Gündem

Soma'da ne oldu, bölgede son durum ne, dava neden takip edilmeli; işte adım adım katliam

Sosyal Haklar Derneği'nin Soma raporu: Davanın sonucu emsal teşkil edebilir

15 Şubat 2016 17:04

13 Mayıs 2014'te Manisa'nın Soma ilçesinde meydana gelen ve 301 işçinin hayatını kaybettiği maden katliamına ilişkin Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın 6’ncı duruşması, yarın (16 Şubat 2016) görülecek. Sosyal Haklar Derneği, katliam sonrası bölgedeki son durum ve davanın seyri hakkında bir rapor hazırladı.

"Gerek madenlerin devlete ait olması gerekse de iş güvenliği mevzuatı ile devlete yüklenen denetim görevi nedeni ile maden kazalarının tamamında devletin ve kamu görevlilerinin birinci derece sorumluluğu söz konusu olduğuna" dikkat çekilen raporda, açılan kamu davasında verilecek kararın emsal nitelikte olabileceğine vurgu yapılıyor. Raporda, diğer iş cinayetlerinden farklı olarak Soma Holding'in üst düzey yöneticileri ve iş güvenliği uzmanlarının 'olası kast'la insan öldürme, diğer sanıkların da 'bilinçli taksir'le insan öldürme suçunu işledikleri belirtilerek iddianame düzenlendiğine dikkat çekiliyor. Raporda, "Yargılama sonucunda, sanıkların sorumluluk derecelerine göre 'olası kast' ve 'bilinçli taksir' ile insan öldürme suçunu işlediklerinin kabul edilmesi halinde, bu dosya diğer işverenler açısından da emsal teşkil edecek ve cezaların ağırlığı işverenleri iş güvenliği önlemi almaya yöneltecektir" ifadeleri yer alıyor.

 

"Bazı aileler 'kader' dedi,
bazıları Soma'yı terk etti"

 

"Katliam sonrası bazı ailelerin yaşanılan faciayı 'kader' olarak kabul edip evlerine kapandıkları" belirtilen raporda, "Bazı ailelerin ise Soma’yı terk ettiği ifade edildi. Hatrı sayılır sayıdaki diğer ailelerin ise, facianın yaşanmasında devletin ve şirketin ne denli sorumlu olduğunu bilerek ve anlayarak özellikle ceza davası sürecinin takipçisi oldukları vurgulandı.

 

"Soma'nın patronu hâlâ yargı önüne çıkmadı"

 

Katliamın sorumlularından Soma Hoding'in patronu Alp Gürkan’ın yargı önüne çıkmadığının hatırlatıldığı raporda, "Hem kamu görevlilerinin hem de Gürkan'ın yargılanabilmeleri ve sorumlulukları nedeni ile cezalandırılmalarını sağlamak için hukuk mücadelesi devam etmektedir" dendi.

Sosyal Haklar Derneği tarafından hazırlanan raporun tam metni şöyle:

Soma’da Türkiye tarihinin en büyük iş cinayetlerinden birisi yaşandı. 13 Mayıs 2014 günü, Soma Kömürleri A.Ş. tarafından işletilmekte olan Eynez Maden Ocağı’nda yaşanılan faciada 301 işçi hayatını kaybederken 162 işçi hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandı. Yaşanılan facia, ilk günden itibaren toplumun duyarlı kesimlerinin gündemine oturdu.

Olayın yaşandığı gün madenden sağ kurtulan işçinin ambulansa bindiğinde “çizmeleri çıkarayım mı, sedye kirlenmesin” demesi ana haber bültenlerinde “insanlık dersi” diye aktarılsa da, aslında maden ocağında çalışan işçilerin ne denli baskı altında çalışmak zorunda bırakıldığını ortaya koyan ilk işaretlerden bir tanesiydi.

Siyasi iktidar temsilcilerinin “en iyi maden” diye övdüğü Eynez Maden Ocağı’nda yaşanılan facia, kimilerince “fıtrat” olarak nitelendirilse de; yaşanılan facianın göz göre göre geldiği, işver- en tarafından para hırsı ile insan hayatının hiçe sayıldığı dosyayı ve süreci takip eden herkes tarafından bilinmektedir.

13 Mayıs 2014’ten bu yana Soma’da ekonomik ve sosyal açıdan çok ciddi ve çeşitli problemler yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Yaşanılanların daha iyi anlaşılabilmesi için, Soma’nın ne şekilde “maden”le yaşayan bir kent haline geldiğine göz atılması gerekmektedir.

