Politika

Seçmen gönderdi, kürsüye çıkamıyorlar: Grubu olmayan vekiller TBMM'de nasıl konuşamadıklarını anlatıyor

7 milletvekili T24'e konuştu

29 Aralık 2020 16:34

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne 2017 Referandumu ile birlikte geçilmesinin ardından TBMM’nin işlevselliğine ilişkin tartışmalar, bağımsız ya da parti grubu olmayan milletvekillerinin söz haklarını yeterince kullanamadığı eleştirilerini gölgede bıraksa da, 8’i bağımsız, 9’u grubu olmayan partili olmak üzere toplam 17 milletvekili söz haklarının ya içtüzük gereği ya da fiili olarak engellendiğini söylüyor. 17 milletvekili Meclis aritmetiğinin yüzde 3’üne tekabül ediyor.

TBMM İçtüzüğü madde 72’ye göre herhangi bir konu hakkında parti gruplarına 20 dakika süre ve şahısları adına da iki milletvekiline konuşma hakkı veriliyor. 60. maddeye göre adını önceden kaydettirmeyen milletvekilleri Genel Kurul’da konuşamıyor. 61. maddeye göre de söz talebi kayıtları istem sırasına göre kaydediliyor. 

Grubu olmayan milletvekilleri engelleri aşmak için çeşitli yöntemler geliştiriyor. Örneğin; grubu olan parti milletvekillerinin kendi konuşma haklarından feragat etmesi durumunda kürsüden konuşabiliyor ya da bu milletvekilleri Meclis’te sık sık basın toplantısı yaparak kamuoyuna seslenebilme imkanı yakalıyor.

Erkan Baş (TİP), Ahmet Şık (Bağımsız), Mehmet Fatih Şeker (Bağımsız) , Mustafa Yeneroğlu (DEVA Partisi), Yılmaz Öztürk (Yenilik Partisi ),  Abdülkadir Karaduman (Saadet Partisi) T24’ün konuyla ilgili sorularını yanıtladılar.

AKP’den istifa eden, daha sonra DEVA Partisi’ne geçen Mustafa Yeneroğlu TBMM İçtüzüğü’ne atıf yaparak Meclis Genel Kurulu’nda söz hakkı elde edemediklerini söylüyor. Yeneroğlu fiili olarak söz haklarını nasıl kullanamadıklarına ilişkin şu örneği veriyor: “ AK Parti Meclis çoğunluğu ile yasa tekliflerinin temel kanun olarak görüşülmesini sağlıyor. Temel Kanunun görüşülmesi usulünde, tek tek maddeler değil bölümler görüşülüyor ve milletvekillerinin konuşma hakkı en baştan kısıtlanıyor."

İyi Parti’den istifa eden Mehmet Fatih Şeker ise “Eksiğimiz Meclis’teki vekiller değil, işlevsiz durumdaki Meclis’in kendisidir. İhtiyacımız olan şey karikatürü  değil, fotoğrafın kendisidir” görüşünde.

CHP’den ayrılan, eski Musul Başkonsolosu, Yenilik Partisi Genel Başkanı Öztürk Yılmaz’a göre ise "Meclis tiyatroya dönüşmüş durumda." Bu nedenle söz hakkını sık sık basın toplantısı yaparak kullanıyor. 

HDP’den ayrılan Bağımsız Milletvekili Ahmet Şık ise kürsü hakkı kadar kürsü dokunulmazlığının ikaz ya da cezalarla engellendiğine dikkati çekiyor.

Saadet Partisi’nden ayrılan Bağımsız Milletvekili Cihangir İslam da “KHK'lıların sorunlarını, çıplak aramayı, EYT'lilerin sorunlarını, Harp Okulu Öğrencilerinin dramını, işsizliği, hayat pahalılığını neden Meclis kürsüsünde dile getirmediğimi soruyorlar. Durumumun zorluğunu düşünebiliyor musunuz?” diyor.

Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdülkadir Karaduman ise farklı bir öneri de bulunuyor. Bağımsızların da bir grup olabilmesi gerektiğini ifade ediyor.  

TİP Genel Başkanı Erkan Baş da TBMM TV yönetmeliğine atıf yaparak “yayın akışı uygun olduğu durumda Genel Başkan konuşmalarının canlı yayınlanabileceğini yazıyor ama 2 yıldır hiç uygun olmadı!” sözleriyle durumu tarif ediyor.

İşte Meclis’te grubu olmayan milletvekillerinin yaşadıkları…

 DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu “Parti grubu olmayan milletvekilleri TBMM İç Tüzüğü ve bu tüzüğün teamüle dönüşen Meclis uygulaması nedeniyle Meclis Genel Kurulu’nda söz hakkı elde edememektedir” diyor.

