Spor

Siyaset futbolun dışında kalabilir mi?

'Taraftarlar son dönemlerde sahalara yalnızca takımlarının renklerini değil, siyasi renklerini de yansıtıyor'

01 Ocak 2014 14:52

Türkiye'de futbol liglerinde sezonu kış tatiline girerken, Türk futbolunda sezonun ilk yarısında sahanın içinde futbol kadar siyaset de konuşuldu.

Çağıl Kasapoğlu'nun BBC Türkçe'de yer alan analizi şöyle:

Yeşil sahalar gündemi yalnızca Gezi olaylarıyla değil, Mısır’da Müslüman Kardeşler’in devrilmesi, Mandela’nın ölümü ve son olarak yolsuzluk soruşturmasıyla da takip etti.

Fenerbahçeli futbolcu Emre Belözoğlu, Mısır’da Müslüman Kardeşler yanlılarına desteği simgeleyen Rabia işaretini yeşil sahaya taşıdı.

Tribünler Gezi sloganları, yolsuzluk karşıtı sloganlar attı. Fethiyespor oyuncuları üzerlerinde ‘Yüce Atatürk’ yazılı tişörtlerle sahaya çıktı. Galatasaraylı futbolcular Didier Drogba ve Emmanuel Eboue’nin sahada Mandela'yı anmaları tartışma yarattı.

Ve son olarak, Fenerbahçe’nin eski yıldızı, spor yorumcusu Rıdvan Dilmen, tribünlerde atılan yolsuzluk karşıtı sloganları tepki gösterdi, 3 Temmuz’da başlayan şike soruşturmasına atıfta bulunup Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a destek çıkan siyasi bir söylemle, tribünlere siyaset karıştırılmasını eleştirdi.

Rıdvan Dilmen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı atılan sloganların haksız olduğu görüşünü “3 Temmuz sürecinde Sayın Başbakanımız Tayyip Erdoğan, herkesten fazla Fenerbahçelilik göstermiştir” sözleriyle dile getirdi.

 

İktidarı eleştirmek

 

Peki siyaset futbolun, özellikle de tribünlerin dışında kalabilir mi?

'Şeytan' lakaplı yorumcunun tepkisini çeken slogan, Fenerbahçe’nin 29 Aralık’ta Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda Kayserispor’u ağırladığı maçta Fenerbahçe tribünlerinden gelen “Her yer rüşvet her yer yolsuzluk” ve “Hükümet istifa” sloganlarıydı.
 
Gazeteci ve Fenerbahçeli spor yorumcusu Alpaslan Akkuş, Rıdvan Dilmen’in bu sözlerinden yola çıkarak “Türkiye’de son dönemde futbola siyaset karışmasın diye bir durum yok. Futbol üzerinden iktidarı eleştirmeyelim diye bir durum var” diyor ve Dilmen'in ‘kendisiyle çeliştiğine’ dikkat çekiyor:

“Futbol üzerinden iktidarı eleştirmeyelim diyor. Bu siyasetin kendisidir. Tribünde olmuş bir şeye biçim vermeye çalışmak, tribündeki insanları yönlendirmeye çalışmak siyasettir... Siyaset futbolun içinden çekilmeden, tribünden de siyasi söylemin çekilmesi mümkün olmaz.”

Siyaset ve futbol ilişkisinde, hangisinin diğeri üzerinde daha çok etkili olduğu da tartışmalı. Rıdvan Dilmen’in Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a atıfta bulunup Şike Davası üzerinde ne kadar etkin olduğunu “Başbakan’ın herkesten çok Fenerbahçelilik yapmasıyla” anlatmış olması, siyaset, futbol ve yargı arasındaki bağın ne kadar ince olduğunu anımsatıyor kimi yorumculara göre.

 

'Tek taraflı yaklaşım'

 

Spor yorumcusu ve yazarı Bağış Erten, bu ilişkinin siyasiler tarafından “tek taraflı tanımlanmasını” ve tribünlerin “siyasi görüş açıklamaya yer vermeyen bir ergen alanı” olarak algılanmasını eleştiriyor.
 
“Tahmin ediyorum, bu açıklamaların alt metninde ‘Siyaset futbola karışabilir, ama futbol siyasete karışamaz’ gibi bir söylem var. ‘Futbol tribünlerinde siyaset istemiyoruz dedikleri şey, futbol tribünlerinin herhangi bir görüş bildirmesini engellemek.”

Tribünlerin Gezi’ye destek vermesi veya yolsuzluk karşıtı sloganlar atmasını “tribünlerin siyasete karışması değil, siyaset yapma biçimi” olarak değerlendiren Bağış Erten, “Tahmin ediyorum egemenler bunu kaldıramıyorlar” diyor.

Erten’in ikinci olarak dikkat çektiği nokta ise, tribünlerin algılanış biçimi…“’Futbol, bir çocuk oyunu, bir ergen oyunu, yetişkin insanların içinde bulunduğu bir ortam değilmiş’ gibi muamele görüyor. Şimdi yetişkin insanlar gibi siyasi görüş açıklama herhangi bir şekilden tribünde kendi sesini duyurma tavırları, bu yüzden siyaset yapma gibi veya siyasete karışma gibi algılanıyor. Tribünler siyasete karışmıyor, siyaset yapıyor.”