 

Maden kenti Soma

 

Soma havzası, önemli bir tarım alanı iken 1980’li yılların başından itibaren uygulanan tarım ve enerji politikaları sonucunda, bölgedeki tarım sona ermiştir. Özellikle Tekel’in özelleştirilmesinden sonra bölge halkı ürettiği tütünü aracı şirketler vasıtasıyla uluslararası şirketlere satmak zorunda kalmış ve ürettikleri ürünün fiyatını belirlemek noktasında hiçbir pazarlık gücü elde edememişlerdir. Tarım arazilerinin bölünemezliği kuralları da eklenince, zaten ürettiği üründen para kazanamayan halk, miras yoluyla intikal eden tarım arazilerini değerinin çok altında elden çıkarmak zorunda kalmıştır.

Son olarak aynı politikaların sonucu olarak zeytincilik bitme aşamasına gelmiş ve hatta Yırca’da zeytin ağaçlarının kesilmesi halkın tepkisine neden olmuştur. Uzun yıllara yayılan sistematik neoliberal politikalar sonucunda, bölgede tarım yapılamaz hale gelmiş ve bölge halkının tek geçim kaynağı olarak madencilik kalmıştır.

Soma maden faciası dosyası, madende çalışmak zorunda olan halkın, bundan sonra daha sağlıklı koşullarda çalışabilmesi açısından hem kamu otoritesinin hem de işverenlerin alması gereken önlemler ve sorumluluklarının ortaya konulması açısından da ayrı bir önem taşımaktadır.

 

Maden ocaklarında sorumluluk

 

Öncelikle belirtmek gerekir ki, Maden Kanunu uyarınca, ülke içinde bulunan bütün madenler devlete aittir. Devlet, maden ocaklarının işletilmesini hizmet satın alınması veya rödovans yöntemi ile devretmektedir.

Gerek madenlerin devlete ait olması gerekse de iş güvenliği mevzuatı ile devlete yüklenen denetim görevi nedeni ile maden kaza(!)larının tamamında devletin ve kamu görevlilerinin birinci derece sorumluluğu söz konusudur.

Soma maden katliamının gerçekleştiği Eynez Maden Ocağı ile ilgili olarak, devlet ile şirket arasında yapılan sözleşme gereğince, devlet madenden çıkartılacak bütün kömürü alma garantisi vermiştir. Satın alma garantisi, şirketin kâr hırsını daha da arttırmış ve bütün planlama üretim öncelikli yapılmış insan hayatı yok sayılmıştır.

Çok tehlikeli işyeri sınıfında yer alan madende, uluslararası düzenlemelere göre “bilimsel kuralların gerektirdiği bütün önlemlerin” alınması zorunlulukken, işveren tarafından ulusal mevzuatın zorunlu kıldığı nispeten “cılız” önlemler dahi alınmamış, her şey kağıt üstünde ve göstermelik yapılmıştır.

Maliyet doğuracak olması nedeni ile iş güvenliği önlemleri alınmamış, havalandırmanın çok ciddi derecede sorunlu olduğu bilinmesine ve çok ciddi sorun yaşanacağı öngörüsü ile havalandırma revize planı hazırlanmasına rağmen bu plan hayata geçirilmemiş, gaz maskelerinden işçilere verilecek eğitimlere kadar bütün aşamalarda iş güvenliği önlemleri alınmaksızın sadece üretim düşünülerek hareket edilmiştir.

Soma Maden Faciası ile ilgili olarak, bakan, müsteşar ve üst düzey bürokratlardan başlayarak denetim görevini tam olarak yerine getirmeyen en alt seviyedeki iş müfettişine kadar, ELİ ve MİGEM görevlileri de dahil olmak üzere kamu görevlilerinin sorumlu olduğu tartışmasızdır.

Dönemin enerji bakanı Taner Yıldız, sorumlu olan kamu görevlilerinden sadece bir tanesidir. Soma Holding’e ait kömür ocağı açılışına katılan Taner Yıldız, konu ile ilgili sorumluluğunu kabul etmediği gibi ısrarla katliamın yaşandığı maden ocağının güvenli olduğu yönündeki açıklamalarına devam etmiştir.

