Kültür-Sanat

Sevin Okyay: Ahmet Cemal “gönlünce dinlen”

"Bir şeyi bilmeyince ya da yanlış yapınca, yarı hayretle dolu bakışını unutmayacağım"

08 Ağustos 2017 20:22

Sevin Okyay*

Bu dünyadan ayrıldığını Facebook’ta, Talat Sait Halman Jürisi’nde elimiz-kolumuz, İKSV Yönetici Asistanı Nilay Kartal’ın mesajıyla öğrendim. Ve de, Ahmet Cemal’in, Rainer Maria Rilke’den çevirdiği şu şiirle:

Ne yaparsın Tanrım, ben ölürsem eğer?
Ben senin testinim (ya kırılırsam?)
İçtiğin içki benim (ya bozulursam?)
Senin giysinim ve uğraşınım,
Anlamını da yitirirsin benimle.

Bir ara çok yorgun ve zayıf görünüyordun, endişelenmiştik. Sonra neyse ki toparlandın, toplantılara gelmeye başladın. Seni çok severdim. Hatta son zamanlarda “Ahmet Cemal iyileştiyse bir ziyaretine gitsem mi acaba?” diye düşünmeye başlamıştım. İnsanın yaşı yaşına yakın (sen yaşıtımdın), benzer şeylerle ilgilenen, zeki biriyle konuşması, güncel hayatın gereksiz yıpratmalarını telafi edebiliyor. Murathan da (Mungan), “Üç gündür, ‘Ne zamandır görmüyorum, bir arayıp buluşalım’ diye geçiriyordum içimden. Bugün ölüm haberin geldi. Gönlünce dinlen Ahmet Cemal” demiş.

Yapı Kredi Yayınları’nda üç-üç buçuk yıl seninle birlikte çalıştık. Karşımda, sağ çaprazımda otururdun. Çok iyi bir editör ekibiydi, birbirimizi severdik. Sen, haftada iki gün müydü, Eskişehir Anadolu Üniversitesi’ne trenle gider, ders verir, trenle dönerdin. Bu yolculukları da severdin sanki. Hatta bir ara benim de orada ders vermemi istemiş, epey uğraşmıştın. Olmadı ama.

Sonra, sevgi baki kalmak üzere, birbirimizi pek az gördüğümüz yıllar geldi geçti. Seni bilmem ama, ben seni özlerdim. Telefondaki akıl danışmaları saymıyorum. Tesadüfi karşılaşmaları da. Onun için İKSV Talat Sait Halman Çeviri Ödülü Jürisi'ne ikimiz de seçilince çok sevinmiştim. Bu sayede sıklıkla buluşmaya, konuşmaya başlamıştık. Başkanımız Doğan Hızlan; Almanca çevirilerde sen, Fransızcalarda Yiğit Bener, İngilizcelerde Kaya Genç ve ben... Ağır bir işti ama, ben şahsen çok memnundum. Seni ve her zaman takvimi sıkışık olan Doğan’ı başka türlü nasıl görürdüm ki?

İkinci yıl ödülünü, Anna Seghers’in 'Transit' adlı kitabının aynı adlı çevirisiyle, adaşın ve elli yıllık arkadaşın Ahmet Arpad almıştı. Birbirlerini 1960’lı yılların sonunda Ahmet’in babası üstat çevirmen Burhan Arpad’ın Altın Kitaplar’a önerdiği bir çeviri münasebetiyle tanımışlardı. Ahmet Arpad, Cemal’in sonradan, “Benim çeviri alanındaki ilk gerçek hocam Burhan Arpad olmuştu” dediğini bizlere aktaracaktı. Ahmet Arpad ise onun için, “Çevirdiği dilin kültürünü yakından tanırdı. Bu nitelikleri olmasaydı Musil, Broch, Zweig, Remarque, Rilke, Seghers ve Kafka çevirebilir miydi?” diyor şimdi.

Roman Kahramanları’ndaki aynı imzayı taşıyan “Ahmet Cemal’i Uğurlarken” başlıklı yazıda, “Nâzım Hikmet Akademisi’nde verdiği derslerin başlıkları bile onun düşünsel evreninin enginliği konusunda fikir sahibi olmamıza yetiyor denmiş: 'Sanatın, Bilimin ve Edebiyatın Toplumsal Tarihi', 'Başlangıçtan Günümüze Eleştirel Düşüncenin Gelişmesi' ve 'Estetik' denmiş. Ne kadar doğru! Ben de senden sadece 'çevirmen' diye söz edilmesine kızardım. Hem de çevirmenlerin şâhı olduğun halde. Herman Broch’tan “Vergilius’un Ölümü”, Elias Canetti’den 'Körleşme' ve Robert Musil’den 'Niteliksiz Bir Adam'ı sıralamak bile yeter. Sen iyi yazar, denemeci, şairdin aynı zamanda. Düşünürdün, araştırmacıydın.

Seni acaba Selim vasıtasıyla mı tanımıştım? Selim İleri, senin başka bir yanına değiniyor: “Çeviri edebiyatımızın en önemli adlarından, bir onur insanıydı” demiş. “Yaşamı boyunca ilkelerine kim bilir neler pahasına bağlı kaldı. Ve benim çok aziz bir dostumdu. Anısı bir hüzün şimdi.”

Yapı Kredi Yayınları o zamanlar çok seçkin bir yayıneviydi. Orada çalışmaktan çok mutluluk duyardım. Şimdi düşünüyorum da ne çok arkadaşımızı yitirmişiz. Hemen aklıma gelenler Turhan Ilgaz, Mustafa Irgat, yazarımız Mina Urgan, Samih Rıfat, daha da kimbilir kimler... Şimdi de sen, canım Ahmet Cemal. Bir şeyi bilmeyince ya da yanlış yapınca, yarı hayretle dolu bakışını unutmayacağım. Yürekten yükselen kahkahanı da... Hem insan hem edebiyatçı olarak eksikliğini hissedeceğiz hep. Murathan’ın dediği gibi, "gönlünce dinlen."


Bu yazı Birgün’de yayımlanmıştır.