Tribünlerin siyaset yapması, organize bir hareket olarak mı doğuyor, yoksa kendiliğinden patlak veren bir ifade biçimi mi? Fenerbahçe taraftarlarının attığı ‘yolsuzluk karşıtı’ sloganları yönlendirme olarak görmediğini belirten Akkuş ise, gündeme ilişkin gelişmelerin tribünlerde dile getirilmesinin ‘taraftarların en doğal hakkı olduğunu’ belirtiyor.

Akkuş, “futbola siyaset karıştırılmasın” söyleminin uygulamadaki farklılıklarına da şöyle değiniyor: “Eğer Rabia işareti yapmalara, Müslüman Kardeşler kaşkollu abilere de aynı kararlılıkta siyaset yapmayalım denseydi, bu işin samimi olduğuna inanabilirdik, ama futbola siyaset karışmasın değil, buradan iktidarı yıpratmayalım uygulamasıdır o.”

 

Futbolda şiddet ve siyaset

 

Siyaset, sokaklara, yeşil sahalara, meydanlara, arkadaş sohbetlerine, apolitik olarak nitelendirilen gençlerin gündemine bile girdi. Ama kimilerinin kendilerini özgürce ifade etmeleri olarak bu durum, hali hazırda gerginliğin beşiği olan yeşil sahalarda şiddeti tetiklemez mi?
 
Bağış Erten’e göre yeşil sahalarda şiddeti arttıran sebep siyasal değil, asıl sorun nefret söylemi:

“Bugüne kadar Türkiye’de tribündeki siyasi görüş farklılıkları nedeniyle olan şiddet, gündelik olağan kulüplerin kendi yarattığı nefret dünyasında yaratılan şiddetin çok çok gerisinde. Türkiye’de siyasal cepheleşme yüzünden futbol taraftarlarının birbirine girdiği bir vaka yakın dönemde hatırlamıyorum. Ama nefret söylemi üzerinden birbirlerine onlarca kez girdiler, bunu da biliyoruz.”

 

Taraftar grupları ne düşünüyor?

 

Taraftarlar son dönemlerde sahalara yalnızca takımlarının renklerini değil, siyasi renklerini de yansıtıyor. Bu hareket kimi zaman taraftarların organize çalışmalarının, kimi zaman da yalnızca münferit tavırların sonucu oluyor.

Peki taraftar grupları bu tartışmaların neresinde? Gezi olayları sırasında ön plana çıkan Beşiktaş taraftar grubu Çarşı grubunun sözcüleriyle görüşme taleplerimize olumlu yanıt alamadık. Ancak yaz aylarında Gezi olayları sırasında görüştüğümüz Çarşı sözcüleri, tıklayın ''haksızlığa karşı duyarlılıklarını göstermekten kaçınmayacaklarını'' söylemişlerdi.

Fenerbahçe taraftar grupları da, özellikle 3 Temmuz süreci olarak bilinen şike soruşturma ve davası nedeniyle sokaklarda olan kesimlerden.

Sarı-lacivert taraftar gruplarından Genç Fenerbahçeliler temsilcisi Yücel Aslan son maçta yolsuzluk ve hükümet karşıtı sloganlar atan Fenerbahçeli taraftarların kendilerinden “bağımsız” olduğunu belirterek, “Genç Fenerbahçelilerin 3 Temmuz Şike Davası’nın başladığı tarihten bu yana spora siyaset karıştırmadıklarını” söylüyor.

“Eğer yapılacak bir siyasi eylem varsa bu sandıkta, miting alanlarında, dışarıda yapılsın. Bu işin yeri stadyumlar değildir. Stadyumlar takımına destek vermek gereken yerlerdir, (siyasi) tezahürat yapılması gereken yerler değil.”

Yücel Aslan’a göre siyasetin yeşil sahalardan uzakta durmasında fayda var çünkü “En tehlikeli yerler futbol sahalarıdır.” Aslan'a göre, siyasi görüş belirtmenin bir “inat haline gelmesi durumunda şiddet olayları da teşvik edilebilir."

 

'Rabia siyasetten sayılmıyor'

 

Peki Emre Belözoğlu'nun Rabia işareti yapması siyasi eylem değil mi?
Genç Fenerbahçeliler temsilcisi Aslan, 'Hayır' diyor ve ‘Rabia işaretinin Türkiye siyasetini değil dışarıdaki Müslümanları temsil ettiğini’ savunuyor.
“Peki Rabia işareti yapmak siyaset ve futbol sarmalında da, kendi ifadesiyle, şiddeti tetikleyebilecek bir eylem olarak görülemez mi?” sorusuna Yücel Aslan şu cevabı veriyor:

“Emre Belözoğlu, Türkiye’deki herhangi bir partinin sloganının işaretini yapmadı ki… Parti sloganı yapmış olsaydı haklıydınız… Dışarıda, Mısır’da olan bir olay, siyaset değil.”