Kamu görevlileri hakkında yapılan suç duyuruları, ilgili mevzuat uyarınca alınması gereken “soruşturma izni” verilmediği için sonuçsuz kalmıştır. Soruşturma izni verilmemesine dair kararlar Danıştay tarafından iptal edilmiş olmasına rağmen, devlet, kamu görevlilerini korumaya devam etmekte ve kamu görevlilerinin yargılanmasını yargı kararlarına rağmen engellemeye devam etmektedir.

Soma Maden Faciasının hemen ardından, neredeyse tüm gün süren ve televizyon kanallarından canlı olarak yayınlanan basın toplantıları yapan Soma Holding A.Ş.’nin fiilî patronu Alp Gürkan da henüz yargı karşısına çıkmayan sorumlular arasında yer almaktadır.

Facianın hemen sonrasında yaptığı açıklamada şöyle demiştir Alp Gürkan:

“Ben şu an 76 yaşının içinde olan bir jeoloji mühendisiyim. 49 senedir bu mesleğin içinde jeolog olarak başlayıp maden işletmecisi oldum. 1984’den itibaren Soma bölgesinde Küçükkömür Maden işletmesini alarak madenciliğe başladım. 30 sene zarfında 150 kişinin çalıştığı küçük bir işletmeden 6 bin kişi civarında çalışanı olan büyük bir işletmeler grubuna dönüştük. ... Ben bu şirketin patronuyum. Hala da patronuyum. Aktif görevden ayrılmış olmam patronluğumu engellemiyor.”

Alp Gürkan’ın fiilen şirketi yönetmeye devam ettiği, hakim ortak olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Sadece ve sadece, faciadan çok kısa bir süre önce yönetim kurulu başkanlığı göre- vini devretmiş olması bahanesi ile Alp Gürkan “sanık” olmaktan kurtulmuştur. Hakkında yapılan suç duyuruları üzerine verdiği ifadede, patron olduğunu bir kez daha kabul etmiş ancak cezai ve hukuki sorumluluğu olmadığını beyan etmiştir. Patron ve hakim ortak olan, jeoloji mühendisi olması nedeni ile madencilik ile ilgili teknik bilgisi olan ama her nedense (!) bir türlü yargı karşısına çıkartılamayan bir sermaye sahibi var karşımızda.

Hem kamu görevlilerinin hem de şirketin fiilî patronu Alp Gürkan’ın yargılanabilmeleri ve sorumlulukları nedeni ile cezalandırılmalarını sağlamak için hukuk mücadelesi devam etmektedir.

 

Facia sonrası açılan ceza davası

 

Türkiye’nin, iş cinayetleri konusunda hiç de parlak bir sicilinin olmadığı herkesçe bilinmektedir. İş cinayetlerinin önlenmesi aşamasında gerek kamu gerekse işverenler üzerlerine düşen görevleri yerine getirmemektedir. İş cinayetlerinin yaşanmasından sonra yapılan ceza yargılamaları ve verilebilirse verilen cezalar da caydırıcı olmaktan oldukça uzaktır.

İş cinayetleri sonrasında açılan ceza davalarında, göstermelik olarak yargı karşısına çıkartılan şirket personeli çoğunlukla “taksir”le insan öldürme suçundan yargılanmaktadır.

Soma Maden faciası sonrasında açılan kamu davasında ise, şirket üst düzey yöneticileri ve iş güvenliği uzmanlarının “olası kast”la insan öldürme, diğer sanıkların da “bilinçli taksir”le insan öldürme suçunu işledikleri belirtilerek iddianame düzenlenmiştir.

Taksir; dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, sonucun öngörülmemesine rağmen gerçekleştirilmesidir.

Bilinçli taksir; kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde söz konusu olacaktır.

Kişinin suçun unsurlarının (insan öldürme suçu açısından ölümün) gerçekleşeceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemeye devam etmesi halinde ise olası kasttan bahsedilecektir.

Olası kast ve taksir arasında, tayin edilecek ceza miktarı açısından büyük fark bulunmaktadır. Olası kasttan ceza verilmesi durumunda, erteleme ve/veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi hükümlerin uygulanamayacak olması nedeni ile sanıklar açısından cezaevinde kalmak sonucu doğacaktır. Taksir ihtimalinde ise, ceza miktarında ciddi indirim yapıldığından, sanıklar ya para cezası ödemekte ya da çok kısa süreli verilen hapis cezaları ertelenmektedir.

