Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak "Tasfiye mekanizması 2010 sonrasında acımasız bir şekilde işlerken, her yıl YAŞ’ta belli sayıda kurmay albay bu engellemelere takılmadan amirallik rütbesine terfi etmiştir. Dün 2010-2015 yılları YAŞ kararlarını 15 Temmuz darbe girişimi çerçevesinde tutuklu ya da firari durumda olan amirallerin listesi üzerinden incelediğimde aslında 2010 yazında vardığım sonucun teyidini de almış oldum. Geçen 6 yıl içinde YAŞ’ta kurmay albaylıktan amiralliğe terfi edenlerin yarısı darbeci" dedi.
Sedat Ergin'in "O albaylar gitti darbeciler geldi" başlığıyla yayımlanan (23 Temmuz 2016) yazısının ilgili bölümü şöyle:
15 Temmuz darbe girişimi bir gerçeği ortaya çıkardı. Dönemlerinde kendi devrelerinin ilk sıralarında olan, master yapmış, yurtdışında bulunmuş, amirallik bekleyen denizci kurmay albayların Balyoz ve Askeri Casusluk gibi kurmaca davalarla önlerinin kesilmesi, 15 Temmuz darbe girişiminde yer alan amirallerin önünü açmış.
2010 yazının önemli bir bölümünü birinci Balyoz iddianamesini ve eklerini inceleyerek geçirdim. İlk etapta kesintisiz 30 kadar yazı yazdım. Balyoz davası her ne kadar Birinci Ordu Komutanlığı bünyesinde yapılan bir plan seminerini, yani karacıların bir faaliyetini konu alıyor görünse de, 194 sanık arasında çok sayıda denizci subayın olması garibime gitmişti.
Daha ilginci, sanıklar arasında 22 amiralin yanı sıra yine Deniz Kuvvetleri’nden çok sayıda kurmay albayın bulunmasıydı. Bunların önemli bir bölümü amiralliğe terfi sırası gelmiş ya da gelmekte olan subaylardı. Ek klasörlerde bu kurmay subayların personel dosyalarını incelediğimde şu gerçekle karşılaştım: Denizci sanıkların çoğu kendi devrelerinin ilk sıralarında olan, master yapmış, yurtdışında bulunmuş, bazıları kendi devrelerinin de önüne geçmiş parlak subaylardı.
Kanıtladılar ama ikna edemediler
Bu subaylar Balyoz darbe planında görev almakla suçlanıyorlardı. Bir bölümü, darbede görevlendirilmeyi kabul ettikleri ileri sürülen tarihlerde yurtdışında olduklarını kanıtladıkları halde savcıları ikna edememişlerdi. Daha önemlisi, aleyhlerindeki delillerin sahteliğini matematik kesinlik içinde kanıtladıkları halde savcılar, sonra hakimler ve daha sonra Yargıtay bu gerçekleri hiçbir şekilde dikkate almadı.
2010 yazı sonunda “Bu dava Kara Kuvvetleri’nden çok Deniz Kuvvetleri’ni hedef alıyor” kanaatine varmıştım. Bu kadar parlak subayın sahteliği tartışma götürmeyen düzmece delillerle ‘biçilmesi’ çok büyük bir hukuksuzluktu, açıkça zulümdü.
Bir iradenin Deniz Kuvvetleri’nin iyi yetişmiş nitelikli kadrolarının büyük bir bölümünü hedef aldığı, onları ortadan kaldırmak istediği açıktı. Bu subayların fezlekelerini hazırlayan polisler, iddianamelerini yazan savcılar, yargılamalarını yapan yargıçlar, temyiz aşamasında itirazları reddeden Yargıtay üyelerinin hepsi de bugün cemaat soruşturmaları çerçevesinde ya yargılanıyorlar ya da soruşturma aşamasında şüpheli durumdalar. Aralarında firari olanlar da var.
Biz şimdi meselenin bir başka tarafına bakalım. 2010 yazındaki Balyoz iddianamesinin çok sayıda denizci kurmay albayı sanık haline getirmesi, her yıl ağustos ayının başında yapılan Yüksek Askeri Şûra toplantısında Deniz Kuvvetleri’nde terfi sisteminin işlemesine engel bir durum yaratmadı. 2010 YAŞ’ında 7 kurmay albay tuğamiralliğe terfi etti. Ama burada bir haksız rekabet ortamı söz konusuydu. Çünkü o yılki YAŞ’ta amiralliğe yükselme sırası gelmiş olan çok sayıda kurmay albay sanık durumuna düşürülmüş, dolayısıyla şurada değerlendirmeden çıkarılmıştı.
Eksik rekabet koşulları işledi
Onlar aradan çekilince eksik rekabet koşulları işledi ve kaçınılmaz olarak Balyoz’dan etkilenmeyenlerin önü açılmış oldu. Şimdi kritik soruya geliyoruz. Peki 2010 yılında Balyoz’da tuğamiralliğe birinci sırada terfi eden “önü açılmış” amiralin bugün nerede olduğu hakkında bir tahmin yapabilir misiniz?
Söyleyelim: Tuğamiral Ömer Faruk Harmancık. Kendisi, İstanbul’daki Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Kurmay Başkanı olarak geçen hafta gerçekleştirilen darbe girişiminin Deniz Kuvvetleri cephesindeki önde gelen aktörlerinden biri olarak tutuklanmıştır. Nerede mi tutuklanmıştır? Darbe girişiminin Ankara’daki ana merkezi Akıncılar Hava Üssü’nde.