 

“Grubu olmayan milletvekiline söz hakkını kullanma ihtimali 100’de 1”

Uygulamada parti grupları otomatik olarak söz hakkına zaten sahipler. Fakat buna ek olarak parti gruplarının Meclis Başkanlığı tarafından görevlendirilmiş memurları vardır. Parti grupları kendi içlerinde dilekçeleri toplamak suretiyle kendi şahsı adına konuşma haklarını da yine parti grubu operasyonu çerçevesinde yürütmektedir. Böylece örneğin AK Parti, CHP, MHP, İYİ Parti, HDP onlarca ve yüzlerce söz talepli dilekçe ile başvurarak söz talep etmektedirler. Diyelim ki bir kanun teklifinde 30 tane madde varsa; tümü üzerine ve maddeleri üzerine söz talepleri alınır. Parti grupları üyeleri adına ve grubu olmayan milletvekilleri kendi adlarına söz talep etmişlerse yasa teklifinin tümü üzerine şahsı adına 2 kişinin konuşma hakkı varken burada söz talep eden ortalama 200 dilekçe olmaktadır. Grubu olmayan milletvekiline söz çıkma ihtimali 100’de 1 oluyor. Bu durum tek tek maddelerde de tekrarlanıyor.

“AK Parti yasa tekliflerinin tek tek görüşülmesini engelliyor”

Yasa teklifi normalde madde madde görüşülür ve her bir madde için en azından kuraya girme imkanımız oluyor. Fakat, AK Parti grubu yasa tekliflerinin temel kanun olarak görüşülmesi önerisi getiriyor ve Meclis çoğunluklarıyla yasa teklifleri temel kanun olarak görüşülüyor. Temel Kanunun görüşülmesi usulünde, tek tek maddeler değil bölümler görüşülüyor ve milletvekillerinin konuşma hakkı en baştan kısıtlanıyor. Ayrıca, temel kanunun bölümleri üzerinde söz talep etme imkanı genel kurulda öneri kabul edildikten hemen sonra dilekçeyi sunmakla mümkün olabiliyor. AK Parti’nin hangi gün nasıl bir grup önerisinde bulunacağını takip etmemiz de mümkün olmuyor. Bu sebeplerle açık konuşmak gerekirse; grubu olmayan milletvekilleri olarak içtüzük uyarınca şahsımız adına söz hakkı almamız fiiliyatta mümkün olmamaktadır.

“Basın toplantılarıyla fiili engeller aşılmaya çalışılıyor”

Tüm bu uygulamalar ise Anayasa’ya aykırıdır. Demokratik devlet ilkesine aykırı bir şekilde Meclis faaliyetleri yürütülmektedir.

Grubu olmayan bir milletvekili olarak gündemdeki konular hakkındaki görüşlerimi Meclis’te basın toplantısı düzenleyerek, DEVA Partisi ve kişisel web sitemde yazılı basın açıklamaları yayınlayarak, televizyon ve web sitelerinin çağrıları üzerine yazılı ve görsel röportajlar vererek ve tweet atarak kamuoyuna aktarıyorum.

Fakat malumunuz üzere; sosyal medya siteleri hakkında devam eden bir süreç var. %90’a kadar varabilecek internet bant daraltmaları gerçekleşirse muhalefet olarak sesimizi duyurabileceğimiz etkili bir mecra bulmakta oldukça zorlanacağız.

“Grubu olan partilerden rica ederek söz hakkı sistemi değişmeli”

Grubu olan partilerin İçtüzük uyarınca otomatik olarak tanınan söz hakları vardır. Bunun yanı sıra; parti grupları Meclis Başkanlığı tarafından kendilerine tahsis edilmiş olan memurları sayesinde Meclis iç işleyişini de sıkı bir şekilde takip edebilmektedir. Böylece kanun teklifi maddeleri üzerine parti grubunda bulunan milletvekilleri adına toplu olarak onlarca ve yüzlerce dilekçeyi tek seferde vererek söz talep etmektedirler. Temel kanun olarak görüşülmesi halinde de bölümler üzerine konuşma talepli dilekçeleri yine parti grubu organizasyonu çerçevesinde toplu olarak talep etmektedirler. Böylece parti grupları hem grup olarak söz hakkı almaktadırlar hem de İçtüzüğün şahıslara tanımış olduğu söz hakları kısmında da söz hakkı elde etmektedirler. Bu söz hakları elde edildikten sonra; parti grupları kendilerine düşen konuşma haklarını parti üyeleri arasında bölüştürmektedir. Bu çerçeve içerisinde grubu olan partiler, grubu olmayan milletvekillerine kendilerine düşen konuşma haklarından birini verebilmektedirler. Fakat bu durum tamamen şahsi ilişkiye bağlıdır. Grubu olmayan milletvekilinin diğer parti gruplarından rica etmek zorunda kalmadan söz hakkı elde edebileceği bir sistem oluşturulmalıdır.

“İçtüzük değişmeli”

İçtüzük; parti grupları çalışma sistemine göre düzenlenmiştir ve azınlık milletvekillerinin hakları öze dokunur şekilde kısıtlanmıştır. Komisyon ve genel kurul çalışmalarına grubu olmayan milletvekillerinin katılmaları neredeyse imkansız hale getirilmiştir. Tüm bu uygulamanın anti demokratik olduğu açıktır. Çoğunlukçu bir içtüzükten çoğulcu bir içtüzüğe geçilmelidir.

“Grubu olmayan vekillerine komisyonlara üyelik hakkı tanınmalı”

Bunun için yapılabilecek en temel değişiklikler şöyle ifade edilebilir: Grubu olmayan milletvekillerine de meclis ihtisas komisyonlarına üyelik hakkı tanınmalıdır. Genel Kurul'daki şahıs adına 2 adetle sınırlı olan söz haklarına grubu olmayan milletvekilleri için 3. bir söz hakkı eklenmelidir. Grubu olmayan milletvekillerinin kendi aralarında kuraya katılacakları ayrı bir söz hakkı hiç şüphesiz yasama çalışmalarını daha nitelikli kılacak ve demokrasi iddiasına daha uygun olacaktır..

