Tarihteki diğer önemli para birimlerine bakıldığında bunun olağan bir durum olduğunu görüyoruz. Her ne kadar doları kontrol eden güçler, onun gücünün sonsuza dek süreceğini düşünmüş olsalar da, dünya ticaret ve ekonomisine yön veren para birimlerinin ortalama ömrünün 80 ile 100 yıl arasında olduğu tecrübeyle sabit.
Çin Halk Cumhuriyeti'nin para birimi Yuan, bundan 70 sene önce Amerikan Doları'nı, İngiliz Sterlini yerine zirveye taşıyan koşulların günümüzde yeniden yaşanması ile doları tahtından indirmek üzere.
Amerika Birleşik Devletleri, İkinci Dünya Savaşı bitmeden önce öyle güçlü bir konumda idi ki, 1944 yılının Haziran ayında, savaş sonrası dünya ekonomisine yön verecek sistemin tartışıldığı konferansın nerede yapılacağına tek başına karar vermişti. Londra'da olmayacaktı bu toplantı, ABD bunu istemiyordu. Bretton Woods adlı, New Hampshire Eyaleti'nde yer alan, bir beldeye davet edildi 44 ülkenin maliye bakanları ve merkez bankası başkanları.
Bu buluşmanın dünya ekonomisinin geleceğini belirleyecek ana gündem maddesini, yeni uluslararası para biriminin belirlenmesi oluşturuyordu. İngilizler, toplantının yapıldığı yerin ABD'de olmasının ve bunun alınacak kararlar üzerindeki etkisinin önemini o zaman pek idrak edememişlerdi. ABD temsilcileri kendi sahalarında istedikleri gibi baskı yapabileceklerdi ve yaptılar da. Koşullar da buna çok müsaitti. Dünya iki büyük savaşın ve arada bir de küresel ekonomik krizin ardından iktisadi ve mali açıdan tam bir harabe görüntüsü veriyordu. Devletler, para birimlerinin değerini sahip oldukları altına bağlayan sistemi çoktan terk etmişler ve yaşanan iki dünya savaşı enflasyonu tam bir kabusa dönüştürmüştü. Ayrıca İngilizler boğazlarına kadar ABD'ye borçluydular.
Keynes, White'a karşı
İngilizler Bretton Woods'a gizli maliye bakanı olarak nitelendirilen ve daha o zamanlar dünyanın en ünlü iktisatçılarından olan John Maynard Keynes'i gönderdiler. Keynes'in elinde Amerikan tezlerine karşı akılcı tezler vardı. Ancak siyasette çokça olduğu gibi bu toplantıyı da sağlam gerekçeleri ve tezleri olan değil güçlü olan belirleyecekti.
İngilizlerin direnci ve başbakanları Winston Churchill'in dayanıklılığı olmasa muhtemelen müttefikler savaşı kazanamazlardı. Fakat bu gerçek toplantıda pek bir şey ifade etmiyordu. ABD'nin tek amacı, Büyük Britanya'nın dünyaya hükmettiği dönemi sonlandırmak ve bunu belgelemekti. Keynes'in konferanstaki rakibi, Amerikan Maliye Bakanlığı Müsteşarı Harry Dexter White'ın da eli bu açıdan çok güçlüydü. İngiltere'de ise siyasiler hala, savaştan sonra para birimleri Sterlin'in ve onunla birlikte imparatorluklarının yeniden yükselişe geçeceğini umut etmekteydiler.
Gerçek olan şey ise, sanayi ve ekonomisi bombalanmayan ABD'nin, dünyadaki üretimin yüzde 50'den fazlasını karşıladığıydı. Ayrıca en gelişmiş ordu ABD'nin elindeydi ve üstelik de atom bombasına sahiptiler. İngilizlerin ise şan ve şöhretlerinden başka pek bir şeyleri kalmamıştı. Aksine ekonomileri enkaza dönüşmüş ve ABD'ye olan borçları astronomik seviyelere ulaşmıştı.
Bu sebeplerden dolayı Amerikalılar yeni küresel ekonomi sistemini rahatça kabul ettirdiler. Tüm diğer para birimleri sabit bir fiyatla Amerikan Doları'na, Dolar da bir altın standardına bağlanacaktı. İngiltere açısından, Sterlin'e biçilen kur değeri o kadar olumsuzdu ki, savaştan sonra ihracatı ile uluslararası rekabette boy gösteremedi. Almanya ise ilginç bir şekilde çok iyi bir kura sahip oldu.
