Gündem
BBC Türkçe

Soma'da madenci olmak: Tütünden, madene; oradan mezara

Üç önce Manisa'nın Soma ilçesinde, Soma Holding'in çalıştırdığı Eynez maden ocağında yaşanan kazada 301 işçi hayatını kaybetti

29 Nisan 2018 20:30

Soma'da madenci olmak 13 Mayıs öncesi zordu, sonrasında da zor. Soma Karaçam köyündenim. Madende ilk çalışmaya başladığımda 25 yaşındayım. 10 yıl madenlerde çalıştım. Şimdi iş bulamıyorum.

Ben yıllarca madenciliği tercih etmedim. Ücretler düşüktü. O zamanki şartlarda altı ay çalışarak tütünden bütün ailenin geçimini çıkarırdık. Tekel özelleştirilmeden önce. Yani bir aile çalışıp, bütün kış geçinebiliyorduk. Bazen kömür paketleme de yapıyordum ama madenin içine girmiyordum. 1 kilo tütün bizim zamanımızda iyi para ediyordu. Madende o parayı 10 yıl çalışsanız alamazdınız.

Tütün işi bıraktırıldı. Özel sektöre geçince, kendi piyasalarını kurdu tüccarlar. Mazotu var, emeği var... Şimdi tek bir tüccarla sözleşme yapıyorsun. O hangi fiyatı verirse, odur. Tütünü beğenmezse fiyat kırar, bir şey diyemezsin. Böyle böyle herkes tütünü bıraktı teker teker.

Buraya dışarıdan gelen madencilerin de söylediğine göre Soma'da şartlar Zonguldak'a göre, Kütahya'ya göre iyiydi. Maaşlar ödeniyordu, sigorta yatırılıyordu. Ama tabii sürekli tehlike var.

13 Mayıs'tan önceydi, Soma Holding'e ait Atabacası madeninde çalışıyordum. Ekip olarak üretime hazırlık yapıyorduk. Baca sürmek diyoruz biz buna.

Bu hazırlık aşamasında ilerlediğimiz sürece kullandığımız malzemeyi geriden sökerek temin ediyorduk. Bu bizim için bir riskti. Sürekli ilerliyorsun, malzeme eksik kalıyor; gerideki malzemenin kelepçesini, desteklerini söküyorsun. Bu eksiklikleri söylüyorduk ama işi de yapmak zorunda kalıyorduk. Yapamazsan işini bırakacaksın.

301 madencinin öldüğü Eynez'de eşimin kardeşi çalışıyordu. Tolga... O gece saat onda çıkabildi madenden. Her gün geldiğinde sıcaklıktan şikayet ediyordu. Ocağın şartlarının kötü olduğunu söylüyordu. Ben işten geldiğimde çıkıp arkadaşlarımla buluşuyordum ama o eve gittiği gibi yatıyordu, sürekli uyuyordu. Olacaklar biliniyordu aslında.

13 Mayıs'ta sanki dünya bitti benim için. İnsanlar önümden geçiyordu ocağın ağzında. Dünya bitti dedim artık. Tolga'yı bir süre göremedik. O gün şaştım kaldım. Yapacak bir şeyim yok. Bir nevi sadece nefes alıp veriyordum. Donup kaldım. İçerde kimin var kimin yok, kim öldü kim kaldı bilmiyorsun.

Aslında Soma'da ölüm sayısı fazla olduğu için dikkat çekti. Diğer ölümler alışkanlık oldu. Daha önce Darkale'de madenciler, üstelik yanarak ölmüşlerdi. Türkiye Kömür İşletmeleri'nin kontrolünde olmasına rağmen hiçbir hakları, maaşları, tazminatları ödenmedi. Her yıl 3-5 madenci ölüyor sonuçta. 301 sadece rakam olarak fazla.

Arkadaşlarımı, tanıdıklarımı kaybettim o gün. Ya İmbat madeninde beraber çalışmışızdır ya komşumdur ya köylümdür. En az 20 arkadaşımı kaybettim.

 

Atabacası'ndan sonra burada yeni açılan Demir Export şirketinin madenine girdim. Eynez'den sağ kurtulan arkadaşların çoğu oraya geçti. Madenciler zaten Maden-İş üyesiydi. İş kolu değiştirmedikleri için üyelikleri de devam etti. Bu sendika görevlerini yerine getirmiyor.

Biri 8 yıl boyunca çalışmış. İşe girerken sağlık kontrollerinde geçiriliyor ama bu madende çalışmaktan dolayı sağlığını kaybetmiş arkadaşlarımız var. Akciğer hastalığına yakalanmış. Şirket çıkışını verdi. Sendika da bunun altına imzasını attı.

Sendika, işverene "bu adamın ciğerleri bitmiş, bu adam bu saatten sonra başka hiçbir yerde çalışamaz, buna başka bir iş göster" diyebilirdi. Demeli. İşçinin arkasında durmalı. Bu saatten sonra o işçi ne yapabilir? Nerede çalışabilir?

Ben bunları söyleyince sendikanın yöneticileri, buradaki arkadaşlar aracılığıyla haber gönderdiler. "Sen bu işe karışma" dediler.

Ben burada bir mücadele yürütüyorum. Ölen arkadaşlarımın davasını, duruşmalarını takip ediyorum. Eylemlere gidiyorum. Sendikayı eleştiriyorum. Bu yüzden de işten atıldığımı düşünüyorum.

Sabit bir işim yok. Gündelik işler bulunca gidiyorum. Tarla işleri, inşaat, kömür paketleme; hangisi denk gelirse, tabii o da iş olursa.

Bu davayı takip etmek zorundayım. Bu sadece 301 ailenin davası değil, bütün madencileri ilgilendiren bir dava. Türkiye tarihinde görülmemiş bir şey. Benim orada olduğumu işveren görmüş görmemiş, önemli değil. Bu yüzden madenlerde iş bulamadığımı söylüyorlar. Ama ben kendimi idare ettiririm, kızıma bakarım.

Can Gürkan, patronun oğlu 3 yıldır tutuklu yargılanıyor. Bu dava benim istediğim şekilde sonuçlanırsa, bu maden patronlarına verilen ceza örnek olur; diğer şirketler de ders alır. Bütün önlemleri alır, iş güvenliğini önemser.

Daha önceki maden davalarını da biliyoruz. Sadece müdürler 3-5 yıl alıyordu, yatıp çıkıyordu. Bu davada patronlar ceza almalı. Arkadaşlarım öldü.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir