Gündem

Sezai Temelli: Altılı Masa'nın hâlâ vakti var; ikinci turda tercihimiz demokrasiden yana olur

04 Şubat 2023 14:07

Ruşen Takva
Van

Eski HDP  Eş Başkanı Sezai Temelli, Altılı Masa ve HDP'nin aday çıkarma kararı konusunda, “Cumhuriyetin 100 yıllık tarihine baktığında bununla yüzleşme ihtiyacı duymayacak mı? Mesela muhalefet adayı Van’da, Diyarbakır’da veya Mardin’de miting yaptığında sanayi 4.0’mı anlatacak?” dedi.

HDP’nin 4 – 5 Ocak tarihlerinde İstanbul’da düzenleyeceği Demokratik Cumhuriyet Konferansı öncesi Van’da partisinin düzenlediği bir panele katılan Temelli, T24’ün sorularına şu yanıtları verdi:

HDP Milletvekillerinin söylemleri terörizmin kanıtı gibi gösteriliyor. Bu döngüden çıkmak mümkün mü?

Aslında iktidar uzun süre önce Kürt meselesinin çözümsüzlüğü üzerinden bir yol yürümeye karar verdi. Bu aslında yüzyıllık bakiyenin getirmiş olduğu bir sonuç. Rejim ana stratejisinden çıkmak istemiyor. Biz buna irrasyonel davranış diyoruz. Şimdi çözüm sürecini de bu minvalde iyi değerlendirmek gerekiyor. Türkiye toplumu bu sürece çok olumlu yaklaşmıştı. Bir çözümün mümkün olabileceğine inanmıştı. Fakat o günden sonra hele 7 Haziran seçimlerinden sonra inanılmaz bir saldırı başladı ve biz hâlâ o saldırı dalgasının içindeyiz. Sürekli bu saldırı yargı eliyle, güvenlik kuvvetleri eliyle ve militarist yapılanmayla sürdürülüyor. Fakat bir şey hafızalardan silinemez. İktidar bizi ne kadar suçlayıcı dille mahkum etmeye çalışsa, yargı mekanizmasını ne kadar üzerimize salsa da, insanların hafızasından çözüm sürecini ve bu çözüm sürecinin hem muhattabı hem baş aktörü olan Öcalan’ı silemez. Çünkü bütün Türkiye öğrendi. Sadece Kürt halkı açısından değil, bütün Türkiye halkları, yani bu ülkede yaşayan herkes orada o güne kadar topluma anlatılan Öcalan'dan başka bir Öcalan ile karşılaştılar. Dolayısıyla o güne kadar anlatılan Öcalan’dan başka bir Öcalan'a doğru geçişti aslında. O zaman AKP'siyle, devletiyle ve hatta toplumun bütün kesimleriyle üzerinde anlaşılmış, mutabık kalınmış bir yaklaşımdı.

Anlatılan Öcalan ile anlatılmayan Öcalan neydi?

Yani dediler ki aslında bugüne kadar size anlattığımız bir kurguydu ama esas Öcalan budur. Esas Öcalan’ın dediğine bizzat katılıyoruz. Peki esas Öcalan ne diyordu? Çözüm mümkün diyordu ve o çözüme giden yolda neler yapılacağını bir planla açıklıyordu ve bu konuda bir mutabakat sağlanıyordu. O dönem içerisinde bugün iktidarda olanların konuşmalarına bakın çok net bir şekilde bu benim söylediğim tezi destekler nitelikte konuşuyorlardı. Fakat masayı devirdikten sonra tekrardan o hastalıklı hale döndüler ve şimdi yeniden hem Öcalan'ı başka bir yere taşımak istiyorlar, hem de bu hafızayı silmek istiyorlar. Bunu hatırlatanları da sürekli suçlayan ötekileştiren hedef haline getiren bir yaklaşım içine giriyorlar.

Bundan sonra yola nasıl devam edilecek?

Kürtlersiz olmuyorsa eğer o zaman Kürtleri de doğru okumak gerekiyor. Böyle oryantalist bir anlayışla ötekileştirilen, ezilen bir halkı köleleştirilen ve bizim verdiğimizle yetinsin anlayışıyla olacak bir şey değil. Kürtleri muhatap almak lazım. Peki Kürtleri muhatap aldığınızda Kürtler dediğiniz o büyük tabloya baktığınızda o tablonun içinde Öcalan'ı görmüyor musun? Görüyorsunuz. O tablonun içinde bu Kürtlerin hayata geçirdiği siyasi partileri görmüyor musunuz? Defalarca kapatmanıza rağmen görüyorsunuz. Hayata geçirdikleri yapıları, sivil toplum örgütlerini birçok mekanizmayı görmüyor musunuz? Görüyorsunuz. Ya da belediyelerini görmüyor musunuz? Görüyorsunuz. O zaman bunu bütünlüklü okuyun. Kürtlerle bu anlamda siyasi düzlemde muhatap olun ve bugün Kürt partisi olmamakla beraber Kürtlerin en büyük partisi ve Kürt meselesinin çözümü konusunda en net tavrı olan ve bütün bu hafızayı koruduğu gibi bunu bugünün koşullarında geliştiren bir parti olan HDP’yi de tanıyın. Siz Kürtlersiz olmuyor dediğinizde HDP'yi bu tablonun dışına nasıl çıkartırsanız işte bu mümkün olmaz. Fakat ısrarla bunda devam etmelerinin nedeni tarihten gelen Türklük sözleşmesinin içine sıkışıp kalmaları, ittihatçı akılları, tekçi yaklaşımları gibi birçok şeyi sayabiliriz. Ama bu anlamıyla tarih tükendi.

Aynı dozda olmasa da 6’lı masa için de aynı tespiti yapmak mümkün. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?

Şimdi 6’lı masa dediğimiz yapı bir kere her şeyden önce bu kısa tarihi iyi okumalıydı, hâlâ vakitleri var. 2012 yılında başlayan ve HDP şahsında demokratik siyasetin tasfiye edildiği bu süreci 6’lı masa kendi ortaya koyduğu siyaset içinden de olsa bu durumu okumalı. Mesela işte dokunulmazlıkların kaldırılması ki bugün bu konuda öz eleştiri veriyorlar. Hata yaptıklarını onlar da dile getiriyorlar. Peki bu verdiğiniz öz eleştiri neye dairdi? Dokunulmazlığı kaldırılan vekiller neyi savunuyorlardı? Şu anda neyle suçlanıyorlar? Bütün bu rabıtaları, bütün bu ilişkileri doğru kurup doğru okumaları gerekiyor. Fakat buradaki muhalefet şunu yapıyor: Siyasetin önemli bir alanını görmezden gelerek muhalif olmaya çalışıyor. Bu mümkün değil.

HDP, muhalefete de muhalefet ediyor diyebilir miyiz?

HDP muhalefete aslında bu anlamıyla bir şekilde gösterici rolü oynuyor. Yani Türkiye'nin yapısal sorunlarını, bu yapısal sorunların nasıl çözüleceğini, bu sorunları çözmek için siyasi ve toplumsal muhalefetin nasıl ortaklaşması gerektiğini, nerelerde konsensuslar yaratması gerektiğini, yeni bir sözleşmenin ne kadar önemli olduğunu, yeni bir anayasanın ne kadar zaruret olduğunu göstermeye çalışıyor. Muhalefet bunu dönüp görür mü? Şu ana kadar maalesef muhalefetin şaşı baktığını söyleyebilirim.

6’lı masanın hangi alanlarda eksik kaldığını düşünüyorsunuz? HDP bu eksikleri nasıl giderecek?

Bizi diğer muhalefetten ayıran en önemli özelliğimiz, radikal demokrasi cephesi olmamız. Dolayısıyla biz toplumun sorunlarına üç temel mesele üzerinden yaklaşıyoruz. Birincisi emek meselesi, ikincisi kadın ve üçüncüsü ekoloji dediğimiz perspektif. Dolayısıyla bugün Türkiye'de emeğin içinde bulunduğu sömürü koşullarının ortadan kaldırılması, kadına yönelik bu erkek egemen anlayışın son bulması ve doğa talanına yönelik meselenin bitirilmesi gerekiyor.

