çünkü kutuplaşmadan besleniyor.

“Tehditle çözüm üretemezsiniz”

HDP’nin kayyım atanan belediyeleri kazanması durumunda yeniden kayyum atanacağı söylemleri var. Selahattin Demirtaş AİHM kararına rağmen içeride kaldı… Bunları nasıl görüyorsunuz?

Tehditle çözüm üretemezsiniz. Cumhurbaşkanlığı’na aday olmuş, devletten partisi mali destek almış, arkasından da kanun gereği TRT’de çıkıp propagandasını yapmış bir insan için biz dedik ki ‘tutuklama geçici bir haldir, madem ki bunları veriyorsunuz, yiğitlik yapın, adalet yerini bulsun, serbest bırakın seçime kadar.’ Vay sen misin bunu söyleyen, hain damgasını vurmaya kalktılar. Adaletin görünürlüğü esastır. İktidara muhalif olanların hakları iktidardan daha çok korunursa bu memlekette adalet var dersiniz. Ama muhalif olanlar ayrı bir kefeye konuyorsa burada adalet olmaz. Adalet esas iktidarda bulunanlara fikren muhalefet gösterenlere sağlanır, onların hakkının korunmasıdır. Yoksa ben adilim. Ben adilim demekle olunmuyor ki. Türkiye’nin bu mefhumlara ihtiyacı var. İnancımızdan gelen, Milli Görüş’ün temel özellikleri bunlar. Siz bunları hakim kılmazsanız ülkede huzur olmaz, barış olmaz. Kimsenin de bunlara itirazı yok. Bizim insanları bu noktaya getirmeye ihtiyacımız var. Bu da tefükküre dayanıyor. Düşünmeden karar verirsek bir sonuca varamayız. AK Parti, istemeden tefekküre mecbur bırakıyor insanları gibi bir kanaat var bende. Dün başka söylüyorlardı, bugün başka söylüyorlar, öyle diyor insanlar. Demek ki düşünmeye başlıyorlar. Düşündüğünüz zaman çözüm bulunur. Siyasette de bu en önemli meseledir.

Neden seçim ittifakına girmediniz?

Net söyledik. Hiç yapmadık. Ne Kılıçdaroğlu’na, ne Meral hanıma karşı hiçbir zaman husumet beslemedik. Bazı noktalarda politikalarımız uyuşuyor, bazen uyuşmuyor. Genel seçimde vardı ittifak. Yüzde 10 barajı vardı. Baraj endişemiz olduğu için böyle bir ittifakı olmazsa olmaz olarak gördük. Niye öbür tarafta (AK Parti-MHP) olmadık. Bize aslında ciddi bir şey gelmedi de o politikaları tasvip edecek noktada değildik.

Gelmedi mi, oysa iktidarın Saadet Partisi’nde ısrarcı olduğu gibi bir görüntü vardı.

Az çok söylenen sözlerin arkasında yatanı görüyoruz. Biz kimliğimizi terk ederek bir yerde varız diyemeyiz. Çok net ifade ettik. Bu politikalardan vazgeçilmeden de meselelerin Türkiye’de çözülemeyeceğini gördük. Ama biz düşman olalım demedik ki. Genel seçimde bir yüzde 10 vardı, ikincisi de başkanlık sistemi bu haliyle fayda sağlamayan bir sistem. Çoğunluğu elde edersek başkanlık sistemini kaldırabiliriz diyorlardı CHP ve İYİ Parti. Bize göre başkanlık da kalabilir ama sorgulanabilir olma şartıyla. Meclis’in denetleyebileceği bir sistemde, Meclis’in üstün olması şartıyla. Oysa Meclis yok ki, hükmü yok artık. Kararname ile ülkeyi yönetiyorlar.

“Beş parmağımın da boyalı olmasına razıyım”

Büyükşehirlerde kazanabileceğiniz, kazanmayı beklediğiniz belediye var mı?

