Avrupa Birliği Ortadoğu Politikaları Uzmanı Dorothee Schmid, “Kadın olmayı vurgulamaktan hoşlanmam ama ülkenizde neredeyse her yerde, İstanbul’da da tacize uğruyorum. Son iki yıl öncesine kadar yoktu. Gitgide Ortadoğu ülkelerindeki gibi oldu. Erkekler eskiden ciddiye alırdı sizi. Şimdi iki saniye bir erkekle konuşsanız hemen 'Evli misiniz?' diye soruyorlar. Mesela bagajım kayboldu Van’da. Yardım istediğim havaalanı personelinden bir adam hemen flört etmeye yeltendi. Çok bunaldım. Birine adres sorsanız, hemen ‘müsait’ olduğunuz düşünülüyor... Ortadoğu’ya giderken hep bize tavsiye edilir, 'Yüzük takın, evliyim' deyin diye. Türkiye’ye gelirken yapmazdım” dedi.
Schmid, Gezi Parkı direnişinde polis şiddetinin çok sert olduğunu vurgulayarak, “Türkiye, Ortadoğu için, özellikle liberal demokrasi anlamında model ülke görülüyordu. Artık değil. Dikkat edin, dünya izliyor. Araplar da...” diye konuştu.
Milliyet gazetesinden Defne Samyeli’ne konuşan Dorothee Schmid, Gezi Parkı direnişi sırasındaki izlenimlerini ve düşüncelerini anlattı. Samyeli’nin Schmid ile yaptığı söyleşi şöyle:
Sizin biber gazıyla imtihanınız nasıl oldu?
Murat Yetkin’le öğle yemeği yiyecektim cuma günü. Bir de baktım ki herkes televizyonun başında. “Ben de bakayım Taksim’e” deyince herkes uyardı beni. Ama ben o gün öğleden sonra karşıdan dönüşte Karaköy’den Taksim’e doğru yürümeye, neler olup bittiğini görmeye karar verdim. Derken önce havada bir koku... Sonra gözlerim akmaya başladı. Havadaki koku yoğunlaştı ve
30 metre sonra yol yürünmez oldu. Gözlerim açılmıyordu. İnsanlar yerde resmen sürünüyordu.
Nasıl yorumladınız olayı ilk bakışta?
Bir yabancı için, turist için anlamak çok zor. Turistlerin bu kadar yoğun olduğu, bütün dünyanın gözünün önünde, polisin böyle basınçlı suyla, biber gazıyla saldırıda bulunması çılgınca. Çok saçma ve aptalca! Ya ölenler olsaydı? Yerli-yabancı yaralanan çok oldu. Otelime gittim, sağı solu aradım. TESEV’den arkadaşları aradım. “Lütfen çıkma. Medya bir şey göstermiyor. Çok tehlikeli” dediler. Ama yine de çıkıp görmek istedim. Cuma gece yarısı İstiklal’e çıktım. Sonra polis bizi kovalayınca koşmaya başladık. Küçük bir kafe bize kapılarını açtı.
‘Türkiye artık Ortadoğu için model bir ülke değil’
Eyleme falan katılmış mıydınız ki?
Yoo... Gösteri yapmadım. Tek başımaydım. Ama şunu söylemeliyim ki polisin uyguladığı şiddete çok şaşırdım. Ben geçmişte de birçok protesto eylemi gördüm Türkiye’de. Hiç böylesini görmedim. Polis, barış içinde orada bulunan herkesi zor kullanarak oradan temizledi.
Orada çok yabancı olduğunu söylüyorsunuz. Onların tepkisi ne oldu, neler konuştular?
Bazı İtalyanlar vardı. Bir İtalyan kadın çok ağladı. Tüm turistler eylemcilerden yanaydı. Normal, çünkü çok Batılı, post-modern bir eylemdi. Hemen eylemcilere empati duyuldu. Avrupalı orta sınıftan gelen herkes böyle eylemciye sempatiyle bakar. Çünkü ortada genç demokrat insanlara karşı sert bir polis var. Ayrıca olayın park için başladığı, fakat sonra bireysel özgürlüklerin savunması olduğu anlaşılınca turistler politika konuşmaya başladılar. Kendi ülkeleriyle Türkiye’yi kıyasladılar.
Bu olayın sonrasında Türkiye’de politik ve sosyal anlamda bir değişiklik öngörüyor musunuz?