Fakat tüm bunların, bu dönüşümün sağlanabilmesi için temelde en bariz bir şekilde kendini gösteren yapısal sorunların çözülmesi gerekiyor. Bu yapısal sorunların başında da Kürt meselesi geliyor. Kürt meselesinin çözümü de yerel demokrasiden geçiyor. Bizim modelimiz bu anlamıyla olabildiğince diğer muhalefetten farklılıklar gösteriyor. Bu dönüşüm, değişim sürecinin bu şekilde ancak mümkün olabileceğini savuna geliyoruz. Çünkü tarih bize bunu fazlasıyla ciddi bir şekilde ve ağır bedellerle öğretti. Biz bu dersi çıkardık. Diğer muhalefet işin en temel alanları eksik bırakıyor. Mesela son açıkladıkları mutabakat metninde biz eleştirimizi Kürt meselesi üzerinden yaptık ve dedik ki bu alanlara bakmadığınızda, yani bu yapısal sorunları çözmediğinizde diğerlerinde yol kat etmeniz mümkün değil.

Cumhurbaşkanı adayınız kim?

Çok isterdim bunu ilk ben söyleyeyim. Hatta bugün de çok soruldu. Biliyorsunuz bizim geleneklerimiz var, teamüllerimiz var, kurullar çalışır. Bir havuz var ve o havuzdaki isimler tartışılıyor. Kurullar bunu konuşmaya devam ediyor. Seçim koordinasyonumuz tartışmaya devam ediyor. Bu tartışmaların sonucunda adayımızı açıklayacağız.

Peki muhtemel Cumhurbaşkanı adayı kadın mı?

Evet, kadın bir cumhurbaşkanı adayı olma olasılığı çok daha yüksek.

Her seçim önemlidir ama bu seçim daha önemli. HDP'nin kendi adayını çıkarmasıyla seçimin 2. tura kalma olasılığı da yükseldi. Seçim ikinci tura kalırsa HDP'nin eğilimi ne olur? Hangi şartlarda kimi destekler?

Tartışmasız eğilimimiz demokrasiden yana olur. 2. tura kalma olasılığı evet yüksek. Çünkü biz şunu görüyoruz ki bizim dışımızdaki muhalefet, hâlâ bir ortak aday konusunu maalesef tartışamıyor. Şimdi bu örneği çok veriyorum  burada da vereyim. Zamanında Bülent Ecevit'e ortak pazarla ilgili bir soru soruyorlar o da diyor ki onlar ortak, biz pazarız. Bu önemli bir anekdot. Bugün de Altılı Masa kendi ortak adaylarını çıkartıp bizim oyları pazar olarak, seçim pazarı olarak görüyor. Böyle bir ortaklık anlayışıyla yol almak mümkün değil. Ama biz Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda asla taviz vermeyeceğiz. Yani faşizme, otoriterizme karşı mücadeleyi sürdüreceğiz ve bizim mücadelemizle çıkarttacağımız Cumhurbaşkanı adayı, hem Erdoğan’ı hem de altılı masanın adayını demokrasi konusunda bir ortaklaşmaya, bir müzakere zeminine çekecektir. Bunun sonuçlarını da 2. turda alacağız.

Peki Erdoğan kaybetmemek için ikinci turda HDP ile ilgili olumlu bir hamle yaparsa?

Erdoğan'ın bir hamle yapma şansı kalmamıştır. Erdoğan aslında Cumhur ittifakı denen projeye teslim olmuştur. O masayı devirdiği gün ve sonrasındaki gelişmeleri adım adım şöyle bir hatırlarsak; çöktürme planı hazırlanmasından, masanın devrilmesine, mutlak tecridin başlatılmasından, 7 Haziran seçimlerinin kabul edilmeyip istikşafi görüşmelerle Türkiye kamuoyunun oyalanmasına, ardından savaşın başlatılmasına ve 15 Temmuz sözde darbesine karşı çıkıp başka bir darbeyle onu ikame etmelerinden, 2017 Anayasa referandumu ve 2018 seçimine kadar. Yani Erdoğan kendi güzergahında, tırnak içinde söylüyorum ‘istikrarlı’ yürüyor. Peki neden? Çünkü bir projenin artık içindedir, parçasıdır ve bu anlamıyla bir manevra yapma ya da farklı bir siyasi alana geçme şansı kalmamıştır. Böyle bir beklenti de anlamlı değildir.

