Medya

"Seçimlerin dört yılda bir yapılmasını isteyen de Erdoğan, 'Hata yaptık' diyen de"

"Meclis'i ve Cumhurbaşkanı'nı yine bu millet seçmiyor muydu?"

28 Mart 2017 11:31

Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, 16 Nisan'da halk oylamasına sunulacak anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "21 Ekim 2007’deki Anayasa değişikliği referandumuna kadar, seçimler beş yılda bir yapılıyordu zaten. O tarihte bunun çok uzun olduğunu, dört yıla indirilmesi gerektiğini söyleyen kimdi? Bildiniz, zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan" dedi. Yılmaz, "Beş yıldan dört yıla indirilirken de iyi bir şey yaptıklarını söylüyorlardı, şimdi dört yıldan beş yıla çıkarken de iyi bir şey yaptıklarını söylüyorlar?" ifadesini kullandı.

Mehmet Yakup Yılmaz'ın "Beş yıldan dörde indiren kimdi?" başlığıyla yayımlanan (28 Mart 2017) yazısı şöyle:

Başbakan Binali Yıldırım, 16 Nisan’da mührün milletin eline geçeceğini söyledi.

“Demek ki daha önce mühür başkalarının elindeymiş” diye düşündüm bu sözlerini okuyunca.

Ama yine de kafam karışmadı değil.

2002’den beri AKP iktidarda, deyim yerindeyse mühür elinde, o mührü veren kimdi acaba?

Bazılarının söylediği gibi Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirmek için Amerika mı vermişti? Bizi kandırıyorlar mıydı yoksa?

Ama çok iyi hatırlıyorum ki seçimlere gitmiştik, halkımızın çoğunluğu AKP’ye oy vermişti, mühür de önce Abdullah Gül’ün, sonra Recep Tayyip Erdoğan’ın eline bu sayede geçmişti.

Dün sabah Boğaz’da yürüyordum, direklere AKP’nin propaganda bayrakları–afişleri asılmış.

Bir tanesinde şöyle yazılı:

“Seçimler beş yılda bir yapılıyor. Cumhurbaşkanı’nı da, Meclis’i de millet seçiyor!”

“Allah’ım sen aklıma mukayyet ol” diye mırıldandım, gayriihtiyari.

21 Ekim 2007’deki Anayasa değişikliği referandumuna kadar, seçimler beş yılda bir yapılıyordu zaten.

O tarihte bunun çok uzun olduğunu, dört yıla indirilmesi gerektiğini söyleyen kimdi?
Bildiniz, zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan!

Nitekim o referandum ile Meclis seçimi dört yılda bir yapılmaya başlandı.

Peki daha sonra, 10 Nisan 2012’de, şu sözleri söyleyen kimdi dersiniz:

“Tek bir hata yaptık. Seçim süresini 5 yıldan 4 yıla düşürdük. Keşke yapmasaydık.”

Yine bildiniz, Recep Tayyip Erdoğan!

Şimdi anlayabilmek zor tabii: Beş yıldan dört yıla indirilirken de iyi bir şey yaptıklarını söylüyorlardı, şimdi dört yıldan beş yıla çıkarken de iyi bir şey yaptıklarını söylüyorlar?
Hangisi doğru? Ya yine yanılıyorsanız?

Beş yıl meselesini bir kenara bırakalım.

Afişte bir de deniliyor ki “Cumhurbaşkanı’nı da, Meclis’i de halk seçiyor”.

İyi de bu referanduma gelene kadar Meclis’i ve Cumhurbaşkanı’nı yine bu millet seçmiyor muydu?

Hatırladığım kadarıyla seçimler bu ülkede yapıldı, dışarıdan seçmen ithal edilmedi ya da bir başka ülkedeki seçimin sonuçları, sanki Türkiye’de yapılmış gibi kabul edilmedi.

Hatırlıyorum, o seçimlerde gittim oy kullandım, sonra gazeteye gittim, sonuçları takip ettim vs.