 

 

 

İyi Partiden ayrılarak Bağımsız Milletvekili Fatih Mehmet Şeker, akademisyen kimliği ile aslında her yerin meydan olarak kullanabileceğini söylüyor. “Mesele konuşma hakkı almakta veya vermekte değil, üslûptan içeriğe kadar yapılan konuşmalardadır” diyor.

 

“Önemli olan ne konuştuğunuz”

Siyaset kör meydanı değil, gör meydanıdır. Bizim Yunus’la Karacaoğlan yüzyılların ötesinden bize seslenebildiklerine göre sözü olana her yer meydandır. Biz ne yapıyoruz: Haykırmak gerekirken söz orucu tutuyoruz, susmak hikmete dönüşürken bağırıyoruz. İktidar her şeye pembe, muhalefet de kara gözlüklerle bakar. Şayet durum buysa, hakikati hakikat olduğu için sevenlere duyulan ihtiyaç, tartışmaya ihtiyaç bırakmayacak derecede ortadadır. O hâlde siyaset sahnesi; bulunduğu yerin rengini alanlarla şartlara göre hoş buldukları renge bürünenlerden ibaret olmamalıdır. Mesele konuşma hakkı almakta veya vermekte değil, üslûptan içeriğe kadar yapılan konuşmalardadır. Kelamından olur malum kişinin mertebesi ve miktarı sözü bir gerçektir. Görüş ve düşüncelerimiz içinde Türkiye’yi taşıyabildiği ölçüde bir kıymete sahiptir. Bu demektir ki içtüzükten evvel başka şeyleri formatlamak gerekiyor. Temel taşı temelde, köşe taşı köşede gerek. Sohbet meclisinde söz başka, Millet Meclisi’nde başkadır. Kahvehanede ötebilecek düdüğü Meclis’te öttürmeye uğraşmak vebaldir. Memleketin meselelerine el koymak gerekirken su koyuvermek, hayır’ı  'evet'  edasıyla söylemek siyaset değildir. Siyaset piyonlarla değil delillerle oynanan bir çeşit satrançtır. Bu ülke satranç adı altında tavla oynamayı kaldırmaz. Vekâletsiz millet, meclissiz devlet serzenişi gökyüzüne kadar yükseldiğine göre sözü uzatmanın bir mânâsı yoktur. Kafa kopmuş boyun eğmem diyoruz. Una kül katılırken seyretmişiz, en iyi hamuru biz mayalarız diyoruz. Eksiğimiz Meclis’teki vekiller değil, işlevsiz durumdaki Meclis’in kendisidir. İhtiyacımız olan şey karikatür değil, fotoğrafın kendisidir.

 

Yenilik Partisi Genel Başkanı Öztürk Yılmaz’a göre de “Meclis tiyatroya dönüştüğü için basın toplantısı yapmak daha işlevsel.”

 

“Meclis tiyatroya dönüşmüş”

Meclis eski Meclis değil. Artık Meclis’te konuşmalar bir tiyatroya dönüşmüş durumda. Zaten genel yasa tekliflerinin kılına dokunamıyorsunuz. Sadece seçmene bir mesaj olsun diye millet vekilleri kalıyor orada konuşmalar yapıyor. Meclis’te ikinci dönemim, en çok basın toplantısı yapan insanım. Grubun olmayınca Meclis’te söz almakta tabii ki zorlanıyorsun. Olunca da birer ya da ikişer dakika göstermelik söz veriliyor. İnşallah biz de yakında grubumuzu oluşturacağız, teşkilatlarımız bitmek üzere. TBMM basın kürsüsünü en çok kullanan ve her konuda düşüncelerimi açıklayan bir insanım, kaldı ki meydanlardayım. Yüzbinlerce insan izleyebiliyor yaptığım etkinlikleri, diğer yandan televizyonlara çıkıyorum, çıkabildiğim televizyonlara. Bazı millet vekilleri bir ya da iki dakikalık konuşmalarla seçmene selam gönderebilecek imkân arıyorlar. Benim zaten ona ihtiyacım yok, sürekli arazideyim sürekli halkın içindeyim sürekli milletle birlikteyiz.

 

HDP’den ayrılan Bağımsız Milletvekili Ahmet Şık ise kürsü hakkı kadar kürsüde yapılan konuşmanın daha sonra ikaz ya da cezaya dönüşmesinin de söz hakkının ihlali olduğunu söylüyor.