Erdoğan, yeni bir çözüm süreci vaat eder, anayasal zeminde bunu sürdüreceğinin sözünü verir ve Kürt seçmeni ikna ederse, HDP destek verir mi ya da destek vermeli mi?

Erdoğan'ın böyle bir hamlesi söz konusu olamaz. Çünkü şunu anlıyoruz ki Erdoğan, başta kendi partisi olmak üzere siyasetsiz bir alanda bir otoriterizmi kurgu haline getirmiş ve onun yönetiminde olmak, onun başında olmak ve bunu devam ettirmek istiyor. Dolayısıyla eşyanın tabiatına aykırı böyle bir hamle.

HDP'nin, kırmızı çizgilerimiz bunlardır ve bu şartlar yerine getirilmediği sürece hiçbir adayı desteklemeyeceğiz dediğiniz başlıkları var mı?

Aslında mümkün olduğunca kırmızı çizgi koymaya çalışıyoruz ve dolayısıyla kırmızı çizgiler üzerinden bir siyaset yapmak yerine müzakereye açık, aslında her türlü sorunu ortaklaşarak çözme gibi bir iradeyi önceleyerek gidiyoruz. Bizim 11 maddelik tutum belgemizde de bunu çok net ifade ettik. Bizim kırmızı çizgi demeyelim ama özellikle demokratikleşmenin olmazsa olmazlarından biri, her şeyden önce Kürt meselesinin çözümü adına atılması gereken belli adımlardır. Bu adımlar atılmadığı sürece bu döngünün bu girdabın içine sıkışıp kalacağız, buradan çıkamayacağız. Artık bunu herkesin anlaması lazım. Bu siyasetin bir kere özgürleştirilmesi gerekiyor. Siyaseti özgürleştirmek için bu ülkede artık siyasi tutsaklığın olmayacağı bir hukuk düzenine geçilmesi lazım. Yani bir yol temizliğine ihtiyaç var. Misal, Terörle Mücadele Kanunu gibi bir kanunun olmaması gerekiyor. Herkesi terörize eden teröristleştiren bir kanun olamaz. Bu kayyum rejimi bir daha geri dönmeyecek şekilde tasfiye edilip, idari teşkilatlanma anlayışı içinden çıkartılmalı. Vesayet ortadan kaldırılmalı. Bunlar çok çok önemli adımlar. Siyaset özgürleşir, tecrit kaldırılırsa Türkiyenin demokratikleşmesi hiç kimsenin tahmin edemeyeceği kadar hızlı bir şekilde hayata geçebilir.

Daha önce hiç siyasi tutsaklar serbest bırakılsın veya kayyumlar atanmamalı gibi talepler yoktu. Çünkü böyle sorunlar yoktu. HDP ve öncü partileri daha demokratik talepler istiyor ve çözüm sürecini de bu ortamda geçiriyordu. Şimdi öyle bir süreç yaşanıyor ki demokrasiyle hiç bağdaşmayan ve hiç olmaması gereken sorunlara çözüm aranıyor. Siyasi tutsakların bırakılması ve kayyumların lağvedilmesi gibi. Bu bağlamda HDP'nin talepleri de bir adım geriye mi gitti? Ölüm, sıtma metaforuna mı dönüştü?

Yok, hiç geri adım atmadık. Tam tersine biz bu mücadele alanımızı büyüttük diyebilirim. Yani en başından beri demokratik Cumhuriyet hedefinden şaşmayan, üçüncü yol stratejisinden taviz vermeyen, radikal demokrasi anlayışıyla yürüyen bir siyasetiz. Ama bu dönemin belirgin meselelerini de tabii ki ajandamıza yazıyoruz. Dolayısıyla bunun bir güzergah olduğunun farkına varmak gerekiyor ve bu güzergâhta ittifaklarımızla, bileşenlerimizle çeşitli yapılarımızla bütünlüklü bir strateji, bir yol haritası çıkarmış durumdayız. Şimdi siyasi tutsaklar konusu aslında bu döneme özgü dersek çerçeveyi daraltmış oluruz. AKP geldiğinden beri İmralı var ve AKP geldiğin günden beri bu meseleye dair çözüm sürecinde bile aslında tecrit altında bir çözüm süreci yürüyordu.

