Frankfurter Allgemeine Zeitung, yılbaşı gecesi Münih'teki terör saldırısı uyarılarına ilişkin bir yoruma yer veriyor:
“Almanya'da ciddi terör saldırısı tehlikesi, Paris'teki saldırılar öncesinde de vardı. Ülkemiz, cihatçıların yok etmek istediği özgür dünyanın parlayan bir tabelası gibi ve uzun zamandır onlara karşı mücadeleye dahil. Önce Afganistan'da, bugün Irak ve Suriye'de. Tehlikenin bir yıl öncesine kıyasla daha büyük olmasının pek çok nedeni var. Ancak en önemlisi, Avrupa'nın kapıları önünde büyük bir terör hâkimiyet bölgesinin varlığı. IŞİD'in yok edilmesi Almanya'da da güvenlik durumunun iyileştirilmesinin ilk ve en önemli koşuludur.“
Berliner Zeitung'un aynı konuya ilişkin yorumu şöyle:
“Sorunlar ne kadar önemli hale gelirse, cevaplar da o kadar millileşir. Riskler ne kadar büyürse, küresel ya da en azından Avrupa çapında verilecek yanıtlar da o kadar önem kazanır. Ama gördüğümüz, tamamen farklı bir eğilim. Avrupa uzlaşmasının çekirdeğindeki ülkeler dahil olmak üzere AB'de giderek daha fazla ülkede insanlar tek çıkış yolunu milliyetçi köşeye çekilmekte görüyor. Örneğin Hollanda'daki gelişmeler... Güzelce boyanmış, allanıp pullanmış bir geçmişe yaslanarak küresel risk toplumundan kaçabileceklerine inanıyorlar. Riske 'hodri meydan' diyemiyorlar. Ve bu gururlarına dokunmuyor.”
Süddeutsche Zeitung ise Polonya'da milliyetçi muhafazakar hükümetin, özgürlükleri kısıtlamakla eleştirilen reform planlarını konu alıyor:
“Polonya otoriter bir devlete dönüşme yolunda. İktidarın suistimal edilmesine karşı harekete geçmek AB'nin görevidir. Polonya gerçekten de AB kurallarını ihlal edecek olursa, Birlik tepki vermek zorundadır. Örneğin Varşova'nın AB Konseyi'ndeki oy hakkını askıya alarak. İşin o raddeye gelmesine gerek yok. Ama sonuçta inandırıcı bir tehditte bulunulması gerekiyor. Açıkça görülüyor ki Polonya hükümeti, sığınmacı krizinde Polonya'ya ihtiyacı olduğu düşüncesiyle AB'nin fazla tepki vermeyeceğine güveniyor. Kaldı ki, AB Türkiye'ye karşı tutumunda inandırıcılığını zaten kaybetmiş durumda. Şimdi bunun acısı çıkıyor. AB buna rağmen Polonya vakasında harekete geçmek zorunda. Çünkü Avrupa'nın kaybetme lüksü olmayan bir şey varsa, o da kimliğidir.”
Volksstimme Magdeburg gazetesinin yorumunda ise Avrupa'nın mevcut durumu irdeleniyor. 'Avrupa' kelimesinin kökenine inen yorumda, günümüzde Birlik'in sığınmacılar, ortak değerler ve dayanışma gibi konulardaki eksikliklerine gönderme yapılıyor:
“Sevgili Avrupa... Aslında seni seviyoruz. Öylesine güzel ve dişisin ki! Sana adını veren kral kızı Avrupa, İlk Çağ'da bize geldi ve şimdiye dek o baştan çıkarıcı kadın olarak kaldı. Gerçi Avrupa Birliği olarak son yıllarda biraz irileştin. Ama saçtığın ışık hala büyüleyici. Muhtemelen başka yerlerde, kendi evinde olduğundan daha da çekicisin. Avrupa, söyle bana! Kalacak mısın, yoksa bizi yine terk mi edeceksin? Aslında bir zamanlar Fenikeli kralın kızı olarak seni Yakın Doğu'dan bize Zeus'un getirdiği söyleniyor. Bugün olsa senin için bir ‘yabancı', bir ‘göçmen' derlerdi. Avrupa, sen aslında eşitlik, birlik, hukuk, özgürlük ve dayanışmanın güzel bir örneğisin. Avrupa, senin düşüncen bizim geleceğimiz!