 

 

“Çoğulcu değil çoğunlukçu anlayış”

TBMM İçtüzüğü’nün kürsünün kullanımını ya da konuşma haklarını düzenleyen kısımlarının parlamentonun çoğulculuğa değil çoğunluk olmaya dayalı anlayışından pek farkı yok. Yasa ve düzenlemelerin yürürlüğe girmesinde vekilleri parmak hesabından oluşan bir yığın olarak gören anlayış Meclis kürsüsünün kullanımında da söz konusu. Söz hakkınızın olabilmesi için öncelikle grup yeter sayısı olan en az 20 milletvekiline sahip bir partiye mensup olmanız gerekliliği bulunuyor. Bu hüküm, grubu bulunmayan parti mensubu milletvekilleri ya da bağımsız milletvekilleri için tek başına nihai bir engeldir. Bu bakımdan sorumuz kürsü ile ilgili olduğu taktirde, bu 20 kişilik bir grup olma şartı tek başına bu aşamada çözümsüz görünen bir kilit noktasıdır diyebiliriz. Bu noktadan itibaren, grup olarak temsil edilen partiler karşısında talepkâr olmanız gereken bir denklem içinde buluyorsunuz kendinizi. Bu engelin aşıldığı durumlarda da fiili olarak kürsüde görünebilir, sesi duyulmayanın sesi olmaya çalışırsınız.

“Kürsü engeli kadar ceza ya da ikaz engeli var”

Aslında “kürsü engeli” dediğimiz zaman bunu birkaç boyutu ile izah etmek de gerekiyor. “Dokunulmazlık” olarak kestirmeden bahsedip geçtiğimiz şeyin aslında iki hali söz konusu. Yasama dokunulmazlığı ve kürsü dokunulmazlığı. Kürsü dokunulmazlığı, vekillerin kürsüden söyledikleri sözlerden ötürü yargılanması/suçlanması karşısında bir zırhtır. Kürsünün nasıl bir mahiyet olduğunu akılda tutarak buradaki söz hakkına bakmak daha tamamlayıcı olacaktır bu nedenle. Ancak “kürsü engeli” dediğimiz anda, kürsü dokunulmazlığının da artık işler tarafı olmadığını hatırlatmak lazım. Yani diğer bir deyişle: bizler için kürsüde görünmek bir zorluk evet ama kürsüde bizlere verilen 3, 5 ya da 10 dakika boyunca kürsüde kalmaya devam edip konuşmayı tamamlamak ve benim özelimde genellikle kürsüden sonra ceza/ikaz almamak ise daha başka bir zorluk. Ki söz konusu cezanın verilip verilmeyeceği de yine parmak hesabına dayanıyor.

“HDP ya da CHP’li vekillerin feragatiyle söz hakkımı kullanabiliyorum”

Parlamento üyeleri yani milletvekilleri üç farkı başlık altında tasnif edilmiş durumda: Grubu bulunan siyasal parti mensupları, grubu bulunmayan siyasal parti mensupları ve bağımsızlar. Örneğin ben bağımsız milletvekilleri grubundayım ama mecliste grubu bulunmaksızın temsil edilen 7 parti var: Demokrat Parti, Türkiye İşçi Partisi, Büyük Birlik Partisi, Demokrasi ve Atılım Partisi, Demokratik Bölgeler Partisi, Saadet Partisi ve Yenilik Partisi. Bağımsız milletvekili sayısı ise 8. Toplamdaki bu 17 milletvekili kürsüde söz alma hakkına sahip gruplardan hangisi ile yakın ise, ancak o grupların listelerinden, konuşma haklarından gösterilmek suretiyle kürsüde söz kurabiliyoruz. Kürsü bakımından bu ancak parti grupları ile anlaşarak mümkün. Kendi adıma CHP ya da HDP’li arkadaşların paylarına düşen konuşma haklarından feragat etmesiyle, ki kendilerine buradan da teşekkür ederim, zaman zaman kürsüde söz kurma hakkını elde edebiliyoruz.

“Komisyon üyeliğim var ama alt komisyona katılamıyorum”

Fakat kürsü elbette imkanları (TV yayını, fotoğraf çekimi, tutanak kaydı ve doğrudan hitap) ve anlamı (Müzakere, müşavere, istişare, ifşa, politik inşa) bakımından her ne kadar TBMM bakımından kurucu olsa da tek değil. Milletvekilleri TBMM kurumsalı kadrajı içinde, basın toplantıları yolu ile de söz kurabiliyor. Fakat bunlar tamamen şahsi faaliyet olarak kalan türde organizasyonlar. Diğer bir olanak ise komisyon toplantılarına katılım. Her milletvekili, üyesi olsun olmasın, her komisyon toplantısını katılma hakkına sahip. Komisyon üyesi olan milletvekilleri öncelikli olacak şekilde burada kendilerine söz hakkı verilmesi komisyon başkanı yetkisinde ve bu konuşmalar da tutanak altında. Yapılan bir içtüzük değişikliğiyle Meclis’te grubu bulunmayan ya da bağımsızların da 3 ayrı komisyona birer üye ile katılmalarının önü açıldı. Daha önce Adalet Komisyonu’nda olan görevim HDP’den istifa etmemle birlikte sonlandıktan sonra İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nda görev aldım. Ama bu kez de alt komisyonlarda bulunmamın önünün kapalı olduğu ortaya çıktı. Komisyon üyesiyim ama alt komisyon faaliyetlerine resmi olarak katılamıyorum.

