Kültür-Sanat

Say'ın reklamına alet olmak istemiyorum

Yeniden gündeme gelen arabeskin babası Orhan Gencebay, Fazıl Say'ın "arabesk yavşaklığı sözüne karşılık, "“Fazıl Say’ın yaptığı reklama alet

15 Ağustos 2010 03:00

T24 - Yeniden gündeme gelen arabeskin babası Orhan Gencebay, Fazıl Say'ın "arabesk yavşaklığı sözüne karşılık, "“Fazıl Say’ın yaptığı reklama alet olmak istemiyorum” dedi.


Vatan gazetesi yazarı Banu Duran'ın “Kadınların bana olan ilgisi yıllar geçtikçe daha da artıyor” başlığıyla yayımlanan (15 Ağustos 2010) yazısı şöyle:


 

“Kadınların bana olan ilgisi yıllar geçtikçe daha da artıyor”

Dev sanatçı Orhan Gencebay ve eşi Sevim Emre tam 10 yıldır her yaz Bodrum’da aynı otele gidip aynı odada kalıyor.

O kadar ki, kaldıkları suite “Orhan Baba suiti” adı takılmış. Her zaman kadınların kendisine ilgi gösterdiğini hatta bu ilginin yıllar geçtikçe daha da arttığını belirten Gencebay, eşinin yanında bile kendisine telefon numaraları verenlerle karşılaşmış... Şu sıralar rol aldığı reklamla ekranlarımızı parselleyen Gencebay bu günlerde hayatını anlatan bir film ve kitap üzerinde çalışıyor. Son zamanlardaki arabesk yavşaklığı polemiğinden de uzak duran ve ilk kez bu kadar konuşan Gencebay, bunun nedenini “Fazıl Say’ın yaptığı reklama alet olmak istemiyorum” diyerek açıklıyor.


* 10 yıldır her yaz tatil için Bodrum’u seçmenizin nedeni nedir?

Sevim Hanım’la biz 36 seneden beri Akdeniz ve Ege sahillerinin hepsini gezdik, gördük. Son 10 yıldır ise Bodrum’a dadandık. Bodrum’a gelmemizin pek çok sebebi var, bir tanesi burada kabile halinde olmamız; dünürüm, oğlum, gelinim, torunum hepsi burada. Kaldığımız bu suit oda da artık evimiz gibi. Her yaz başı otelden “Baba ne zaman geliyorsun?” diye ararlar.


* Niye otelde kalıyorsunuz da ev tutmuyorsunuz?

Ev de tuttuk bir ara, denedik ama otel gibi rahat etmedik. Malum, tatil dinlenmek anlamına geliyor. Ama ev tutarsak, yardımcımız olsa bile Sevim Hanım çalışmak durumunda kalacak. O nedenle imkanı olanlar oteli tercih etmeli, daha rahat oluyor. Temmuz ve Ağustos’u burada geçiriyoruz.


* Ünlü birinin daha rahat etmesi açısından yurt dışı daha iyi değil mi; şimdi burada sere serpe yatabiliyor musunuz mesela?

Kendimi saklama gereği duymuyorum. Çok yorulursam gider odama dinlenirim. Her akşam yürüyüşe çıktığımızda fotoğraflar çektirip, karpuz yiyoruz, sohbetler ediyoruz. Sevilip sayılıyorum... Yurt dışında ise Maldivler’i görmedim henüz, orayı göreceğim ilk fırsatta.


* Alışkanlıklarınıza hep bu kadar bağlı mısınızdır?

Evet. Sevdiğim, benimsediğim kişi ve yerleri ömür boyu bırakmam. Böyle sabit bir yapım var. Tiryakilik derseniz Mercedes tiryakisiyim, 40 yıldan beri Mercedesçiyim. Ayrıca 15 yaşımdan beri boynuma peace sembolü takarım. Terzim 36 yıldır aynıdır, Nedim Koç. Hazır elbise giyemiyorum çünkü eski bodycilerdenim. Vücut yapım hazır elbiselere uygun değil. Benim elbiselerimi çok kişi giyer de ben herkesin elbiselerini giyemem... Giyim konusunda çok özenliyimdir. Lise yıllarımdan beri bu böyle. O zamanlarda bana giyim kuşamıma çok dikkat ettiğim için “Kont Orhan” derlerdi. Bastonla gezerdim, Kont Monte Cristo’nun özentisiyle yapardım bunu. Böyle gizemli görünme hevesimiz de vardı; romantik delikanlıydık, duygu insanıydık çünkü.

