Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt, gazeteci Cemil Barlas'ın Reina saldırganının yakalanmasının ardından yaptığı "Katil, çocuğu ile yakalanmış.. Katili konuşturmak için o çocuk da ne şekilde kullanılması gerekiyorsa kullanılmalı.. Ahlaki sakınca yok" açıklamasıyla ilgili olarak "Sokak onun gibi düşünenlerle dolu.
Hem de her ideolojiden, her meslekten, her seviyeden" dedi. Söğüt, "İlahi adaletten pek eminler; ismine kanıp onun beşeri adalet kadar bile zuhur etmediğini bir türlü belleyemiyorlar.
İktidarın tam da görmek istediği şahane tablo bu:
Hukukunu epeydir kaybetmiş bir ülke; aklını ve vicdanını ve izanını da hızla kaybetmekte" diye yazdı.
Mine Söğüt'ün "Vahşetin çağrısı" başlığıyla yayımlanan (20 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Bir gazeteci, Reina katliamının sanığı yakalanır yakalanmaz Twitter’a:
“Emniyet’in katili konuşturmak için 30 günü var.
OHAL’in faydaları” yazdı.
“Katil, çocuğu ile yakalanmış.
Katili konuşturmak için o çocuk da ne şekilde kullanılması gerekiyorsa kullanılmalı. Ahlaki sakınca yok” da yazdı.
“Bu katile her sağlık kontrolünde kolonoskopi yapılmalı” da yazdı.
Bunları yazmasının üzerinden iki gün geçti, bir sürü tepki aldı ama fikri değişmedi.
Hâlâ “Ahlaki sakınca yok” açıklamasının arkasında durmakta ısrarcı.
Çocuğa işkenceden bahsetmediğini söylüyor. Fikrini, “Bir kadın nasıl çocuğunu kullanarak kocasını manipüle ederse, devlet de katile aynısını yapabilir” diye savunuyor.
“Benim yazdıklarımdan çocuğa işkence yapılsın sonucu çıkartan, kendi sapkın düşüncesini söylüyordur” diyor.
O kadar heyecanlı ki; susmak bilmiyor.
Adı Cemil Barlas. Bir çeşit gazeteci. Hem de aileden gazeteci. Halihazırda yandaş bir gazeteci.
Gözaltındaki sanığa işkence yapılmasını doğal hatta gerekli bulan bir gazeteci.
Çocuğun bu durumda sanığa karşı bir koz olarak kullanılmasını kaçınılmaz sanan bir gazeteci.
Şu kaotik günlerde kendi yerini kollamak adına şuursuz bir heyecan duyan bir gazeteci.
Arenada aslanlara yem olarak atılan kölenin parçalanışını imparatorun gözüne girecek bir coşkuyla izlemek isteyen bir gazeteci.
Muhtemelen insan hakları diye bir şeyden hiç haberi olmamış.
Sanık hakları diye bir şey olabileceği aklına gelmiyor.
İşkenceyi polisin görevleri arasında ve yasal sanıyor.
Değil çocuk hakları, pedagoji nedir onu bile bilmiyor.
Vicdanı da yok...
Kısasa kısas diye bir şey öğrenmiş. Meydanlarda sallandırılması gereken birkaç kişiyle her mesele hallolur sanıyor.
Babadan kalma yöntemler en iyisidir diyor.
İşin kötüsü tek başına da değil.
Sokak onun gibi düşünenlerle dolu.
Hem de her ideolojiden, her meslekten, her seviyeden.
Onlar bu durumlarda coşuyorlar ve bir holigan heyecanıyla yükselen vahşi duygularını arsızca suçluların, sanıkların üzerine kusuyorlar.
Çocuk tecavüzcüsü tecavüze uğrasın istiyorlar.
Yurtta yanarak ölen kızların ölümünden sorumlu olanlar da cayır cayır yansın diye dua ediyorlar.
Yaptığı bina depremde yıkılan müteahhittin üzerine kayalar falan düştüğünü hayal ediyorlar.
Ceza olarak, işlenen suçtan daha büyük bir suç tahayyülünde sınır tanımıyorlar.
Suçlununkinden daha yüksek bir şiddeti içselleştirip suçluya yöneltmeyi hak biliyorlar.
Bedenlerinden çıkan ateş kadim bir linç kültürünü daimi kaynatıyor.
Sosyal medyada en ummadığınız insanlar bile aynı heyecanla o ateşe odun atıyor.
Etraf yakalanan sanığın yüzü gözü dağılmış fotoğraflarını iştahla paylaşanlarla dolu.
Fotoğrafın altına sadistçe yorumlar yazmaya doyamayanlarla dolu.
Sanığa yapılmasını hayal ettikleri işkenceleri ballandıra ballandıra anlatanlarla dolu.
Beşeri adalet onları kesmiyor; o yüzden işlememesiyle de ilgilenmiyorlar.
İlahi adaletten pek eminler; ismine kanıp onun beşeri adalet kadar bile zuhur etmediğini bir türlü belleyemiyorlar.
İktidarın tam da görmek istediği şahane tablo bu:
Hukukunu epeydir kaybetmiş bir ülke; aklını ve vicdanını ve izanını da hızla kaybetmekte.