Yücel Aslan, ‘Rabia işaretinin iç siyaset malzemesi yapıldığı yönündeki eleştirilere’ ise “O Müslümanlıkla ilgili, biz Müslüman bir ülkeyiz… Müslümanların dışarıdaki ezikliğine duyarsız kalamayız” yanıtını veriyor.

 

'Ultraslan siyasete karışmıyor'

 

Taraftar grupları arasında birkaç kez tribünlerinden Gezi yanlısı sloganlar atılmış olsa da, siyasete en mesafeli olan grup olarak Galatasaray taraftar grubu Ultraslan öne çıkıyor.

Gerçi yeni stadın açılışı sırasında Başbakan Erdoğan stada girişi anons edildiği sırada yuhalanmış, daha sonra açılış törenini terk etmişti.

Galatasaraylıların bazıları, aslında yuhalananın Başbakan değil, eski başkan Özhan Canaydın hakkında küçümseyici ifadeler kullanan dönemin TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar olduğunu savunmuşlardı.

“Tribünlerin siyasete alet edilmemesi konusunda çok hassas olduklarını” söyleyen Ultraslan Başkanı Veysel Giley şöyle devam ediyor:

“Ultraslan, Galatasaray’ın tek taraftar topluluğu. 12 milyona yakın üyemiz var. Sırf Avrupa’da 2 buçuk milyon üyemiz var. Dolayısıyla her görüşe, düşünceye mensup arkadaşlarımız var. Biz hangi düşünceye mensup olursak olalım, tribünlere girdiğimizde kafamızdaki ideolojimizi turnikelerin dışında bırakmaya çalışıyoruz. Biz Galatasaray tribünü olarak bunu başarıyoruz. Galatasaray tribünü, Ultraslan ve Ulstraslan başkanı olarak net noktayı koyuyorum. Bizim tribünümüzde siyaset yok ve olamaz.”

Daha önce atılan Gezi sloganlarından sonra internet sitelerinde ‘siyasete alet olunmaması’ yönünde yaptıkları çağrıların ısrarların etkili olduğunu belirten Giley, siyasi sloganlar nedeniyle futbolcu ve seyircilerin kendilerini oyuna veremediklerini ve ‘olayın özünden uzaklaştığını’ söylüyor.

Spor ve siyaset ilişkisi her ne kadar son dönemdeki siyasi gelişmelerle gün yüzüne çıkmış olsa da aslında toplumların şekillenmeleriyle de bağlantılı.

 

İktidarın futbol iştahı

 

Bu bağlantıya değinen Fanatik gazetesi yazarı Cem Dizdar, “Türkiye gibi ülkelerde, hukuksal süreçler, sınıflar, güçler arasındaki dengeler tam manasıyla kurallara bağlı şekilde yazılıp çizilmediği için bizim gibi hâlâ krizlerle boğuşan toplumlarda biz istesek de siyaset sporun, oyunun dışında kalamaz. Hayat da bir oyun futbol da bir oyun” diyor.

İstanbul’daki üç takımın çevresindeki kalabalık taraftar grubunun da siyasilerin iştahını kabarttığını belirten Cem Dizdar’a göre siyasilerin “kendilerini bir enformasyon karakteri olarak oyunun bir kenarından topuma göstermeye çalışması kaçınılmaz bir durum.”

Türkiye’de spor dünyasında, Gezi ve yolsuzluk söylemlerine karşı duran siyasete yakın isimlerin Emre Belözoğlu’nun Rabia işaretine sessiz kalmasına tepki yükselmişti. Cem Dizdar, bu tür yaklaşımın yarattığı çelişkinin şaşırtıcı olmadığını ve “Türkiye de dâhil, güçlü olanın yönettiği dünyalarda, toplumların güçlünün talepleri, güçlünün arzuları doğrultusunda yaşamaya zorlandığını” söylüyor. Ama, Rabia işaretine geçit verildiğinde Gezi ve yolsuzluk sloganları gibi protestoların yasaklanması girişiminin de “başarısız olacağını” belirtiyor.

Spor ve siyaset ilişkisinin kaçınılmaz olduğuna dikkat çeken Cem Dizdar, Türkiye’de hükümetin uygulamaları ve toplumla kurduğu iletişimin de kendisini tribünlerin hedefi haline getirdiği görüşünde.

“Bizde siyaset, kaç çocuk yapacağımızdan, hangi parka hangi ağacı dikeceğimizden, arabaları nerelere bırakacağımızdan, evlerde nasıl yaşayacağımızdan, evimizin içine dâhil bile bir fikri olan bir siyaset. Hukukunu yeniden ve yeniden tanzim etmeye çalışan bir toplumda, bundan sporun, futbolun uzakta durabilmesi pek mümkün değil. Futbol oyun, kendisi uzakta durmaya çalışa bile siyasi karakterler kendisini içine dâhil edecektir.”

Spor yorumcularına göre her ne kadar bazı taraftar grupları kendilerini dışarda tutmak, bazıları da kendilerini eylemleriyle daha ön plana çıkarmak isteseler de siyasetin her alana tesir ettiği mevcut ortamda “halkın duyarlılıklarının tribünlere yansıması kaçınılmaz” bir durum.