Öcalan'ın ev hapsine çıkma tartışmaları başlamış, kamuoyunda da belli bir karşılık bulmuştu değil mi?

Evet ama bizim talebimizdi ve biz dile getiriyorduk. Çünkü tecridin sonlanması siyasi tutsaklığın sonlanması anlamına gelmiyordu. O dönem de toplumun büyük bir kesimi bir konuda artık ortaklaşmış ve evet bir çözüm varmış, biz yıllarca hata yapmışız, bu hatadan şimdi dönüyoruz, muhatabını da gördük, muhatabı da bu konuyu çözecek diyordu. Bu konuda da neredeyse toplumun yüzde 70’lerine varan oranında bir mutabakat sağlanmıştı.

Şimdi aynı oranın tam tersi fikirlere inanmasındaki bu büyük çelişkiyi nasıl tanımlamak gerekir?

İşte bu siyasetin sefaletidir. Bu özellikle bizim dışımızda kalan siyasetin top yekün sefaletini gösteriyor. Neden sefalet dedim buna. Çünkü devletin dayattığı o kodların içine kendisini sıkıştırıp onun içine siyaset yapmayı içine sindiren bir halden bahsediyoruz. Bu Türkiye'ye özgürlük getirmez, bu Türkiye'ye demokrasi getirmez, Türkiyenin sorunlarını çözmez. Anlatmaya çalıştığımız bu ve bunu kırmamız lazım. Bu devletin rasyonalize edilmesi için de çok çok önemli. Mesela Türkiye'de işte bu yüzyıllık Cumhuriyet döneminde devletin analizini yaptığımızda bu irrasyonelliği nerede görüyoruz? Siyaseti boğmasında görüyoruz. Siyaseti biçimlendiriyor. Mesela meşhur bir siyasi söylem vardır: Darbe mekaniği. Bir darbe mekaniğinin içinde hareket etmeye alıştırılmış bir siyaset var. 6  kere gittim, 7 kere geldim diyen bir Süleyman Demirel var bu ülke siyasetinin tarihinde. 6 kere gidip 7 kere gelmemeliydin sen.  Gelmesi başarı değil, gitmesi siyasetin sefaletini gösteriyor.

Bu ‘siyasi sefaletten’ nasıl çıkılır?

Mesela kurucu partiyiz diyen Cumhuriyet Halk partisi var, çok güzel. 100 yaşındasınız ve bu önemli bir şey. Fakat burada artık dönüp baktığınızda bu yüzyılın tahlilini yaptığınızda, hakikatle yüzleşme ihtiyacı duymuyor musunuz? Duymalısınız. Çünkü önemli bir tarihten bahsediyoruz. Bugün CHP'ye baktığımızda iktidar olmak istiyorlar. Çok güzel, her parti istiyor, biz de istiyoruz. Ama her şeyden önce toplumun önemli beklentileri var. Mesela diyelim ki Kürt halkına gideceksiniz, iktidar olmak için Kürt halkından da oy talep edeceksiniz ama Kürt halkının bu topraklarda yaşadığı bir yüzyıllık tarihi ve o tarihin canlı bir hafızası var. Hiç mi konuşmayacaksınız bu konuyu? Ben merak ediyorum. Mesela 6’lı masanın adayı Van'da miting yaptığında ne anlatacak? Yapay zekayı mı anlatacak buraya gelip kürsüye çıktığında? Sanayi 4.0'ı mı anlatacak. Buranın esas sorununa değmeyen bir siyaset mümkün olabilir mi? Eğer burada siyaset yapacaksanız buranın gerçekliğiyle yüzleşmek zorundasınız.