“12 partiden 5 parti Meclis’in asli unsuru”

Başta söylediğim gibi, parlamento çatısı altında sorunlu bir düzenleme olarak bir içtüzük söz konusu olabilir ama sorun bunun ötesinde politik bir meseledir. İçtüzükten başlamak gerekirse; 20 kişilik grup şartı tek başına en büyük engeldir, bugün Meclis’te toplam 12 parti var ancak bunlardan sadece 5’i Meclis’in asli unsuru durumunda. 8 bağımsız milletvekilinin durumu ise bundan tabii ki görece daha kötü bir yerde. Her şeyden önce bir kavram olarak meclis denilen şeye uygun olarak, milletvekillerinin milletvekilliklerinin yeterli olduğu bir kürsü hakkı düzenlemesi gerekiyor.

“Bir milletvekilinin söz talebi parti gruplarına soruluyor”

Kürsü siz-biz ve hatta bu anlamda Roland Barthes’ın o sözünde dediği “söyleme mecburiyeti” mekanizmasının doğrudan ilk adresi halinde. Kürsü bugün sizi izleyen grupların sizden duymak istediklerini söylemek zorunda olduğunuz bir yerden daha fazlası değil. Öyle ki mesela bütçe görüşmelerinde Erkan Baş’ın söz talebini Meclis Başkanı oya sundu. Meclis’in aritmetik çoğunluğunu elinde bulunduran iktidar ortakları AKP ve MHP’nin grupları aleyhte oy kullandığı için bir hak talebi reddedildi. Çünkü iktidarın beklentilerine uygun bir konuşma olmayacağı aşikardı.

 

Saadet Partisi’nden ayrılan bağımsız milletvekili Cihangir İslam da “Milletvekilleri seçildikleri bir dönem boyunca yemin etmek dışında bir tek konuşma yapamadan milletvekilliklerini tamamlayabilir” gerçeğini paylaşıyor.

 

 

“Meclis’te 17 milletvekili söz hakkını kullanamıyor”

Son zamanlarda çevremden de seçmenlerimizden de sorulara bazen de onların sitemine muhatap oluyorum. KHK'lıların sorunlarını, çıplak aramayı, EYT'lilerin sorunlarını, Harp Okulu Öğrencilerinin dramını, işsizliği, hayat pahalılığını, birçok kurumdaki geciken, bir türlü yapılmayan atamaları ve daha birçok konuyu neden Meclis kürsüsünde dile getirmediğimi soruyorlar. Durumumun zorluğunu düşünebiliyor musunuz?

Asıl üzerinde düşünmemiz gereken mesele şu: Bağımsız veya parlamentoda grubu olmayan (yani yirmiden az milletvekili olan siyasi parti mensubu) milletvekilleri seçildikleri bir dönem boyunca yemin etmek dışında bir tek konuşma yapamadan milletvekilliklerini tamamlayabilirler. Neden? Çünkü TBMM İçtüzüğümüz böyle. Şu anda TBMM'de 17 milletvekili bağımsız veya grubu olmayan statüsünde. Üç milletvekili daha olsa bir Meclis grubu kadar sayımız olacak ama söz hakkı yok.

“Kuraya girseniz de şansınız yok”

Bir kanunun geneli hakkında veya bölümleri hakkında şahıs adına söz alabiliriz ama başka talepler de olursa kuraya giriyorsunuz. Yani bunların da bir garantisi yok. Bazen bu konuşmalardan birine başvuruyorsunuz ama bir bakıyorsunuz, iktidar partisinden de 60-70 talep var. Böyle bir durumda şansınız ne kadar olabilir? Kısaca grubu olan siyasi partiler gibi görüşmelerin belli aşamalarında kayıt altında söz hakkımız yok.

“Genel Kurul çalışma günleri artırılmalı”

TBMM Genel Kurul'u kanun teklifleri, anlaşma ve sözleşme onayı gibi konular dışında da çalışabilmeli. Genel Kurulun çalışma günlerini artırarak, örneğin pazartesi ve cuma günleri de Genel Kurul'da ülke meselelerinin tartışıldığı oturumlar yapılabilir. Bakanlar davet edilerek hem onların icraatı dinlenir hem de soru-cevap oturumları yapılabilir. Mevcut halde bakanları sadece bütçe dönemlerinde görüyoruz. Daha dinamik bir meclis çalışması içtüzük değişikliği gerektiriyor ve iktidar koalisyonu partilerinin desteği gerekiyor.

“Serbest kürsü ya da serbest gündem uygulaması olmalı”

Bir iki istisna dışında konuşmalarımın tamamına yakını CHP Grup Başkan Vekillerinin ve CHP'li milletvekili arkadaşlarımın desteği ve feragatı sayesinde gerçekleşti. Kanun maddeleri hakkında verilen değişiklik önergelerine birlikte imza koyuyoruz ve konuşmacı olarak söz haklarını bana veriyorlar. Hepsine buradan ayrı ayrı teşekkür ediyorum ama bu hem kalıcı sabit bir çözüm olmuyor hem de onların feragatı gerekiyor.

Milletvekillerine yeterli kürsü hakkı olmaması nedeniyle bir kanun maddesi hakkındaki değişiklik önergesi konuşulurken bizler apayrı konuları dile getirmek zorunda kalıyoruz. Çünkü serbest kürsü veya serbest gündem gibi bir uygulama yok. Mevcut İçtüzük tamamen siyasi parti gruplarını dikkate alarak hazırlanmış. Bu olmakla birlikte "bağımsızlar grubu" kavramını ve milletvekillerini baz alan yeni bir içtüzüğe ihtiyacımız var.