Avrupa’daki analistler Türkiye’de ne olduğunu ve senaryoları tartışıyor kaç gündür. Türkiye’nin Batılılaştığı düşünülüyordu. Zira AB yolunda birçok reform yapıldı Türkiye’de, polisin artık denetlendiği ve aşırı şiddet uygulamasının geçmişte kaldığına inanılıyordu. Ben de yazımı bunun üzerine yazdım: “Türk modelinin sonu”. Ne zamandır Türkiye, Ortadoğu için, özellikle liberal demokrasi anlamında model ülke görülüyordu. Artık değil. Dikkat edin, dünya izliyor. Araplar da... “Totaliter bir rejimin doğuşunu görüyorlar” dedim.
‘Politik toyluk olarak görüyorum olanları’
Yine de Türkiye ekonomik gücüyle, onlara nispeten özgür halkıyla özenilen ülke değil mi Ortadoğu için?
Düşüncem şu; Türkiye’de ekonomi sanıldığından daha kırılgan. Ekonomik büyümeyi hayata geçirecek paranız yok, size hep dışarıdan geliyor. Körfez ülkelerinden gelen sıcak para var. Gayrimenkul ve inşaat sektöründeki hareket, mesela İstanbul’un ihtiyacından çok fazla. Bana Beyrut’un yeniden inşasını hatırlatıyor. Ekonomi büyüyor gibi gözükebilir ama Avrupa’da durgunluk bu noktadayken Türkiye’nin ekonomik büyümesinin daha fazla olacağını ya da sorunsuz süreceğini düşünmek zor. Ayrıca fazla otoriterlik, fazla betonlaşma, insanların küçücük yeşil alanlar için mücadele vermek zorunda hissetmesi... Bunlar nedeniyle olaylar başladı. Kapitalizasyonun vahşileşmesi işte bu. Politik açıdan Başbakan’ın fazlasıyla hükmeden tavrı iyi olmadı.
Yazınızda bunun için mi Türk modelinin sonu olduğunu söylüyorsunuz? Siz genelde Türkiye’nin potansiyeli için olumlu değerlendirmeler yaparsınız oysa.
Evet. Ayrıca kızgın ve hayal kırıklığı içinde idim. “Politik toyluk” diye görüyorum krizde olanları. Çoğunluk Erdoğan’ı ve partisini seçmiş. Erdoğan da ona oy vermeyen seçmenle müzakereyi içine sindirecek, öğrenecek. Belki bu olay eylemcilere de Başbakan’la müzakere yoluyla politikanın yolunu açacak. Eğer Erdoğan sakin olur da kriz yönetiminde başarılı olmayı öğrenirse, 2023’e kadar bir şekilde bu ülkenin başında kalabilir. Belki de daha uzun süre.
Mesela başkan olarak mı?
Zaten 2023’e kadar bir şekilde iktidarda kalacağı konusunda bir şüphe yoktu ki. Biraz empati sahibi olsa her şey değişebilir. Benim anlamadığım neden kendisine yönelik en küçük muhalefeti bile radikalmiş gibi büyütüyor?
Siyasi bir miras olmasın? “Dış mihraklar”, “Herkes bize karşı” sendromu?
Türkiye’de işe yarayan bir kampanya şekli bu belli ki. Ama son eylemlerle görüldü ki AKP iktidarı döneminde büyümüş, anne-babaları gibi itaatkar olmayan ve eleştiri hakkına inanan yeni bir jenerasyon var. Vazgeçmiyorlar ve cesurlar. Bunun politik yansımaları ne olacak, göreceğiz.
Tayyip Erdoğan’ı politik figür olarak yıllardır izliyorsunuz. Milli görüş günlerinden bu yana aldığı yolu nasıl yorumlarsınız?
AK Parti’yi kurarken ideolojik devrim yaptılar. Politik anlamda olağanüstü başarılı bir hareket oldu. Dışarıdan bakınca Erdoğan, bir devlet adamı. Çok gelmiyor böyle karizmatik, kuvvetli karakterler. Taktik de biliyor. Önceki İslamcı nitelikteki parti liderlerinin farkı taşralı olmalarıydı. Bu da kültürel bir muhalefete neden oluyordu. AKP çok değişti ama bazı refleksleri eski partilerle aynı. Hani “İç ve dış mihraklar bizim altımızı oymaya çalışıyor”,”Herkes bize karşı” tarzı refleksler o günlerden kalma.
