2006 Ocak ayında Sicilya’daki Aeonia takım adalarından Stromboli yanardağına tırmanırken bir karın ağrısıyla başlayan maceram Palermo Devlet Hastanesi, Londra St. Thomas ve Guys Hastanesi’nde devam etti. Önce Londra sonra da Türkiye’de yumurtalık kanseri teşhisi kondu ve İstanbul’da acil ameliyata alındım. Yumurtalıklarımdan birisini almalarına rağmen kanserin geri gelme olasılığı yüksekti. Bir yıl süreyle düzenli kontrol önerildi. Günlerimin sayılı olduğunu düşünerek Londra’ya döndüm. Başıma gelenler 2006 yılı Mayıs ayında 5 günlük bir dizi olarak VATAN Gazetesi’nde yayımlandı.
İstanbul’daki ameliyat ve patoloji testlerinin sonucunu içeren dosya elimde ameliyat öncesi kanser teşhisi koyan Londra’nın ünlü hastanesi Guy’s Onkoloji Servisi’ne geldim. VATAN’daki yazı dizisinin etkisinden mi yoksa İngilizlerin kendilerini sorumlu tutmalarından mı bilmiyorum hastanede büyük ilgi gördüm. Dosyayı inceledikten sonra Türkiye’nin önerisinden daha sıkı bir yol izlemeye karar verdiler. 6 ay süreyle önce her ay sonra ise iki ayda bir kan testi, göğüs röntgeni ve karın bölgesi CT taraması yapılacak bir yılın sonunda kanser geri gelmezse kontroller azalacaktı. Bu arada Türkiye’deki dostlarımdan sürekli telefon geliyordu. Bunlardan birisi eski arkadaşım Rafi Portakal’dı. Hergün ısrarla arıyor patoloji örneklerini ikinci bir değerlendirme için ABD’de ünlü ürolog ve kanser uzman Prof. Pontes’e göndermemi istiyordu. Rafi’nin ısrarlarından kurtulmanın tek çaresi söylediklerini yapmaktı.
RAPOR ŞOK ETTİ
İki hafta sonra ABD’den cevap geldi. Kesitler incelenmiş yumurtalık kanserinin benim yaşta bir erkekte görülmesinin pek mümkün olmadığını doğrulayan bir sonuç alınmıştı. Rapor büyük şoktu... Bu kez, kanser olmamanın şokunu geçiriyordum. Hemen telefona sarılıp Türkiye’deki hastaneyi aradım.
Söylediklerine göre ilk rapordan sonra onlar da şüpheye düşmüşler ikinci bir görüş almak için pataloji örneklerini ABD’deki Mayo Kliniğe göndermişlerdi. Londra’da yapılan aylık kan tahlilleri ve CT taramalar ve radyoloji kontrolü düzenli olarak devam ediyordu. Birkaç hafta sonra Mayo Klinik’ten de kanser olmadığımı doğrulayan bir rapor gelince durumu hemen Londra’daki hastaneye bildirip kontrolleri durdurmalarını istedim.
İLK TEŞHİSİ BİZ KOYDUK
“Haklısın ama sana ilk kanser teşhisini biz koyduk. Bu karar Türkiye’de de doğrulandı ve yumurtalığın alındı. Aylık sağlık kontrollerini durdurmak için kesitleri bir de bizim görmemiz gerekir” dediler. Onlar da haklıydı. İngilizlere göre şüpheli bir vakaydım. Kendi patoloji laboratuvarlarında yapılmayan bir incelemeyi kabul etmek İngilizlik gururlarına ters düşüyordu. Herşeyin ötesinde kanserden ölürsem ikinci bir skandalın basına yansımasından çekiniyor, mutlaka patolojik kesitleri görmeleri gerekiyordu. Durumu tekrar Türkiye’deki hastaneye bildirdim. Onlar da olaylardan şaşkına dönmüşlerdi. İşi garantiye alan bir yanıt verdiler.
“Bu elimizde senden kalan son parça, elden alıp hastaneye elden teslim edersen daha garanti olur.” Atatürk Hava Limanı’nda elimde küçük bir paketle uçağa bindiğimde belki de THY tarihinde ilk kez yumurtalığını elinde taşıyan bir yolcu olarak bir ilke imza attıyordum. Paketi Londra Guy’s Hastanesi Patoloji servisine elden teslim ettim. Sonucu merekla beklemeye başladım. Bir ay sonra aylık kanser testlerine gittiğimde doktorların beni görmek istediğini söylediler. Odaya girdiğimde yüz ifadelerinden bir gariplik olduğunu anladım. Türkiye’den İngiltere’ye büyük bir titizlikle elimde getirdiğim sol yumurtalığım hastane içinde kaybolmuştu. Akıbetini kimse bilmiyordu.
OLAY ADAM OLDUM
Hastanede yine olay adam olmuştum. Başıma gelenlerin tekrar basına yansıma ihtimali herkesi dehşete düşürmüştü. Müthiş bir araştırma başladı. Doktorundan hemşire ve hademesine kadar herkes kaybolan yumurtalığımın peşine düştü. Ama gel gör ki yumurtalık sır olmuştu. Aradan 8 ay daha geçti. CT Scan ve kan tahlilleri devam ediyordu. Kayıptan hala bir haber yoktu. Bir gün her ay kontrollerimi yapan radyolog bile durumdan rahatsız olmuş olacak ki düşüncesini söylemekten kendini alamadı. “Kanser olmasan bile bu kadar çok ışın yüklemesinden sonra kansere yakalanacaksın” dedi.
ÖLÜMÜ KOVALADIM
Aradan tam 13 ay geçmişti.. Ve bir gün... Hiç beklemedik bir anda müjdeyi verdiler. Kayıp yumurtalık bulunmuş, yapılan tahlilde üçüncü kez kanser olmadığım kanıtlanmıştı. Bir an için sevinsem mi öfkelensem mi karar veremedim. Yumurtalığım boş yere alınmış, 1.5 yıl kanser endişesiyle yaşamış, sayısız kan tahlili yapılmış, 13 ay boyunca röntgen ve CT taramasından geçmiştim. Ölüm beni değil, ben ölümü kovalamıştım. Olayları unutmaya çalışıyor ama başaramıyordum. Ne yapacağımı düşünürken birden aklıma Fransızların büyük komutanı Napoleon Bonapart geldi... Öyle ya Napoleon da bir tekini savaşta kaybetmişti. Ama bu kaybı dünyanın yarısını fethetmesine, karısı Marie-Louise ve sevgilisi Josephine’i mutlu etmesine engel olmamıştı. Benim Napoleon gibi bir iddiam da yoktu. Üstelik bana nasip olmasa bile yumurtalıklarımdan birisi dünyayı dolaşmıştı. Mutlu olmalıydım.