Medya

Sevilay Yükselir: O suikastçı gerçekten öldü mü acaba?

"Beni cinayete olan ilgiden uzaklaştırmak için akla hayale gelmeyecek tezviratlara yıldırmaya çalıştılar"

23 Aralık 2016 13:26

Habertürk yazarı Sevilay Yükselir'in Paris'te Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez'in öldürüldüğü suikastın tutuklu şüphelisi Ömer Güney'in öldüğünün açıklanmasıyla ilgili olarak "O suikastçı gerçekten öldü mü acaba?" diye sordu. Yükselir, "Ömer Güney, MİT’in içerisine çöreklenen FETÖ ekibiyle PKK’ya sızmış FETÖ’cülerin ortak bir projesiydi" görüşünü savundu.

Sevilay Yükselir'in "O suikastçı gerçekten öldü mü acaba?" başlığıyla yayımlanan (23 Aralık 2016) yazısı şöyle:

Durun, durun, durun! “Acaba öldü mü?” diye sorduğum suikastçı, gündemimizdeki yani Rus Büyükelçi Andrey Karlov’u öldüren Mevlüt Mert Altıntaş değil! Onun öldüğünden hepimiz eminiz. Öldüğünden emin olamadığımız suikastçı Ömer Güney...

Hani şu 2013 yılında Paris’in göbeğinde 3 PKK’lı kadını tek silahla ortadan kaldıran şahıs. Ölmüş... Hem de ilk duruşmasına 36 gün kala. Fransız avukatı Anne-Sophie Laguens’in sosyal medyadan açıkladığına göre hastaymış Güney. Cinayeti işledikten sonra yapılan bazı haberlerde beyninde tümör olduğu söyleniyordu zaten. Ve avukatı bu yüzden öldüğünü açıklamış.

Belki de gerçekten avukatın açıklaması doğrudur, ama benim bu ölümle ilgili ciddi şüphelerim var. Ne mi? Mesela varsayalım gerçekten Güney’in beyninde tümör vardı ve bu tümör ciddi bir biçimde ilerledi ve ölümüne sebep oldu. Peki ama Güney’in beynindeki tümör engel miydi yargılanmasına? Neden cinayetten hemen sonra tutuklanmasına rağmen mahkemeye çıkarılmadı bu şahıs? Kısa bir zaman değil cinayetin üzerinden geçen zaman. Tam tamına 3 yıl. Bu 3 yıl içerisinde bir kez dahi yargıç önünde bildiklerini, yaşadıklarını anlatmasına fırsat verilmemesi sizce de tuhaf değil mi değerli okurlarım?

Duyar gibiyim bazılarınızın, “Eee nereye getireceksin konuyu Sevilay?” dediğini.

Şuraya efendim: Ben bu cinayetin sıkı takibini yaptım. Olaydan 5 gün sonra o dönem yazarı olduğum Sabah Gazetesi adına Paris’e gidip bizzat incelemelerde bulundum. Döndüğümde de topladığım tüm bilgileri okurlarımla paylaştım. Ve bu cinayetin o dönem devam etmekte olan çözüm sürecini sabotaj amacı taşıdığını defalarca yazdım. Tabii bu olaya fazla fokuslanmam ve bu cinayetin zanlısı Güney’in bağlantılarını, PKK’ya nasıl sızdığını ve cinayetin asıl nedenini dikkatle sorgulamam azgın bazı FETÖ’cü kalemleri fena rahatsız etti ve beni cinayete olan ilgiden uzaklaştırmak için akla hayale gelmeyecek tezviratlara yıldırmaya çalıştılar.

Cinayet sonrası adı basına yansıyınca incelemek için bakındığım sırada Güney’in Facebook sayfasındaki bir fotoğrafını yanlışlıkla beğenmemi gerekçe gösteren ahmak bir PKK’lının iddiası üzerinden yola çıkıp beni cinayetin azmettiricisi falan ilan ettiler. Ve tamamen kurgu ve yalan dolu bu iddiaları da o dönem Radikal’in manşetinden haber yaptırttılar.

O dönem kimse anlayamadı ama benim bu cinayete gösterdiğim ilginin o takımı rahatsız etmesinin asıl nedeni, işin içerisinde onların olduğunu hissetmemdi. Ve bir dipnot: O tarihlerde henüz FETÖ, FETÖ değildi ve hâlâ iktidar kanadıyla derin bir temas içerisindeydi. Yazdıklarımda daha ileri bir boyuta gitmemem için her türlü kahpeliği şahsıma karşı kullandılar.

Neyse... Sözün özüne gelirsek değerli okurlarım... Ömer Güney MİT’in içerisine çöreklenen FETÖ ekibiyle PKK’ya sızmış FETÖ’cülerin ortak bir projesiydi. Cinayeti işlemekteki tek maksat da MİT’i, Hakan Fidan’ı ve ona çözüm sürecini yürütmesi konusunda tam yetki veren Recep Tayyip Erdoğan’ı zor duruma düşürmekti. Bir bakıma farklı bir darbe girişimiydi yani. O dönem tarafların sağduyulu davranışı sonucu alenen çözüm sürecini, müzakereleri sabotaj amacı taşıyan cinayet amacına ulaşamamıştı ancak gerçek de yine FETÖ’nün kumpas ve kurguları sayesinde bir türlü ortaya çıkarılamadı...

Tabii bu arada tıpkı Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi olayı değişik iddia ve belgelerle sulandırıp boğuntuya getiren FETÖ, yeni yandaşları PKK’yı da oynadıkları oyuna ortak etmeyi başardı. Bugün bile Güney’in o cinayeti MİT adına işlediğini tekrar edip duran PKK’nın gerçeği bilmesine rağmen çıkarları uğruna cinayeti Türkiye’nin üzerine yıkma çabasının başkaca bir nedeni olamaz çünkü.

Velhasıl, şundan adım gibi eminim. Eğer Ömer Güney’in konuşmasına izin verilseydi PKK’ya sızıntısının önünü açan PKK’lı ve MİT’çi Fethullahçı abilerinin kimler olduğunu tek tek dökecekti ortaya. Bu durumda tabii en büyük zararı PKK görecekti. Çünkü vaktinde “Yeşil Ergenekon” şeklinde tanımladıkları FETÖ’yle derin bağlarının ortaya çıkması PKK’ya inanan taraflarda büyük hayal kırıklığına sebep olacaktı. İşte tam da bu yüzden ister istemez soruyorum: Ömer Güney hasta olduğu için mi öldü yoksa çok şey biliyor diye öldürüldü mü? Ya da “öldü” süsü verilip yeni bir yüz ve kimlikle hayata mı döndürüldü?