Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan, eğitime katkılarından dolayı aldığı 100 bin dolarlık Vehbi Koç Ödülü’nü bağışladı. Bu parayla 76 kız çocuğunun 4 yıllık lise eğitimi karşılanacak
“Bana diyorlar ki, heykelinizi dikelim. ‘Aman’ diyorum, ‘sakın!’. O paraya gidin bir kızı daha okutun.”
Yaşamını tıp doktoruyken cüzzamla mücadeleye, emekli olunca da okuyamayan çocuklara adayan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Başkanı Türkan Saylan, 15 yıl önce yakalandığı, beş yıl önce de karaciğerinde yeniden uyanan kanserle verdiği mücadeleden böyle sesleniyor.
Milliyet gazetesinden Şükran Pakkan, Saylan ile Arnavutköy’deki evinde görüştü. Bu kez kemoterapi yormuş, evden pek çıkamıyor; iştahı kesilmiş, zayıflamış. Yine de, siyah beyaz takımı, şalından kesip diktiği bandanası, mavi far, kırmızı rujuyla harika görünüyor. “Makyaj yaptım sizin için, 75’inde bunu da yapmak varmış” diyor.
Vehbi Koç Ödülü eğitime hizmetlerinizden dolayı size verildi ve siz ödülden gelen 100 bin doları bağışlamışsınız?
Evet, tümünü bağışladım, ya ne yapacaktım? Bu para, lise okuyacak 76 kızın dört yıllık eğitimini sağlayacakmış. İnsana çok bir para gözüküyor değil mi? Hakkari, Muş, Batman ve Siirt’te çok okumak isteyen ama hiç imkânları olmayan kızlara gidecek bu para.
Nasılsınız, keyfiniz iyi mi?
Baksana yemek yiyemiyorum şimdi. Kemoterapiler nedeniyle iştahım sıfır noktasında. Yani param olsa ne olacak, ağzıma bir lokma giremiyor. Tam yedi kilo verdim. Şu an gayret ediyorum, herkes bir şeyler getiriyor, ama yiyemiyorum, midem bulanıyor. Ama benim yaşam biçimim bu. Mütevazı evimde, oğlumla birlikte, komşularımla, köpeğimle çok mutluyum.
Yıllardır, kız çocukları eğitim görsün, Anadolu’da okulsuz köy kalmasın diye uğraştınız. Ne zaman başladı bu kaygı sizde?
Biz beş kardeşiz, hepsinin ablasıyım. Annem savaş zamanı yedi yılda beş çocuk doğurmuş. Ne kadar varlıklı olsalar da hepsi gitmiş. Her şey karneyle alınıyor, şeker yok, üzümle çay içiyoruz, kağıt yok, yerli malı bizim için çok önemliydi. O zamandan başladı, idare etmek, kardeşlerime annelik etmek. Öyle çok parlak ve iddialı bir çocuk da değildim. Çalışkandım, iyi eğitim gördüm ama asla hırslı veya kavgacı değildim. Bugüne kadar kimseyle çata çat kavga etmedim, otoriteden de nefret ederim. Ama her zaman sorgulardım. Haksızlıklara hiçbir zaman tahammülüm olmadı. Uykularım kaçar, öfkelenirim, insanlara avukatlar bulurum. Cüzzamla mücadele sırasında da Anadolu’yu tanıdım.
Bu mücadeleye girmeseydiniz lüks yaşayan, hobilerine zaman ayıran bir kadın olabilirdiniz değil mi?
Hep böyle bir tarafım var. İçimden böyle geliyor. Çok iyi giyindim hep ama alt tarafı beş elbisem olurdu. Çoğunu da kendim dikerdim. Hayatımda makyaj yapmadım, şimdi yüzüm solgun diye yaptım. Oğluma da, “75’inde makyaja başladım” dedim.
sanırım hep kendime bir güvenim vardı. Biz küçükken, çayırda babaların pijamalarını giyip çocuklarıyla bağdaş kurup oturarak yaptıkları pikniklere özenirdim. Bizimkiler ise “Öyle şey olur mu?” derlerdi, elit kalmak isterlerdi.
75 yaşındasınız. Ve...
Hayat geldi geçti işte. Ama bir izler kaldı. Kitaplarıma her şeyi yazdım. Yaşadıklarım kayıtlara geçti. Gazetelerde çıkan makalelerim var, filmler var. Hiçbir zaman İstanbullu gibi yaşamadım. Anadolu’da geçirdim vaktimi. Onlara baksınlar, ne dediğimi dinlesinler.
Keşke şunu da yapsaydım dediğiniz bir şey var mı?