 

Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdülkadir Karaduman da “1 dakikalık konuşma yapabilmek için kim parmaklarını hızlı kullanıyorsa o konuşma hakkını elde ediyor” sözleriyle tabloyu aktarıyor.

 

“Meclis Başkanvekilleri istemezse aslında biz konuşamayız”

Grubu olmadıktan sonra bir milletvekilinin partisinin olup olmaması fark etmiyor. Saadet Partisi milletvekili olarak yasama çalışmalarında grubu olmayan diğer vekiller gibi ben de içtüzüğe takılmaktayım.

Meclis'te söz alabilmek için bazı yöntemler var. Örneğin her oturum başlangıcında farklı siyasi partilerden 3 kişiye gündem dışı konular üzerinde 5’er dakika süreyle konuşma hakkı verilen bir uygulama var. Bunun için dilekçe yazacaksınız ve o oturumu yöneten başkan veya başkanvekili lütfederse size söz hakkı tanıyacak. Üstelik bu inisiyatif bile sınırlı, çünkü tek grubu olmayan siz değilsiniz ve grubu olan diğer vekiller de bu hakka başvurmaktadır.

Diyelim ki size bir defa söz verdi o zaman bir sonraki nöbetinde bu sefer istediğiniz zaman size geçenlerde söz verdik bu sefer başka bağımsız bir arkadaşa söz verelim demekte ki dediğim gibi tüm bunlar birer inisiyatif. Benim gündem dışı konuşmalarımın hepsi böyle olmuştur. Meclis Başkanvekilleri istemezse aslında biz konuşamayız.

Konuşmak için dilekçe kuyruğu…

Kanunlar konuşulurken en fazla üç kişiye verilen şahıslar adına söz hakkı da var. Bu haktan yararlanmak için ise kanun teklifinin matbaadan basılıp kanunlar ve kararlara geldiği an dilekçe vermeniz gerekiyor. Dilekçeniz ortalama 100-120 dilekçe arasında kuraya girecek ve oradan size söz hakkı düşecek bunun için danışmanlarınızın 3-4 saat beklemesi gerekiyor. Yani yirmi milletvekili hatta altmış milletvekili bir kanun teklifi sunuyor ve kendi kanun tekliflerine de şahıs hakkı alıyorlar, buradaki mesele muhalif vekillerin konuşmasına engel olmak.

Yine her oturumda 1 dakikalık konuşma hakkı var ve sadece 30 kişiye söz verilmektedir. Burada söz alabilmeniz oturduğunuz masanızdaki cihazı el çabukluğu ile kullanmanızdır. Yani kim parmaklarını daha hızlı kullanıyorsa o konuşma hakkını elde etmektedir. Üstelik burada da grubu olan milletvekilleri de konuşmaktadır. Bu konuşmalara özellikle cumhur ittifakı milletvekillerinin konuşmalarına dikkatlice bakınız, ya genel başkanlarını övüyorlar ya da vefat, geçmiş olsun gibi dileklerini iletiyorlar.

“Halkın gerçek taleplerine engel olunuyor”

Gerek 1 dakikalık konuşmalar,  gerek şahıs adına konuşmalar gerekse gündem dışı konuşmalarda özellikle iktidar bloğunun konuşmaları bizim gibi grubu olmayan vekillerin halkın gerçek taleplerini konuşmasına engel olmak ve kısmen de seçmen bölgesinin talepleri değil de parti içinde kendilerini gösterme çabasını gütmektedirler. Yani bir sonraki seçimlerde yerini koruma çalışması da denilebilir.

“Haklarımı kovalamaya çalışıyorum”

Meclis’te; her oturumda en fazla 3 kişiye söz verilen gündem dışı söz alma, TBMM’de basın toplantısı düzenleme, her oturumda en fazla 30 kişiye uygulanan 1 dakikalık yerinden söz alma, kanunlar görüşülürken en fazla üç kişiye verilen şahıs konuşmalarında söz alma haklarımız var. Bu hakları kullanmak grubu olmayan bir vekil için zor ve düşük ihtimallidir. Buna rağmen bu haklarımı kovalamaya ve en verimli şekilde kullanmaya çalışıyorum. Bunun dışında da sosyal medya da düşüncelerimi paylaşıyorum, basın ve yayın araçlarına demeçler veriyorum, esnaf, çiftçi, sivil toplum kuruluşları ziyaretleri yapmaktayım, düşüncelerimi ve halkın taleplerini Meclis’teki haklarımı kullanarak Meclis’te partilere, milletvekillerine ve gerek ziyaretle gerekse telefon görüşmeleri vasıtasıyla bakanlara açıklamaktayım.

“İktidar kanadı konuşma hakkımızı sabote ediyor”

Partilerin ittifakları var ve ittifak dışında da olsa ilişkilerin belirli düzeyde olduğu partiler ve kişiler var. Grubu olmayan vekillerin, grubu olan bir vekilden veya gruptan istemesiyle söz verilebiliyor ancak bu durumda problemli oluyor çünkü o konuşma da beş dakika ve iktidar kanadının “Meclis İçtüzüğü’ne göre bu vekilin konuşma hakkı yok, sayın başkan niçin böyle yapıyorsunuz” gibi sabote etmesiyle engellenmeye çalışılıyor. Biliyorsunuz en son bütçe görüşmelerinin ilk günlerinde bunu yaşadık.