* Önceki yaz sizi şıklığınızdan ötürü ikoncanlara bile rakip göstermişlerdi.

Her şeyi yazıyorlar, benim haberim yok. Ben markayı değil, yakışanı seçerim. Önemli olan, estetik olayım, şık olayım, giydiğim vücut yapıma otursun, yakışsın.


* Herkesin merak ettiği o soruyu sorayım; nasıl oluyor da yaşlanmayıp, hep aynı kalabiliyorsunuz?

Efendim önce berhudar olun (gülüşmeler) Böyle denilince hoşuma da gitmiyor değil. Nasreddin Hoca’ya “Yaşın kaç?” demişler, o da “45” demiş. 10 yıl sonra yine aynı soruyu sormuşlar, hoca yine “45” demiş. “Hocam olur mu, 10 yıl geçti hâlâ 45 diyorsun” diye şaşırmışlar. Hoca da: “Ben erkek adamım, sözümden dönmem” demiş. Ben niye yaşlanayım ki değil mi ama... (gülüşmeler)


* Siz kaç yaşında kaldınız peki?

39’da kaldım, 39’u geçmek yok.


* Genç kalma sırrınızı söylemediniz hâlâ?

Benim en büyük amcam 86 yaşında. Yüzünde tek bir kırışıklık yoktur. Diğer amcam da öyle. Cins meselesi herhalde bu.

13 ile 30 yaş arasında çok ağır şekilde atıcılık, body, halter, güreş, boks gibi muhtelif sporlar yaptım. 40’lı yaşlarda ise o kadar yoğun olmasa da devam ettim. Sonra ise ağırlık çalışmamaya başladım. Çünkü hep “Daha fazla ağırlık kaldırabilir miyim” diye kendimi zorluyordum. Zamanında iddiaya girip, kucaklayıp eşek bile kaldırdım... Şu anda ise ağır spor yapmıyorum ama gün aşırı 60 dakika yürüyorum ve jimnastik yapıyorum. Biraz kilo vermem lazım, şimdi 95 ama elbiseyle 100 kiloyum; ağır sıklete giriyorum.





İstediğim ortam olursa sahneye çıkarım

* O kadar sakin duruyorsunuz ki... Sanki siz hiç sinirlenmezmişsiniz gibi geliyor insana, öyle mi
gerçekten?

Kolay kolay sinirlenmem. Sinirlendiğim zaman da arkadaşlarım direkt “Orhan haklıdır” der. En çok insanların güvenilir olmamasına sinirlenirim; gönül kırmalarına da üzülürüm.


* En son Ajda Pekkan’a kızdınız sanırım. Sizi konserinde sahneye davet ettiği için kızdınız değil mi?

O konu çok yanlış yansıdı basına. Ajda benim 40 yıllık arkadaşım. Benim müzik firmamda yıllarca beraber çalıştık.


* Ama siz hiç canlı şarkı söylemiyorsunuz.

Hiç çıkmadım sahneye evet ama çıkarım mesele değil. Birkaç sene evvel yine Sezen de Kuruçeşme’de vereceği konserde beraber şarkı söyleme teklifi yapmıştı bana. Bunun gizemli kalacağına, sürpriz olacağına karar vermiştik. Sonra bu, gazetelere nasıl olduysa manşet oldu. Ben de işin sürprizi kalmayınca vazgeçtim... Sahneye istediğim ortam olursa çıkarım; o da

10-15 defa ama fazlası olmaz. Bunu da en görkemli şekliyle, en iyi sunumla ve en iyi hazırlıkla isterim. Ve bu zamana kadar çıkmamış biri olarak da ekonomik bakımdan en iyi isterim. Güçlü bir sponsor olacak ve diyecek ki: “Ben Orhan Gencebay’ın her türlü arkasındayım.” Yoksa çıkmam, niye çıkayım. Bu benim için büyük manevi yorgunluk olacak çünkü, çok yorulacağım. Bu yorgunluğa değmesi lazım.


* Şimdiye kadar niye olmadı peki?

