T24 - Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, yaptığı her açıklamaa Başbakan Erdoğan'a yüklenir oldu. Ancak Şener'in bu çıkışlarına Erdoğan'ın sessiz kalışı merak konusu oldu.
Genel Başkan Şener kendisinin bakanlığı bırakma nedeninin cevabının Wikileaks'da olduğunu söylediğinde dahi, Erdoğan'dan bir cevap gelmedi.
Vatan gazetesi yazarı Güngör Mengi'nin bugün (15 Aralık 2010) yayımlanan yazısı şöyle:
Yeniden demokrasi
Başbakan ile CHP liderini karşı karşıya getiren yolsuzluk tartışması zaman kaybıdır.
İki lider birbirlerine ağızlarına geleni söylemişlerdir ama bu, Kayseri Belediyesi’nde cereyan ettiği öne sürülen yolsuzluk hakkında net bir bilgiye sahip olmamızı sağlamamıştır.
Çünkü olay “Da Vinci Şifresi”ni aratmayacak karmaşıklıkta bir hikâyedir.
Burada sorulması gereken soru belki şu olmalı:
Sekiz yıldır korkunç bir yağmanın doyumsuz bir azgınlıkla sürdüğünü anlatmak için meclis kürsüsüne çıkan ana muhalefet partisi lideri, iddiasına kanıt olarak bula bula bir belediye işçisinin işlediği dolandırıcılık suçunu mu buldu?
Pazartesi günkü bütçe görüşmelerinin medyaya olan yansımaları, Kemal Kılıçdaroğlu’nun pek de doğru bir seçim yapmamış olduğunu düşündürüyor.
Asıl tartışılmaya muhtaç soru şu:
İktidarın yolsuzluklarını temel alan bir muhalefet stratejisinin bugünün Türkiyesi’nde iş yapma şansı var mı?
Şener ne biliyor?
Yolsuzluk iddialarının en ağırlarını Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener dile getiriyor. Birinci dönem AKP hükümetlerinde Başbakan Yardımcısı olduğu için, yani olayların tam ortasında yaşadığı için yaptığı tespitler güven duyulmayı hak ediyor.
Üstelik WikiLeaks belgeleri onun erdemli tercihini “yolsuzluklar istifa ettirdi” diye resmi kayıtlara geçirmiştir.
Başbakan ve AKP sözcüleri, yolsuzluk iddialarına karşı çok saldırgan bir savunma taktiği izliyorlar. Ama suçlayan Abdüllatif Şener olduğu zaman süt dökmüş kediye dönüyorlar. Kimsenin çıtı çıkmıyor. Niye?
Bu soruyu dün Abdüllatif Şener’in kendisine sordum.
“Belki beni kızdırmak istemiyorlardır” cevabını verdi.
Şener, WikiLeaks belgelerinin diplomatik dedikodu diye hafife alınamayacağını, doğru dürüst bir hukuk devletinde savcıların tezkere yazıp Meclis’e göndermelerini gerektirecek önemde ihbarlar olduğunu söyledi.
İktidarın özelleştirmelerle ilgili suçları ortadan kaldıran örtülü af düzenlemeleri yaptığını öne sürdü.
“İktidar zenginlerinin varlıkları yasallaştığı ve servetleri açığa çıktığı zaman TÜSİAD üyeleri onların yanında orta sınıfa dönecektir. Bu servetler ortaya çıkmadı. Orada burada saklanan var. Başka ülkelerde yatırımlar var” dedi.
Aklı durmuş toplum
Bir siyasetçi hoş tutulması karşılığında sahip olduğu değerli bilgileri kendine saklama hakkına sahip midir?
Elbette böyle bir hak savunulamaz.
O zaman AKP’nin Şener’i kızdırmamak suretiyle muhatap olmaktan kurtulduğu ne gibi suç isnatları var?
Abdüllatif Şener bu soruya net bir cevap vermedi ama önemsediğini söylediği bir tespit yaptı:
“Dünyanın en gürültülü bombasını patlatsanız Türkiye’de duyulmaz!”
Bu tespitte çok yazık ki büyük gerçeklik payı var.
Demokrasinin hayati uzuvları sivil toplum kuruluşları, sendikalar, odalar, vakıflar, üniversiteler susmuş, yani toplumun aklı durmuş vaziyettedir.
İletişim kanalları da tıkanmıştır.
Medyanın yarısı doğrudan iktidar kontrolünde, öteki yarısı korku ikliminde kendi kendini sansür etmektedir.
Başta CHP tüm muhalefet ve işlevlerinden uzaklaşmış olan sivil toplum unsurları, sil baştan bir demokrasi inşa etmeyi göze almanın yaratıcılığını ve fedakârlığını göstermek zorundalar.
Başka çare yok gibi!