Politika

Siyasilerden Erdoğan’a ‘faşist’ suçlaması

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın partisinin Ankara İl Başkanlığı’nda yaptığı 'Yalan yazan gazeteleri almayın' çağrısı, siyasi partilerce ‘faşist bir

20 Eylül 2008 03:00

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın partisinin Ankara İl Başkanlığı’nda yaptığı “Yalan yazan gazeteleri almayın” çağrısı, siyasi partilerce ‘faşist bir anlayış’ olarak yorumlandı.

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural: Başbakan bu çağrıyla demokrasi suçu işliyor. Yolsuzluklar ve yanlışlıklarının yazılmadığı bir medya istiyor. Bu çağrısı açıkçası şantaj ve tehdittir. Milli görüş gömleğini çıkardığını söyleyen Başbakan kara gömlek giymiştir. Başbakan’ın faşist düzen arzusu içinde olduğu ortaya çıkmıştır. Hükümetin böyle bir tavır içinde olması, medyayı çeşitli görüşlere kapatması, prangalar oluşturma anlayışının tezahürüdür. Başbakanın demokrasiden nasiplenmemiş, diktatörlük özlemi içinde olduğu ortaya çıkmıştır.

CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin: Bu tehlikeli bir girişimdir. Başbakan yandaşlarının yaptığı yolsuzluğun üstünü örtmek adına toplumu kamplaştırıyor ve bölüyor. Devletin bütün kurumlarıyla Türkiye tarihinin bu en büyük bağış yolsuzluğu ve kaçakçılığının üzerine gitmesi ve savcıları ve MASAK’ı devreye sokması gerekirken bu yolsuzluğun kamuoyu tarafından öğrenilmesini engellemeye çalışıyor. Bu son davranışıyla Başbakan’ın 5 yıldan beri gizlemeye çalıştığı baskıcı, diktacı ve faşizan eğilimlerini artık kontrol edemediği ortaya çıkıyor.

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart: Bu çağrı ile Başbakanın gerçek kimliği, bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Başbakan’ın demokrasiyle uzaktan yakından ilgisinin olmadığı, faşizan bir yönetim anlayışına sahip olduğu, bütün amacının da böyle bir rejimi kurumsallaştırmak olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Başbakan kendi kendini bitirme sürecine girmiştir. Diktatörlerin kaçınılmaz akıbetini başbakan da yaşayacaktır.

CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan: Bu ancak padişahlık ve darbe dönemlerinde olur. Boykot çağrısına muhatap olan gazetelerin tirajı aynı olursa başbakan hangi tehditte bulunacak? Medyayla uğraşmayı bırak, Türkiye’nin işiyle, sorunlarıyla uğraş. Cari açık büyüyor, işsizlik artıyor, tarım küçülüyor, sanayi küçülüyor. Bunlarla uğraş, ekonomideki sorunlara çözüm bul.

CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk: Başbakan’ın basın hürriyetini sınırlamaya ve sansür etmeye yönelik bu tavrı kabul edilemez. Başbakan’ın görevi sansürlemek değil tam tersine, yolsuzlukların üzerine giden basının tarafsızlığını, bağımsızlığını, anayasamız ve evrensel demokrasi anlayışı gereğince sağlamak olmalıdır.

CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman: Son derece vahim bir söylem. Tamamen anti demokratik bir davranış şekli. Bundan bir adım ötesi gazetelerin yayınlanmasını engellemek olur. Potansiyel bir diktatörümüz var.

SHP Genel Sekreteri Cilasun: Sayın Başbakan o kadar açık konuşmamıştır. Bilkent Otel’de iftar yapan yurttaşlara demek istediği: ‘Bizim ne işler karıştırdığımızı bilmeyin, öğrenmeyin’, ‘Basın özgürlüğü yalnız bizim yandaşlarımız için söz konusudur’. ‘Bilkent’te yenilen yemeklerin, saray gibi genel merkezlerinin, gemilerin, imar spekülasyonlarının, ihale desteklerinin, yoksul vatandaşlara gönderdiğimiz oy amaçlı erzak paketlerinin kaynaklarını sizin bilmenize gerek yok, sakın ola öğrenmeyin’, ‘biz biliriz, yararlanmasını da biliriz’ demek istemiştir. Açık konuşulursa bunların söylenmesi gerekirdi, Başbakan daha açık konuşsun.

Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bazı medya organlarını boykot çağrısıyla Türkiye ’de demokrasi, fikir, ifade ve basın özgürlüğünü yok etmeye yönelik niyetini açıkça ortaya koymuştur. AK Parti medyayı “tek sesli, kontrollü, yandaş ve iliştirilmiş medya haline getirmeye çalışıyor. Erdoğan, bazı medya organlarını boykot çağrısıyla Türkiye’de demokrasi, fikir, ifade ve basın özgürlüğünü yok etmeye yönelik niyetini açıkça ortaya koymuştur. Basın ve ifade özgürlüğü herkese lazımdır. Şantaj, tehdit ve tedhiş havasıyla medyayı da susturmak Türk demokrasisine yapılmış en büyük saldırıdır.

Boykot Meclis gündeminde

DSP İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız ve CHP Genel Sekreteri Mehmet Sevigen de Başbakan’ın boykot çağrısını Meclis gündemine taşıdı. CHP Genel Sekreter Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Sevigen, “Şu gazeteleri almayın” demenin, sadece onun sahibine karşı değil, binlerce çalışanına, muhabirine, yazarına, çizerine, kameramanına, dizgicisine, matbaacısına, dağıtıcısına, odacısına, çaycısına kadar 10 binlerce kafa ve kol emekçisine evine ekmek götürme demek olduğuna vurgularken şu soruları yöneltti:
“Sayın Başbakan, böylesine acımasız bir çağrı yaparken, gazete satan çocuğu, evine ekmek götüremeyecek olan medya çalışanını gözünüzün önüne getirdiniz mi? Daha önce yazıları ve demeçleri hoşunuza gitmediği için sizin tasarrufunuzla işsiz kalan gazeteci ve köşe yazarı var mıdır, varsa sayısı kaçtır? Böyle bir çağrı, hukuka saygısızlık, demokrasiye inançsızlık değil midir? Bu çağrıyı mübarek ramazan ayında, bayrama bir hafta kala yapmanız insanlıkla, Müslümanlıkla bağdaşır mı? Bu anlayış medyaya ambargo ve basına sansür değil midir?”

‘Ayrıma hakkınız var mı?’

Yağız da Başbakan Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği yazılı soru önergesinde şöyle dedi:
“Bir ülkenin başbakanı olarak işinize gelmeyen gazeteleri partililerinizin okumaması için çağrıda bulunmanızın doğru olduğuna gerçekten inanıyor musunuz? Böyle bir çağrının, demokratik ülkelerde başka bir örneği var mıdır? Varsa bu örnekleri açıklar mısınız? Bu çağrının, partilileriniz üzerinde baskı kuracağını hiç düşünmediniz mi? Böyle bir baskıyı temel insan haklarıyla bağdaştırabilmek mümkün müdür? Başbakan olarak herkesi kucaklayıcı ifadeleri tercih etmek yerine neden kavgacı bir üslup kullanıyorsunuz? Beğenmediğiniz gazetelerin okunmaması yönündeki çağrınızla ayrımcılık yaptığınızın farkında değil misiniz? Bir başbakanın ayrımcılık yapmaya hakkı var mıdır? Hangi gazetenin yalan yanlış yazdığının tespit edilebilmesi için parti teşkilatlarınızda izleme komiteleri mi oluşturacaksınız?”