Uygulamada genellikle iş cinayetlerinde “taksir” olduğunun kabul edilmesi nedeni ile işverenler bir olayda bir işçinin ölmesi ve/veya iş cinayetlerinin sıklıkla yaşanmaması koşuluyla, işyelerinde iş cinayetlerinin olmasını göze almakta ve iş cinayetlerinin önlenmesi için maliyeti arttıracağı tartışmasız olan iş güvenliği tedbirlerini almak yerine “ceza” almayı tercih etmektedir.

Diğer iş cinayeti dosyalarından farklı olarak, Soma Maden Faciası dosyasında, sanıkların yaptıkları ve yapmadıkları eylemler neticesinde “ölüm”ün gerçekleşeceğini öngördükleri kabul edilerek iddianame düzenlenmiş olması, iş cinayeti yargılamaları ve sorumlulukların belirlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Yargılama sonucunda, sanıkların sorumluluk derecelerine göre “olası kast” ve “bilinçli taksir” ile insan öldürme suçunu işlediklerinin kabul edilmesi halinde, bu dosya diğer işverenler açısından da emsal teşkil edecek ve cezaların ağırlığı işverenleri iş güvenliği önlemi almaya yöneltecektir.

 

 

Soma'da neler oluyor?

 

Maden katliamı sonrası, gerek devlet erkanının konuya yaklaşımı gerekse de toplumun duyarlı kesimlerinin bu olayı “yardım edilmeyi gerektiren bir durum” olarak algılamaları nedeni ile Türkiye’nin çok çeşitli bölgelerinde yaşanan diğer iş cinayetlerinde veya maden kaza(!)larında gündeme gelmemesine rağmen, Soma Maden Katliamında hayatını kaybeden işçilerin yakınlarına çeşitli “yardım”lar yapıldı.

Yapılan resmi açıklamalarda kullanılan “fıtrat” açıklaması ile yapılan “yardım”lar bir araya geldiğinde bölgenin toplumsal yapısına da uygun olarak, bazı aileler yaşanılan faciayı “kader” olarak kabul edip evlerine kapandılar. Bazı aileler ise Soma’yı terk etti. Hatrı sayılır sayıdaki diğer aileler ise, facianın yaşanmasında devletin ve şirketin ne denli sorumlu olduğunu bilerek ve anlayarak özellikle ceza davası sürecinin takipçisi oldular.

Yardımların resmi mirasçılara yapılmasından dolayı gelinler ile kayın aileler arasında çok çeşitli sorunlar yaşandı. Bu süreçte yalnızlaşmayıp bir arada duran aileler, yaşanılan sorunları dayanışma ile ve birbirlerine destek olarak çözdüler.

Faciaya kadar toplumsal hayattan nispeten uzak duran kadınlar, kısmen zorunluluktan kısmen de eşlerinin/oğullarının hayatını sona erdiren sorumlulardan hesap sorma bilinci ile hayata katıldılar. Bu süreç, Soma’lı kadınlar için kolay olmadı ama gelinen noktada bir çok kadının toplumsal hayata katıldığını, çalışmaya başladığını, sorumlulardan hesap sormak için ısrarla ve inatla yargılama sürecini takip ettiklerini söylemek mümkün.

 

Soma davası neden takip edilmeli?

 

Soma Maden Faciası dosyası, hem sanıkların sorumluluklarının “olası kast” olarak tarif edilmiş olması nedeni ile hem de bu dosyada alınacak kararın işverenleri gerçek anlamıyla ve “bilimsel kurallara uygun” iş güvenliği önlemi almaya sevk etmesinin muhtemel olması nedeni ile önemlidir.

Soma havzasında, madende çalışmaya mahkum edilmiş olan insanlarımızın, sağlıklı koşullarda çalışmasının sağlanabilmesi hepimiz için tarihsel bir sorumluluktur. Bunca acıya ve soruna rağmen davalarının takipçisi olan, devletin ve işverenin caydırma çabalarına rağmen davalarından vazgeçmeyen, tüm sorumlular yargılanıp ceza alana ve ailelerin gözlerinin içine bakarak hesap verene kadar mücadele etmek azminde olan acılı insanlarla dayanışmak, Soma Maden Faciası dosyasını takip etmek için yeterli bir sebeptir.

Katliamı ve iş cinayetlerini gündemde tutmak, iş güvenliği önlemlerinin alınmasının takipçisi olmak, Soma Maden Faciası dosyası özelinde kamu görevlilerinin ve şirketin fiili patronu olan Alp Gürkan’ın yargılanmasını sağlamak hepimiz için tarihsel bir sorumluluk olarak karşımızda durmaktadır.