“Cumhurbaşkanlığı sistemi değişmeli”

Meclis İçtüzüğü’nden ziyade mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin değiştirilmesi gerekmektedir. Bu sistem değiştirilmeden yapılacak Meclis İçtüzüğü'nün hiçbir anlamı yoktur. Bunu hem siyasilerin, hem medyanın hem de toplumun bilmesi ve ona göre çalışması gerekmektedir. Her şeyin tek bir adama bağlı olduğu bir sistemde ufak tefek değişiklikler sorunların kalıcı çözümü için yeterli olmayacaktır. Genel seçimlerin sadece hazineden mali yardım alan partilerin seçimi olduğu gibi bu tüzük de sadece grubu olan partilere yapılan bir tüzüktür. Aslında Meclis İçtüzüğü, grubu olmayan vekillere sizin sadece adınız vekil diyor. Bu, milletin temsil hakkının elinden alınmasıdır.

“Grubu olan vekiller kanun tekliflerini okumuyor bile”

Grubu olan partilerin vekilleri gelen kanun tekliflerini okumuyorlar bile, grup başkanvekili ne derse o oluyor, onlar da parti genel merkezlerine veya saraya bağlı çalışıyorlar. Böyle bir meclis milletin meclisi değil, elitlerin meclisidir. Böyle bir meclis milletin seçtiği vekillerin meclisi değil şirketlerin meclisidir.

Bütün milletvekillerinin eşit ve adil çalışabileceği bir içtüzüğe ihtiyaç var. Bu içtüzük, her seçim bölgesinden, partili veya bağımsız olarak meclise giren vekillerin millet adına yasama çalışmalarında bulunmasını sağlamalıdır. Bakınız şu anda Meclis’te grubu olan partili 584 milletvekili var, grubu olmayan partili ve bağımsız toplam 17 milletvekili var. Meclis’in yüzde 3’ne tekabül ediyor. Yani Meclis’in yüzde 3’ü yasama çalışmalarına yeterince aktif olamıyor. Bakınız bu 17 vekilden İstanbul’dan 6 vekil var, Konya, Ankara, Balıkesir, Adana, Hatay, Diyarbakır gibi büyük illerin grubu olmayan milletvekilleri var. Bunun çözülmesi gerekiyor.

“Bağımsızlar da bir grup olmalı”

Siyasi parti gruplarından ayrı olarak bağımsızlar da bir grup olmalıdır. Danışma kurullarında bağımsız grup da temsil edilmelidir. Bu bağımsız grup bir parti gibi fikir birliği grubu değil, yasama süreçlerinde aktif olmasını sağlayacak bir düzenleme olmalıdır.

Gündem dışı konuşmalar, şahıslar arasındaki konuşmalar gruplar arasında paylaşılıyor. Dolayısıyla gündem dışı söz almanın sayısının ve süresinin artırılması ve burada grubu olmayan vekillerin konuşması sağlanmalıdır, şahıs görüşmelerinde grubu olan partilere değil, grubu olmayan vekillere verilmelidir.

Bir dakikalık konuşma hakkında grubu olmayan vekillerin sıralamaya girmemesi ve muhakkak konuşma hakkı önceliği tanınması gerekmektedir.

Kanun görüşmeleri sırasında değişiklik önergesinde gruplara ayrıcalık tanınmalıdır, zaten parti grupları komisyonlarda ve sonra genel kurulda aktif bir şekilde söz almaktadır.

 

TİP Genel Başkanı Erkan Baş da “grubu olmayan partilerin üyeleri ile bağımsız milletvekilleri için çalışmalara katılmayı çok zorlaştırıyor bu doğru ama içtüzük esas olarak hiçbir milletvekilinin çalışmalara katılımını kolaylaştırmıyor” diyerek daha genel bir eleştiri yapıyor.

“Grubu olan partiyi temel alan bir içtüzük”

TBMM çalışmalarını belirleyen içtüzük defalarca değiştirilmesine rağmen esas olarak çoğunluk partisini ve bundan daha az olmak üzere de grubu bulunan partilere temel alan bir içtüzük. Özellikle ittifakların resmi olarak mümkün olmasından sonra oluşan şimdiki parlamentonun gerçekliği ile hiçbir ilgisi yok. Sözde “yeni sistem” ile seçilen milletvekilleri esas olarak eski içtüzük ile yönetilen bir Meclis’te çalışmaya zorlanıyor, çünkü AKP böyle istiyor. Daha doğrusu bu hali iktidarın işine geliyor.

“Milletvekillerinin hepsi yok sayılıyor”

Şunu da ifade edeyim, içtüzük, grubu olmayan partilerin üyeleri ile bağımsız milletvekilleri için çalışmalara katılmayı çok zorlaştırıyor bu doğru ama içtüzük esas olarak hiçbir milletvekilinin çalışmalara katılımını kolaylaştırmıyor. Bu içtüzük milletvekilini değil grubu olan partiyi temel alıyor ve bu aslında tüm milletvekillerinin sorunu! Bir parti disiplini elbette olur, grup hukukunu elbette anlarım ancak itiraz ettiğim milletvekilinin neredeyse yok sayılması.