‘Erdoğan çok dindar bir adam ve herkesi kendisine benzetmeye çalışıyor’
Hükümetin alkol ve kılık kıyafetle ilgili bazı açıklamaları dışarıdan baktığınızda size İslamlaştırma gibi görünüyor mu?
İşte partinin taşralı refleksi bunlar. Gündemleri gizli değildi hiçbir zaman. Bence Erdoğan zaten çok dindar bir adam. Ve herkesi kendisine benzetmeye çalışıyor... İnandığı bir şeyi yapıyor. Acaba insanları olduğu gibi kabul edecek mi? Onun gibi düşünmeyenleri ezmekten vazgeçmesi lazım. Çocuklarının oynamasına izin verecek mi, toleranslı olmayı öğrenecek mi baba olarak?
Toplum bir aile mi? Başbakan kendini bir baba gibi mi görüyor?
Türkiye’de aile olmak çok önemli. Erdoğan’ın sosyolojik planı da bu: Toplumu baba gibi yönetmek. Kendi için iyi değilse, toplum için de değildir diye düşünüyor.
‘İstanbul’da da tacize uğruyorum, iki yıl öncesine kadar yoktu’
Siz bir muhafazakârlaşma gözlüyor musunuz ülkede?
Kadın olmayı vurgulamaktan hoşlanmam ama ülkenizde neredeyse her yerde, İstanbul’da da tacize uğruyorum. Son iki yıl öncesine kadar yoktu. Gitgide Ortadoğu ülkelerindeki gibi oldu. Erkekler eskiden ciddiye alırdı sizi. Şimdi iki saniye bir erkekle konuşsanız hemen “Evli misiniz?” diye soruyorlar. Mesela bagajım kayboldu Van’da. Yardım istediğim havaalanı personelinden bir adam hemen flört etmeye yeltendi. Çok bunaldım. Birine adres sorsanız, hemen ‘müsait’ olduğunuz düşünülüyor... Ortadoğu’ya giderken hep bize tavsiye edilir, “Yüzük takın, evliyim” deyin diye. Türkiye’ye gelirken yapmazdım.
Bundan sonra gelirken takacak mısınız?
Takacağım.
Bu kıyafetle İstiklal’ de rahat yürür müsünüz?
Eskiden olsa giyerim derdim. Arkamdan laf attılar geçen gün. Sonra üç kişi bize sürtünerek geçti... Yanımdaki yabancı arkadaşım “Arap onlar” dedi. Ama ben, “Dinle, bak Türkçe konuşuyorlar” dedim.
‘Erdoğan gibi her hissini açık eden politikacıyı tercih ederim’
* Son olaylarda Erdoğan, Gül, Arınç ya çok iyi planlanmış bir oyun oynuyorlar, iyi adam, sert adam, rol dağılımıyla. Ya da gerçekten fikir ayrılığına düştüler. Abdullah Gül daha yumuşak ve diyalog yanlısı görünüyor. Ama ben, çoğu zaman Tayyip Erdoğan gibi her hissini açık eden politikacıyı tercih ederim. Çünkü beklenmedik değil. Her şeyi ortada.
* Türkiye’nin başkanlık sistemine değil, aksine çoğulculuğa ihtiyacı var. AKP’ye rakip olabilecek başka güçlü partilerin de olduğu bir parlamenter sisteme. Eğer hâlâ istiyorsanız ve ufukta bir yerde hâlâ AB üyeliği hedefi varsa (kahkahalar), o zaman bölgesel yönetimlerin daha güçlü olduğu bir sistem olabilir.
* Sivil toplumun yönlendirilmeden böyle toplanıp sokağa inmesi inanılmaz. Ama Erdoğan’ın arkasındaki muhafazakâr kitleyi de unutmamak lazım. Üstelik çok organizeler. Hatırlıyorum 2010 Mart’ında Fransız Türklerinin bulunacağı bir toplantıya konuşmacı olarak gelmişti Erdoğan. Otobüslerle Hollanda’dan, Almanya’dan her yerden destekçilerini getirmişlerdi. İnsanlar odalara sığmadı; çok kişi dışarıda kaldı. Çok çılgıncaydı!