Var. Sadece büyükşehirler için söylemiyorum bazı yerlerde iddialıyız. Seçimde de göreceğiz. Yüzde yüz diyemeyiz ama biz ciddi manada belediye kazanacağımıza inanıyoruz. Üzülerek ifade ediyorum ama bizim seçim sistemi eskiden sağlıklı bir sistemdi. 2010’lara kadar hatta. Dünyadaki en güvenilir sistemlerden biriydi. Ama adım adım yapılan değişiklikler hep tereddüt doğurmaya başladı. Hepimiz parmağımızda boya var diyorduk, bir hafta dolaşıyoruz diye şikayet oldu. Dolaş ne olur? Boyalı dolaşmak mı, seçimlerde şaibe doğması mı, hangisi önemli. Beş parmağımın da boyalı olmasına razıyım. Sonra seçim kurulları değiştirildi. Bunlar da problem doğuruyor. Tereddüt meydana geliyor. Neden bu değişiklikler?  YSK için tereddüt doğuracak bir ifade kullanmak istemem ama geçen seçimde daha sandıklar yeni açılırken mühürsüz oy pusulalarını kabul edeceğiz demesini kabullenemedim. Oy boşa gitmesin deniyor. Yahu bu kural vatandaşın oyunun boşa gitmemesi için değil sahtekarlık yapılmaması için konulan kural. Bunu dediğiniz an temel meseleleri yıktınız demektir. Kanun emrediyor üstelik.

İttifak yapmadınız ama diğer partilerle örtülü ittifak var, ortak hareket ediliyor deniliyor, böyle bir trafik var mı?

Biz şunu baştan söyledik. Biz bu seçimde ittifak yapılmasına gerek duymuyoruz. Bu seçimler yerel. Hükümet değişmeyecek. Biz her seçim bölgesinde girmeye kararlıyız. Burada ben girmem, sen gir yok. Her yerde girmeye kararlıyız. Ve bu seçim bölgelerinde teşkilatlarımız elbette dirsek temasında bulunacak. Bunu gizlemedik ki. Dirsek teması ittifak manasına gelmez. Bazı yerlerde oluyor. Bazıları da tepki gösteriyorlar. Birkaç yerde oldu. AK Parti’den adaylık bekleyip olamayanlar bizden aday oldular. Yani biz ittifak mı kurduk diyeceğiz AK Parti’yle. Tam tersi aslında. Biz şu prensibi baştan söyledik. Biz, ille de teşkilattan aday çıkaralım derdine düşmeyeceğiz. Her bölgede kazanabilecek aday arayacağız. Tereddüt yok. Bu demektir ki partimizin üyesi olmayandan da prensiplere uyanı aday gösterebiliriz.

“Gül’ü hain ilan ettiler”

Seçim sonrası çok konuşuluyor. Siyasette yeni bir tablo oluşabileceği söyleniyor. Sizin de Abdullah Gül’le temasınız vardı, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ismini ortaya attınız. Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ile o temas sürüyor mu? Aktif siyaseti sizde ya da başka partide yapma düşünceleri var mı?

Ben bunu farklı ortamlarda da dile getirdim. Düne kadar AK Parti’de politika yapıp, artık bu işin böyle gitmeyeceğine inanan ciddi bir kadro var. Abdullah Gül bunlardan bir tanesi. Hain ilan ettiler. Gönül rahatlığıyla gittim, teklif ettim. O zaman ittifak olsa aday olabilecekti. Böyle olunca, bu arkadaşlarımızda bir çekingenlik ister istemez doğdu. Sadece Gül için demiyorum. İktidar partisinin içinde görevi olmayan eski bakanlar, vekiller, belediye başkanları, yüzde 90’dan fazlası AK Parti’den kopmuş vaziyette. Alenen söylemiyorlar. Belki gidip istifa da etmediler üyelikten ama koptular.

