Sığınağın yerinin kocaya söylenmesi, öncelikli görevi kadını korumak olan kişilerce hem kadının hem de sığınakta kalan diğer kadın, çocuk ve personelin can güvenliğinin hiçe sayılması anlamına gelir. Maruz kaldığı kötü uygulama nedeniyle kendisini güvende hissetmeyen kadın, sığınak ve kolluk tarafından sağlanması gereken koruma imkanlarını kullanmaktan çekindi, buna karşın yüksek can güvenliği tehdidi olan bu kadının takibi sığınaktan ayrıldıktan sonraki süreçte Bakanlık tarafından yapılmadı.
"Karısını ve çocuklarını öldüreceğini söyledi"
Kendi olanaklarıyla saklanarak hayatta kalmaya çalışan kadın, kocasının öldürme tehditlerinden kurtulamadı. Geçtiğimiz günlerde kadının yerini bulan kocası, önce kayınpederinin işyerine giderek karısını ve çocuklarını öldüreceğini söylemiş ve ardından kadının yaşadığı yere doğru yola çıkmıştır. Nihayetinde kadının kaldığı eve gidip silahını göstererek karısını ve çocuklarını silahıyla öldüreceğini söyleyen koca, kayınpederi tarafından vurularak hayatını kaybetti. Kadın ve çocukları şu an maktulün yakınları tarafından tehdit edildiğinden kadının, çocuklarının ve yakınlarının can güvenliği sorunu halen devam ediyor.
Yaşanan olay; Türkiye’de erkek şiddetinin önlenmesi için öngörülen mekanizmaların, İstanbul Sözleşmesi, kanun ve yönetmeliklerde belirlenen şekilde işletilmemesinin sonuçlarını gösteriyor. Kadının, çocuklarının ve yakınlarının yıllardır yüksek güvenlik riski altında yaşamasına, failin can kaybına ve babanın cinayet işlemesine neden olan olaylar zincirinde aşağıdaki ihlallerin etkili olduğunu görüyoruz.
"Tesadüf değil, ihlal var"
Yaşanan olay tesadüf değil, art arda gerçekleşen ihlallerin sonucudur. Mor Çatı olarak sık sık benzer ihlallere tanık oluyor, bunları kamuoyu ile paylaşıyoruz. Görevliler genellikle cezasızlıkla karşılaşacaklarını bildiklerinden 6284 sayılı Kanun’u olması gerektiği gibi uygulamıyor ve gizlilik ilkesini ihlal etmekte sakınca görmeyerek kadınların hayatlarını tehlikeye atıyor. Kadınlar yargıya güvenmedikleri ve hayatlarını riske atmaktan endişe duydukları için yaşadıkları kötü muamele karşısında şikâyetçi olmaya çekiniyor, hatta ihtiyaç duydukları hizmetler için bile başvuruda bulunmuyor. Şikayetleri alınmayan, hakları konusunda bilgilendirilmeyen, şiddet uygulayanlarla barıştırılmak istenen kadınların can güvenliği tehlikeye atılırken görev ihlali yapanlar cezasızlıktan güç buluyor.
"Aile ve İçişleri Bakanlığı sorumludur"
İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere, kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmaları getiren yasal mevzuatın tartışmaya açılması hem şiddet uygulayanları hem de keyfi uygulamalar ile görev ihlali yapan kişileri cesaretlendiriyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele için atılan tüm adımları boşa düşüren, şiddete maruz kalan kadınları etkin bir şekilde korumayan, bu örnekte olduğu gibi kadınları ve yakınlarını bireysel çözüm arayışları içine iten, kadınları şiddet sarmalına terk eden bu duruma acil müdahale edilmeli ve yasal mevzuatı yok sayarak keyfi uygulama geliştirmenin suç olduğu hatırlatılarak yaptırım uygulanmalıdır. Hem ulusal hem de uluslararası mevzuat gereğince, olayda sorumluluğu bulunan tüm aktörlerin gerekli soruşturma sürecine tabi tutularak görev ihlallerinin cezasız kalmamasının sağlanması, kadın ve çocuklarının can güvenliklerinin sağlanarak ihtiyaç duydukları sosyal hizmetlere erişimlerinin güvence altına alınması Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve ilgili tüm kurum ve kuruluşların sorumluluğudur.
Erkek şiddetine karşı mücadelede İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı Kanun ve yönetmeliklerin gerektiği gibi uygulanması ve kötü uygulamalar karşısında cezasızlığın son bulması, kadına yönelik şiddetle mücadelenin etkili bir şekilde sürmesi için hayatidir. Kadın cinayetlerine giden süreç erkek şiddeti ile başlıyor, kötü uygulamalar tarafından hazırlanıyor. Şiddeti önlemek, kadınları korumak, kadınların ve çocukların şiddetsiz bir toplumda yaşama hakkını korumak devletin yükümlülüğüdür.