“Parlamento dışı destek engelleri aşılması için iş görebiliyor”

Meclis’te konuşmak, çalışmalara katılmak bir partinin ya da milletvekilinin “özel” sorunu değil. Mesele milyonlarca işçinin, emekçinin, yoksulun, kısacası halkın sözünün bu kürsüde söylenebilmesi. Bu nedenle biz gerek öncelikle içtüzüğün mümkün olduğunca demokratik yorumlanması için çaba gösteriyoruz. Ki bu mümkün, özellikle siyasi partilerin anayasa tarafından güvence altına alınmış karakteristik özelliklerinin içtüzük ve/veya teamüller ile yok sayılması akla ve vicdana uygun değil. Bunun için her fırsatta konuyu gündeme getirmek ve zorlayıcı olmak bir yol. Bunun zaman zaman sonuç alıcı olduğunu da söylemem gerekiyor. Bir de kamuoyu baskısının da belli bir anlam taşıdığını eklemem gerekir, parlamento dışından aldığımız destek zaman zaman engellerin aşılması için iş görebiliyor.

“Temel Kanun uygulaması istisna değil rutin haline geldi”

Yeni sisteme göre köklü bir düzenleme yapılması gerekiyor. Biz sadece olabileceğini göstermek için bir öneri geliştirip, resmen TBMM Başkanlığı’na sunduk. Sanıyorum 1,5 yıl filan önce bir cümlelik içtüzük değişikliği içeren önerimiz grubu olmayan milletvekillerini “karma grup” adı altında birleştirmeye olanak tanınması yoluyla mevcut sorunun ortadan kalabileceğini gösteriyor. Ancak iktidarın hiç böyle bir yönelimi yok, aksine sanıyorum tüm parlamento işleyişini daha da zorlaştıracak değişiklikler için hazırlık yapıyorlar. AKP çoğunluğu ele geçirdiğinden bu yana sistematik olarak muhalefetin söz hakkını ve hareket alanını daraltıyor. Bunu hem resmen hem fiilen hayata geçiriyor. Örneğin sıkça gündeme gelen Temel Kanun uygulaması esasen içtüzük tarafından istisnai bir durum olarak tanımlanır, AKP ise bunu rutin hale getirdi. Buradaki fark şu Temel Kanun olarak görüşme kararı alıp bunu hayata geçirdiğiniz anda muhalefetin söz hakkını ortadan kaldırıyor.

Örneğin Gündem dışı konuşmaların, içtüzükte “şahıs adına konuşma” olarak tanımlanan başlıkların bile grubu olan partiler arasında paylaşılması sorunun içtüzük ötesi olduğunu gösteriyor.

“İlk söz talebini kim yaparsa söz onundur”

Örneğin bir kanun komisyondan geçip Meclis Başkanlığına  gelir ve dağıtıma çıkar. Çıktığı anda ilk söz talebini kim yaparsa söz onundur, fakat eş zamanlı olarak 300 kişilik grup ile siz vermişseniz teorik olarak 301 kişinin kuraya girmesi gerekiyor, artık şansınız varsa! Bu her seferinde böyle ilerleyemeyeceği için alternatif yollar bulmamız gerekiyor. Süreç içerisinde bunları öğreniyoruz. Diğer taraftan grubu olmayan partilere mensup milletvekilleri ile bağımsız vekillerin birlikte hareket etmesini sağlamaya çalışıyoruz. Zaman zaman muhalefet partileri kendi söz haklarından feragat ederek bizlerin kullanmasına olanak sağlıyor, bunu değerlendiriyoruz.

“TBMM TV canlı yayın için 2 yıldır hiç uygun olmadı!”

Genel Kurul dışı yolları mümkün olduğunca etkin kullanmaya çalışıyoruz.  Örneğin bir teamül olarak salı günleri grup toplantıları yapılıyor ve grubu olan partiler görüşlerini kamuoyu ile paylaşıyor, TBMM TV bunu canlı yayınlıyor. 2 yıldır aynı gün grup toplantıları bittikten hemen sonraya denk getirip basın toplantısı yapıyoruz. Bir nevi kendi “mini grup toplantımızı” kısıtlı imkânlarla gerçekleştirmiş oluyoruz. Örneğin TBMM TV yönetmeliği, yayın akışı uygun olduğu durumda Genel Başkan konuşmalarının canlı yayınlanabileceğini yazıyor ama 2 yıldır hiç uygun olmadı!

“Muhalefetin söz hakkı paylaşımı ‘herkes konuşuyor’ olarak sunuluyor”

Bu başlıkta öncelikle grubu bulunan muhalefet partilerine teşekkür etmemiz gerekiyor.  Eğer sorunla ilgilenip, destek olmasalar hepimizin durumu çok daha zor olurdu. Ancak biz iki nedenle elimizden geldiğince bu yolu kullanmak istemiyoruz. Birincisi AKP, burada oyun oynuyor. Zaten muhalefete ait olan konuşma hakkının muhalefet içindeki dağılımını değiştirmesi yoluyla “herkes konuşabiliyor” görüntüsü yaratıyor, oysa o konuşma zaten muhalefetin hakkı.

İkincisi, bir siyasi partinin konuşması veya daha genel olarak çalışmalara katılması başka bir siyasi partinin “iyi niyet” göstermesine bağlanamaz, bunun güvence altına alınması bir zorunluluk.