Hem hakem hem oyuncu
Alman ekonomik mucizesinin sırlarından biri de budur. ABD'nin, konu Almanya olduğunda cömert davranma şansı vardı. Sonuçta Almanya ekonomik açıdan ne kadar yükselirse yükselsin, mağlup ve işgal altındaki bir ülke olarak asla bir dünya gücü olmasına, ABD'ye karşı tehlike oluşturmasına ve para biriminin Dolar ile küresel boyutta rekabet etmesine izin verilmezdi.
ABD ise dünya ekonomik sistemini yönlendiren para biriminin sahibi sıfatı ile bu parayı dilediği kadar basabilirdi. Washington bundan böyle küresel ekonomide hem hakem hem de oyuncu sıfatlarına sahipti. Bu durum, 1971 yılında Başkan Richard Nixon'un, Amerikan Doları'nı altına bağlayan maddeyi ortadan kaldırması ile değişmedi. Amerikalılar artık ürettiklerinden fazlasını tüketebilir ve aradaki açığı yurt dışı borçları ile kapatabilirlerdi. Dolar, dünyanın bir numaralı para birimi olma özelliğini sağlamlaştırmıştı. Bugün hala milyar dolarlarla ölçülen uluslararası para transferlerinin yüzde 87'si Amerikan Doları üzerinden gerçekleşiyor. Ülkelerin sahip oldukları nakit rezervlerinin de hala yüzde 60'ını yine Amerikan Doları oluşturuyor.
Çin ABD'ye geri adım attırıyor
Çin'in yükselişi yavaş yavaş ABD'yi geri adım atmaya zorluyor. Aynı bir zamanlar İngiltere'nin ABD karşısında geri adım attığı gibi. Günümüzde, ekonomisi çok sayıda yapısal sorunla boğuşan ABD'nin en fazla borçlu olduğu ülke Çin. 2008 yılında yaşanan mali krizin ana sebeplerinden biri, dünyaya hükmeden para birimine sahip güçlerin bir hastalığı olan kendini olduğundan büyük görmekten kaynaklandı. Bu krizin ardından sadece Çin değil, birçok Avrupa ülkesi de küresel oyun kurallarının yeniden belirleneceği yeni bir Bretton Woods toplantısı talep ettiler. Washington bu talebi zar zor ve ancak kısmen geri çevirebildi.
Büyük bir olasılıkla mali piyasalarda yeni bir kriz yaşandığında kartların yeniden karıştırılması, ABD'nin artık karşı çıkamayacağı bir zorunluluk olacak. Bunun için, 70 yıl önce olduğu gibi bir savaş yaşanması gerekmiyor. 1940'lı yıllarda İngilizler nasıl kendi tezlerini nafile bir biçimde savundularsa, bir sonraki toplantıda büyük olasılıkla ABD bu pozisyonda olacak. Avrupalıların da kendi içlerinde mücadele halinde oldukları bir iktidar boşluğunu Çin ilk fırsatta dolduracaktır.
Dünya Bankası'na karşı BRICS-Bank
70 yıl önce Bretton Woods'ta olduğu gibi yeni bir gücün iktidara gelmesi için koşullar bugün itibarı ile oluşmuş durumda. Süper gücün yani ABD'nin ekonomisi kalıcı bir biçimde zayıflıyor. Yükselen ülkelere karşı ABD'nin borçları artıyor ve her şeyden önemlisi, Amerikan Doları'nın dezavantajlarından yakınan, çok sayıda gelişmekte olan üçüncü dünya ülkesinde değişim beklentisi had safhada.
Çin Halk Cumhuriyeti, batının koyduğu kurallar ile değil, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Güney Afrika ile birlikte oluşturduğu kendi kuralları ile yeni bir küresel mali sistem isteğini ortaya koydu. İçinde bulunduğumuz temmuz ayının ortasında bu ülkeler, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu'na (IWF) karşı ayrı bir para fonu kurdular. BRICS-Bank adı verilen bu banka, ekonomik krize düşen ülkelere kredi sağlama konusunda, Dünya Bankası ve IWF'nin tekelini kırmayı hedefliyor.
Pekin yönetimi aynı zamanda Asya ve Güney Amerika ülkeleri ve Rusya ile imzaladığı çok sayıda anlaşma ile Amerikan Doları'dan bağımsız ticari ilişkilerini her geçen gün arttırıyor. Çin bu hamleleri ile çok sayıda küçük atağın ardından, büyük bir hücum pozisyonuna gelmiş vaziyette. Aynı Bretton Woods'ta, 70 yıl önce ABD'nin durumunda olduğu gibi…