“Susmamaları, çekinmemeleri gerekir”

Bunu bir endişe vesilesi görüp susmamaları, çekinmemeleri gerekir kanaatindeyim. Bu mevkilerde bulunanlar çekinirse başkaları daha çok çekinir. Yanlışlığı gördüklerinde çok açık, net şekilde ifade etmelerine ihtiyaç var. Bu onlar üzerinde de bir güven duygusu oluşturur. Onlar susunca millet tereddüt içinde kalıyor. Belki de destekliyorlar kanaati doğuyor. Seçimlerden sonra sayın Gül’le bir kere konuştum. Bazı arkadaşlarla da temaslarımız oldu, olmadı değil ama şu anda onlardan bir talep gelmeyince onları fazla zorlamayı da etik bulmuyorum. Ama çok açık ifade ettim. Kendilerinin bunu aleni yapmaları icap eder, yanlışa yanlış, doğruya doğru demeliler ki topluma bir moral gelsin.

“Dönecekleri söyleniyor”

Siyasete dönme havası görüyor musunuz?

Bu söyleniyor. Yalnız yeni oluşumlar hele ki bu kadar çekingenlikten sonra zor tutarlar. Onun için biz söyledik. Bizim kapımız herkese açık.

“Burada siyaset yapabilirler”

Burada siyaset yapabilirler. Büyük bir kesimle bizim temel prensiplerde uyuşabileceğimiz kanaatindeyim. Bu arkadaşlarımız da Erbakan hocadan kopup AK Parti’de görev aldıkları zaman Erbakan hocanın ortaya koydukları bütün prensipleri yok farz etmediler. Sadece şu kanaate vurgu yapıyorlardı. Belli çevreler Erbakan hocanın iktidara gelmesini istemiyor. O halde biz harekete geçelim, bir şeyler yapalım. Bunu yaparken de bu çevrelere sempati kurarak, işbirliği yapalım diye yola çıktılar. Ama geldiğimiz nokta ne kadar Milli Görüş’e dönüyoruz deseler de artık AK Parti Milli Görüş’ü terk etti çünkü temel prensiplerdir Milli Görüş.

Saadet Partisi’ne yakınlar

Sayın Gül ya da diğer kopanlar sizce AK Parti’ye, size mi daha yakınlar?

Şu anda Saadet Partisi’ne yakındır. Her noktada aynı şeyi mi görürüz. Hayır. Mesela Suriye politikasında biz Davutoğlu gibi düşünmüyoruz. O doğru olduğuna inanıyordu, biz tamamen yanlış diyoruz. Aynı konuda ısrarlı mı onu bilmem. Her noktada ille de ittifak edeceğiz diye bir kanaat yok ama temel ilkelerde uzlaşabileceğimizi tahmin ediyorum. Kalkınma dediğinizde Tayyip beyin kalkınma anlayışı Türkiye’yi kalkındırmadı, perişan etti. Onlar da bunu görüyorlar sanırım.

Ahmet Taşgetiren, şu anda 28 Şubat’tan daha fazla baskı hissettiğini yazdı, çok tartışıldı, siz nasıl bakıyorsunuz?

Bugün geçmişte 28 Şubat’ı destekleyen büyük bir kesim Saadet Partisi’nin söylemlerine sıcak bakıyor. Eğriye eğri, doğruya doğru. 28 Şubatçılar kendi yanlışlarını kabullenmeden, söylemleri halk üzerinde etki meydana getirmez. Çünkü meşru bir hükümeti gayrı meşru bir tarzda yıprattılar. Balans ayarı yapıyorlar. Nerede o balans ayarcılar şimdi. Bizim söylediklerimiz yanlış anlaşılıyor. Şevket beyin (Şevket Kazan) ben şikayetçi değilim demesi. Şevket bey son zamanlarda daha duygusal hale geldi, bazı meselelerde böyle hareket ediyor. Bundan dolayı sanki bütün Saadet Partililer aynı görüşte gibi söylemek doğru olmaz. İkincisi şu anda 28 Şubat’la tabiri caizse hesaplaşırken Erbakan hocamızın bir lafı vardı; ‘bu ordu bizim ve başka ordumuz yok. Bu ordunun içindekiler hata yapabilirler. Ama biz hemen tepelerine binip cezalandırma yoluna gideceğimize bunları bilgilendirmeliyiz’ demişti. Vefatından önce. Aynı üslubun doğru olduğuna inanıyorum. Ben sayın Taşgetiren’in önemli, düşünen bir yazar olduğunu düşünüyorum. Değerlendirmelerini dikkate almamız gerekir diye düşünüyorum. Allah yardımcımız olsun.