“Tanrım sen aklıma mukayyet ol” derken haksız mıyım?

Yardımcı sayısı için bir sınır yok

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa değişikliği referandumda kabul edilirse seçim ile işbaşına gelmeyecek Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın sayısının “1 veya 2, bilemedin 3”olacağını söyledi.

Bunu Anayasa değişikliği teklifinin neresinden çıkardı, bilemiyorum.

Çünkü oylayacağımız Anayasa değişikliğinde böyle bir kısıtlama yok.

Referanduma sunulacak 104. maddede sadece şöyle bir ifade var:

“Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanları atar ve görevlerine son verir.”

Aradım taradım değişiklik metninin herhangi bir yerinde sayı ile ilgili bir ifade yer almıyor.

Yani Cumhurbaşkanı, bu Anayasa değişikliği gerçekleşirse istediği kadar yardımcı tayin edebilir. Cumhurbaşkanı, belli ki maddeyi tam olarak okumamış, sanıyorum aceleye geldiği için olsa gerek!

Zaten Venedik Komisyonu raporunda da bu belirtiliyor. Yeterince tartışılıp üzerinde konuşulmayan, ileride karşılaşılabilecek durumları hesaba katmayan bir değişiklik çabası bu.

Bir defa kötü yazılmış, Cumhurbaşkanı’nın yurtdışı gezilerinde filan belki sorun olmaz, geziye çıkarken birisini yerine vekil tayin edebilir.

Ama ya ani bir hastalık ve Allah göstermesin ölüm durumu olursa hangisi vekâlet edecek?

45 gün süreyle, ülkeyi seçilmiş Cumhurbaşkanı yetkileriyle yönetecek bir vekil bu.

Seçimle işbaşına gelmiyor olması bir demokratik ülkede kabul edilemez, çünkü meşruiyetini seçimden almayan bir yürütme yetkisi kullanacak.

Bunlar olmaz demeyin, Amerika’da sekiz başkan yardımcısının ölüm, bir başkan yardımcısının istifa sonucunda başkan olduklarını hatırlayalım.

Orada sorun olmadı, çünkü zaten bir tane ve seçimle geliyor.

Bir tek Azerbaycan gibi demokratik sayılmayan ülkelerde bizimki gibi Cumhurbaşkanı tayin ediyor yardımcılarını. Demokratik hiçbir başkanlık sisteminde böyle bir durum yok, yardımcıların hepsi seçimle geliyor.

Yine küme düştük

MERKEZ Bankası’nın, İstanbul Finans Merkezi’nde yapılacak yeni binasının ihalesi referandum sonrasına bırakıldı.

Biliyorsunuz, İstanbul’un global finans merkezi olması için başlatılan bir dizi çalışmanın bir parçası da Merkez Bankası’nı İstanbul’a taşımak.

Ama öyle görünüyor ki yıllar önce büyük iddialarla girilen bu serüvende, İstanbul’un durumu hayli umutsuz.

Finans merkezleri ile ilgili uluslararası araştırmanın Mart 2017 raporunda, İstanbul, 57. sıradan 66. sıraya gerilemiş görünüyor.

Bu heves başladığında İstanbul 44. sıradaydı. 2014’te gerilemeye başladı, 47. sıraya düştü.

Gerileme istikrarlı olarak sürüyor gibi.

İstanbul’un düzenli olarak gerilemesinin nedenleri şunlar: Şeffaflık yok, öngörülebilir bir hukuk düzeni yok, ekonomiyi yöneten kurumlar bağımsız değil, objektif bir vergi düzeni yok, yolsuzluklar önlenemiyor.

Bütün bunlar olmayınca ancak bina inşa edebiliyorsunuz ama uluslararası finans merkezi olamıyorsunuz.

Bu Anayasa değişikliği referandumda kabul edilip yönetimde keyfilik arttıkça sıralamadaki yerimizin gerileyeceğini şimdiden söyleyebiliriz.