Suriye'de iç savaşın gölgesinde parlamento seçimleri yapılıyor. Sadece Devlet Başkanı Beşar Esad'a bağlı rejim güçlerinin kontrolü altındaki bölgelerde oy kullanılabiliyor. Düsseldorf'da yayımlanan Handelsblatt, seçimleri şöyle yorumluyor:
"Esad'ın müzakerecileri 'sözde seçimlerin' sonucunu, konumlarının güçlenmesi olarak satacaklardır. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de bunu yapabilir. Kremlin lideri seçilmiş bir hükümeti savunduğunu vurguluyor. Bu seçim maskaralığı Suriye için karşılıklı anlaşma ile sağlanacak bir siyasi çözümü zorlaştıracaktır. Bu seçim Esad ve Putin'in geciktirme taktiğini uyguladıklarına yeni bir kanıt."
Lüneburg'ta yayımlanan Landeszeitung aynı konuyla ilgili yorumunda, şu görüşlere yer veriyor:
"Beşar Esad bütün diktatörlerin en sevdiği oyunu oynuyor: Kendi dünyasını şekillendiriyor. Onun dünyasında Esad, rakamların da şüpheye yer vekmeksizin ispatlayacağı gibi, ulusun sevdiği lider. Onun dünyasında, Esad Suriye'nin tek şansı ve Rusya'nın koruma kalkanı sayesinde yükselişte. Gerçi Putin'in müdahalesi gerçekten de Suriye Savaşı'nda stratejik durumu değiştirdi, ancak Esad'ı önceden görülebilen tavizlerden korudu. Yine de Esad Suriye'nin tamamının yeniden ele geçirileceği saçmalığını dile getirmeden, Putin Rus güçlerinin neredeyse tamamını ülkeden çekti. Putin'in böyle bir zamanda geri çekilmesi en azından Esad'ın hayal dünyasında bazı çatlaklar bırakmış olmalı. Bu, Batı'ya, Esad'ın Kremlin için dokunulamaz olmadığı yönünde bir sinyaldi."
Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) Genel Sekreteri Andreas Scheuer'in, Almanya'daki camilerin yurtdışından finanse edilmesi ve imamların yurtdışından gelmesini engelleyecek bir İslam yasası çıkarılması yönündeki önerisi, geniş yankı buldu. Scheuer Almanya'da camilerde vaazların Almanca verilmesi gerektiğini de savundu. Reutlinger General-Anzeiger gazetesi Scheuer'in önerisini eleştirel yorumluyor:
"Scheuer'in önerisi konusunda birden fazla engel var. Camilerin yurtdışından finanse edilmesini talep etmek kolay ama kontrol etmek zor. Kilise ve devletin birbirinden ayrılması konusunda CSU da ölçülmek zorunda. Mesela Türkiye'deki Hristiyan cemaatleri sadece Türkçe vaaz vermek zorunda olsa, bu Almanya'nın hoşuna gider mi? Bundan daha da önemli olan başka bir nokta var: İslam herşeyden önce Hristiyan, Müslüman, diğer mezheplerden olanlar ya da hiçbir cemaate bağlı olmayanlarla işbirliğinde hakettiği rolü bulabilir. Bu din, dolayısıyla özel bir meseledir."
Alman gazetelerinin yer verdiği bir başka önemli konu ise dünya genelindeki terör tehdidi ve bu konuda yapılan tartışmalar. Fränkischer Tag, konuyu şöyle değerlendiriyor:
"İnsanlık terör belasından ancak teröre yardım eden noktaların, somut biçimde herkes ve heşeyin üzerine tutarlı biçimde gidilmesi halinde kurtulur. Kim açık açık ya da gizli saklı biçimde terörü desteklerse, petrolüyle dünya ekonomisine katkı sağlıyorsa dahi uluslararası alanda aforoz edilmek zorunda. Bu iyi bir başlangıç olabilir. Bu, masum insanları hedef alan ve bazılarını radikalliğe iten bombalardan daha etkili olacaktır."