“Şu andaki baskı daha fazla”

Siz net bir kıyas yapmak istemiyorsunuz gibi.

Bazen bazı ifadeleri kullanıyoruz. Rahatsız oluyorlar. Şu anda yapılan baskı, o gün yapılan baskıdan daha fazla. O gün hiç olmazsa fikrimi rahatça söyleyebiliyordum, hakim karşısına çıkınca da kendimi müdafaa edebiliyordum. Şimdi edemiyorum, bu hakkı vermiyorlar. Olur mu böyle şey? Şimdi bunu söyledim, yazacaksınız, bir sürü adam hakaret edecek. Ama ben bunu böyle hissediyorum. Yanlışsam bu hissiyatımı düzeltin. Şu anda bu memlekette hapiste olup suçu olmayan binlerce, onbinlerce insan var, ben buna inanıyorum. Samimi olarak inanıyorum. Koruyamıyorlar.

“Merhamet ortadan kalktı”

Bir defa merhamet denilen davranış ortadan kalktı. Adalet, yerine göre idam kararı da verir, sert cezalar da verir inancımıza göre. Ama bu merhametsizlik değildir. Merhametsizlik bir insanın hakkını savunmayı elinden almakla başlar. Mahkum edeceksiniz ama savunma hakkı vermeyeceksiniz. 1,5 sene hapiste tutup hakim önüne çıkartmayacaksınız. Allahtan korkun, olur mu? Hapisten bana mektup yazan hanımlar var, insanlar var, gençler var.

“O insanı o noktaya siz getirdiniz”

19 yaşındaki bir askeri öğrenci. Yahu bu ete kemiğe bürünmüş tabiri caizse FETÖ’cü olsa ne yazar. 18-19 yaşında. O insanı o noktaya siz getirdiniz. Ama siz bu gence kendini savunma hakkı bile vermezseniz yarın bu insan hakikaken FETÖ’cü de olabilir. Adalet mülkün temelidir. Devlet adaletle ayakta durur, kaim olur. 28 Şubat’la mücadele edildiği zaman şartlar bizi zora soktu. Ben 28 Şubat’ta nedendir bilmem bu kadar endişelenmedim. Zulüm vardı, tanklar yürüdü, balans ayarı dediler, asker kalktı… 28 Şubat o kadar basit hadise değil. Asker karşınızda, sermaye karşınızda, sivil toplum örgütleri karşınızda, medya karşınızda. En korkunç tarafı yüksek hakimler karşınızda. Basit bir iş değil. Bu kadar endişelenmedim. Çünkü bütün bunlara rağmen hakkınızı savunma imkanı vardı. Gazetelerde de bu hakkı görüyorduk. Çıkıp toplantı da yapabiliyorduk. Erbakan hoca istifa etti. Milli eğitim mevzuatını değiştirdiler. 24 saat Meclis’te aralıksız yerimizden kıpırdamadık. Şimdi bunu yapacak imkan var mı? Hemen, ‘hainlerrr’ denir. Bu damgayı yiyorsunuz. Böyle şey olur mu? Bunu göremiyor arkadaşlar. Belli bir kesim de görmek istemiyor.

“Biz de insanız”

Yapmayın, biz de insanız. Beraberce hareket ettik geçmişte. Bir yerde bir şey söylüyorsak canımız yandığı için, haksızlık olduğu için söylüyoruz. Bizim derdimiz hükümeti, Cumhurbaşkanını tenkit değil ki. Bu memleket hepimizin. İster beğenelim, ister beğenmeyelim yürütmeyi. 28 Şubat denildiği zaman bunu söylerken, bunu görmeden demiyorum şu anda bu dört erkin tamamı ortadan kalktı. Tamamı iktidarın inisiyatifine girdi. O zaman siyasetin içinde karşı çıkanlar vatan haini değildi hiç olmazsa. Şimdi herkes vatan haini. Olur mu böyle şey?