Balyoz süreci daha sonra iki ek iddianameyle genişlemiş, önce sanık daha sonra hükümlü durumuna düşürülerek önleri kesilen, çoğu TSK’dan atılan, ayrılmak zorunda bırakılan denizci kurmay albayların sayısı 90’a yaklaşmıştır. Buna daha sonra İstanbul ve İzmir’de açılan casusluk ve diğer davalar üzerinden devre dışı bırakılan, önleri kesilen 50 dolayında deniz kurmay albayı ekleyebilirsiniz.
"Sanık"lar YAŞ'ta tasfiye edilince
Bu tasfiye mekanizması 2010 sonrasında acımasız bir şekilde işlerken, her yıl YAŞ’ta belli sayıda kurmay albay bu engellemelere takılmadan amirallik rütbesine terfi etmiştir. Dün 2010-2015 yılları YAŞ kararlarını 15 Temmuz darbe girişimi çerçevesinde tutuklu ya da firari durumda olan amirallerin listesi üzerinden incelediğimde aslında 2010 yazında vardığım sonucun teyidini de almış oldum.
Bakın geçen 6 yıl içinde YAŞ’ta kurmay albaylıktan amiralliğe terfi eden denizci subayların darbe girişimi içindeki rolleri nasıl seyrediyor:
Terfi edenlerin yarısı darbeci
2010 YAŞ: (Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Uğur Yiğit). YAŞ’ta amiralliğe terfi eden 8 kurmay albaydan biri olan (Harmancık) geride bıraktığımız hafta tutuklandı. (1/8)
2011 YAŞ: (Genelkurmay Başkanı Necdet Özel/Deniz Kuvvetleri Komutanı Murat Bilgel) Bu şûrada tuğamiralliğe terfi eden 7 kurmay albaydan 2’si darbe girişimine katıldıkları için geçen hafta tutuklandı, 2’si ise firari. Daha ilginci bu devrede terfi eden iki tuğamiral (Aydın Şirin ve Nihat Doğan) kalkışma sırasında darbeciler tarafından tutuklandı ve daha sonra kurtarıldılar. (4/7)
2012 YAŞ: (Özel/Bilgel) Bu şûrada tuğamiralliğe 8 kurmay albay terfi etti. Darbe sonrası bu devreden 3’ü tutuklu, 1’i firari. (4/8)
2013 YAŞ: (Özel/Bilgel) Bu şûranın cemaat açısından bir rekor yılı olarak geçtiği anlaşılıyor. Çünkü albaylıktan tuğamiralliğe terfi eden 8 kurmay subaydan 7’si bugün darbe girişimiyle ilişkili olmakla suçlanıyor; 6’sı tutuklu, 1’i firari. (7/8) Önemli bir nokta, bu şûrada tuğamirallikten tümamiralliğe terfi ettirilen Hakan Üstem de darbe girişiminden sonra tutuklandı.
2014 YAŞ: (Özel/Bülent Bostanoğlu): Bu şûrada terfi eden 8 tuğamiralden 2’si darbe girişimine katıldığı gerekçesiyle tutuklu. Ayrıca bir diğer tutuklu Ömer Faruk Harmancık’ın görev süresi uzatıldı.
2015 YAŞ: (Özel/Bostanoğlu): Cemaat açısından bir başka verimli yıl. Bu yıl tuğamiralliğe terfi eden 7 denizciden 5’i darbeye katılmakla suçlanıyor. Ayrıca halen ABD’de firari durumda olan Mustafa Zeki Uğurlu da tümamiralliğe terfi ettirilmiş bu YAŞ’ta. Uğurlu 2011 YAŞ’ında tuğamiral olmuştu. O yıl yükselen diğer 3 tuğamiral de geçen yılki şûrada uzatma almış. Yani bir şekilde sistem içinde tutulmuşlar.
Bugün Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda 51’i muharip 7’si diğer alanlarda olmak üzere toplam 58 amiral kadrosu var. Darbe girişimine katıldığı için tutuklu ya da firari olan amirallerin sayısı ise 24. Bu durumda cemaatin darbe öncesi dönemde Deniz Kuvvetleri’nin amiral kadrolarının yaklaşık yarısına hâkim olduğunu söylemek mümkün. Önümüzdeki günlerde bu sayı artar mı, bilemiyoruz.
Balyoz'a darbe diyenler
15 Temmuz'a 'destek' çıkmış
Sonuçta, Balyoz ve diğer kurmaca davaların işlerin bu noktaya gelmesinde çok önemli bir işlev gördüğünü söylemek mümkün. Çok açık görülüyor ki, bu davalarla 150 dolayında denizci kurmay subayın önü kesilirken, darbeci generallerin de önünün açılmış. Bu dönem içinde muvazzaf amirallerin yaklaşık yarısı yine bu davalarla tasfiye edilerek yukarı kademelerin boşaltıldığını da hatırlatmalıyız.
Burada çok düşündürücü bir nokta daha var. Cemaatin 17-25 Aralık sonrası dönemde hükümetle açık bir çatışma hali içinde olmasına karşılık, Deniz Kuvvetleri’ndeki kazanımlarını bu durumdan hiç etkilenmeden ilerlettiği ortaya çıkıyor.
Balyoz davası başladığında o dönemde cemaat ve Türkiye’deki kanaat önderlerinin bir bölümü tarafından kesinlik içinde bir darbe davası olarak takdim edilmiş, bu davadaki usulsüzlüklere, delillerin sahteliğine dikkat çeken gazeteciler, yazarlar bu kesimler tarafından “darbeci” olmakla yaftalanmıştı.
Bugün geldiğimiz noktada Balyoz ve onu izleyen kurmaca davaların aslında darbe girişiminin önünü açmış olduğunu bizzat tecrübeyle öğrenmiş bulunuyoruz. O dönemde dosyalara bakmadan peşin hükümle Balyoz davasını destekleyenlerin aslında neyi desteklemiş oldukları hususunda hükmü tarihe bırakmak en doğrusu.