Bunu çok soruyorlar. Ama, yok. Kendime hep vakit ayırdım ben. İsteseydim kocamdan boşandığımda kazandığım parayla geçinirdim, hatta haftada bir lokantaya ve tiyatroya gidecek bile gidecek paramız olurdu. Mavi yolculuk yaptık yıllarca. Daha ne olacak yani?
Kongreler sayesinde dünyayı gezdim. Her sabah halen yedide kalkıyorum ve yasalara çalışıp, önerilerde bulunuyorum. Sonra uzanıyorum. Artık derneğe gidemiyorum, ilaçlardan dolayı yürüme güçlüğüm var. Arkadaşlar geliyor, “home ofis” yaptık evimi.
Şu anda hastalığınız ne durumda?
Beş yıldır kemoterapiye giriyordum. 15 yıl önce memem alınmıştı, karaciğerde beş yıl önce tamamen tesadüfi yapılan bir kan testinde ortaya çıktı yeniden. Şimdi mideme geldi, o yüzden karnım şişti. Her türlü ilacı kullandılar, ama artık en güçlüsünü kullanıyorlar. Kansızlık başlıyor, kendimi biraz daha korumak zorunda kalıyorum. Ödül gecesinde de sarılıp öptüler, enfeksiyon kaptım sanırım bir yerden. Neyse bir süre daha idare edecek böyle.
Kemoterapiyi bile iki toplantı arasına sıkıştırıyordunuz. Nedir bu enerjinin sırrı?
Yok artık, kendimi tutmaya çalışıyorum. Böyle yapa yapa, ayağım şişti, zor indi. Ama işlere yetişmeye çalışıyorum. Arkadaşlarımla çok sık buluşamıyorum artık. Herkes yaşlılık hayatıyla meşgul. “Üç gün var, istediğimiz gibi yaşayalım” diyorlar. İyi de üç gün lak lak yapacağına, başka işler yap.
İşkolik misiniz siz?
Kesinlikle değilim, buna çok kızıyorum. İş bitirmeyi severim ama kendime çok vakit ayırırım. Şimdi evden çıkamıyorum, Oscar adayı tüm filmleri Çağlayan (oğlu) getirdi, seyrettim. Binbir Gece’yi kaçırmadan izliyorum.
ÇYDD ile sayısız öğrenci okuttunuz, yurt, okul, lojman açtınız. Nasıl bir mutluluk bu?
Mutlu değilim ki. Şu anda 488 tane kız yurdu talebi bekliyor. Bir tane daha yapsak kalıyor 487. Şimdi ben nasıl sevineyim? Sırada bekleyenleri düşününce mutlu olabilir miyim? Uykularım çok bozuk bu yüzden. Üç dört saatte bir kalkıyorum. Herkese diyorum, uykusuz kalın ama bir şeyler yapın. Orada ayakkabısı olmayan, üstüne kaban diye yemeni sarıp okula giden kız çocukları için, bir zahmet uykusuz kalın.
Tunceli’de koltuk yerine burs verilseydi
Sizce kitleler uyandı, okuyamayan kızlar için harekete yeterince geçildi mi?
Elinden geleni yapan bazı kuruluşlar var. Sorunumuz şu; kaynakların nasıl kullanacağı konusunda halen ne yapacağımızı bilmiyoruz. Ama bu ülkede halen açlar, yalınayak, 12 yaşında berdel edilen kızlar varsa önce onlara yardım etmeliyim.
Gazzeli, Endonezyalı kızlara sıra ancak belli bir seviyeye geldiğimiz zaman yardım edilebilir. Devlet kaynaklarının siyasi yatırım amacıyla kullanıldığını düşünüyorum.
Tuncelili çocuklara burs verilse koltuk yerine, daha iyi değil mi? Onlar yerde oturur, ben de bu evde çok uzun zaman yerde oturdum. Çok büyük işadamları var, hepsi memleketlerinin bir ilçesinde bir okul ya da yurt yapsa, ya da çocukları okutsa, eğitim sorunu tamamıyla çözülür.
Sizi misyonerlikle suçladılar, davalar açıldı. Kırgın mısınız?
Ne misyonerliğim, ne PKK’ya burs sağladığım, ne kilise açmışlığım kaldı. Hâlâ da uğraşıyorlar. Ben beş yıl boyunca her ay bir kere mahkemenin karşısına inatla bizzat çıktım. Ve hepsinden aklandık.
7. kitabı çıkıyor
Saylan’ın tıp profesörüyken cüzzamla savaştığı yıllarda Anadolu’da çalıştığı köylerin tümünü o dönemki asistanları ile birlikte kaleme alınıyor. Kitap yakında yayımlanacak.