Hep beste yaptığım için erteledim. Beste yapan kişi sahneye çıkarsa sanki üretimi durur korkusu vardı bende. Yoksa sahnede şarkı söylemek de ne var? Kimler assolistlik yapıyor, bu kadar yılın koskaca Orhan Gencebay’ı nasıl yapamayacak... Böyle komik bir şey olur mu? Ben 7 yaşından beri sazımla çalar söylerim. Oturak alemlerinde 2 gece çalan insan sahneye çıkamaz mı... Ama bunları bile laf ediyorlar.

Kilolarca içki içerdim, bir büyük ne ki


* İçki sigara kullanıyor musunuz?

Hayır. İkisini de çok evvel kullandım ama bıraktım. Şu an tam bir Yeşilaycıyım.


* Ama bir dönem vardı değil mi?

Evet, ikisi de vardı. O zaman müzikli sohbetler ederdik, 2 gece 2 gün hem müzik yapıp hem kafayı çekerdik. Oturak alemi yani.


* Sonra nasıl bıraktınız peki?

Zarar vermeye başlamıştı çünkü dozunu kaçırıyordum açıkçası. Beste yaparken sözüm ona sigara bana yoldaştı. Hikâye tabii... Sigarayı bırakalı 29 yıl oldu. İçkiyi biraz daha önce bıraktım çünkü dayanıklıyım diye çok içerdim, kaptırırdım.



* Ne kadar içerdiniz, bir büyük biter miydi mesela?


Bir büyük ne ki... Kilolarca, litrelerce içerdim.


* Gerçekten de beste yapanlar ya da yaratıcı işlerle uğraşanlar hep sigara, alkol içerler. Daha mı üretken yapıyor bunlar insanı?

Belki biraz daha sanallık fazlalaşır ama üretime fazla etkisi olur diye düşünmüyorum. Bence ayık kafanın verdiği neticeyi hiçbir şey vermez. İçkiyle kendimizi avutuyoruz aslında ama içkiyle çok daha hoş bir şekilde hayallerimiz olabilir, o başka. Ayık kafayla sarhoş olabilir misiniz? Yani herhangi bir madde almadan konsantre olabiliyorsanız bu daha başka bir şeydir.


* Nerede akşam orada sabah dönemi oldu yani değil mi; başınızın döndüğü yıllar geçirdiniz?

Bunlar her insanın yaşayabileceği durumlar, ben de yaşadım tabii. Bunları yaşamış olmanın getirdiği büyük tecrübeler; olgunluk var. Bir insan hayatta her şeyle karşılaşabilir, ben de pek çok şeyle karşılaştım ve bu karşılaştığım şeyler başımı da döndürdü. Birçok defalar ölümle karşılaşmışımdır; daha yoğun aşkla, daha yoğun ihanetle vb. muhtelif şeylerle karşılaşmışımdır. Önemli olan bunlardan ders almak, görmek ve olumluyu tercih edip olumsuzu bırakmak. Pirimiz Mevlana’nın dediği gibi; “Doğmayı gör dünya, batmayı da göreceksin.”

 

 

8 yaşımdan beri “Baba Orhan”ım


* Bu ağır görünüşünüzün tersine aslında çok esprili olduğunuzu da duydum Sizinle sohbete gelen insanlar şaşırıyorlar mı bu duruma?

(Laz şivesiyle konuşarak) Ben hep öyle mi görüneyrum ki, ha böle diyeysun. Ben duvar değilum da! A böle yumuşak, pamuk gibi bir adamız da (gülüşmeler)


* Peki bu ağır abi olma durumu hep var mıydı

Orhan Bey?

Benim gibi olanlara ağır abi diyorlar. Ben de bir şey demiyorum, madem öyle uygun görüyorlar, “peki” diyoruz. Resim çekilirken de hep, gülmüyorsun derler ama ben de “Benim içimde ne kahkahalar atılıyor, görünmüyor mu oradan” diye yanıt veririm. Aslında çok gırgır, şamata adamımdır, yakınlarım bilir. Çok espri yaparım, hepsini de o anda uydururum. Sevim Hanım’a da çok şaka yaparım. Rahmetli babam da öyleydi; annem uyurken gider suratına bıyık çizerdi.


* Size ilk “baba” ne zaman dendi acaba?

8 yaşındayken. Hep “Baba Orhan” derlerdi bana. Baba demelerinin sebebi de, arkadaşlarımı çok sevmemdir. Onların yüzünden başım çok derde girdi. Adım o nedenle Baba Orhan kaldı.





Sevim güzellik kraliçesi, neden beni kıskansın


* Evliliklerde iki tarafta ünlü olursa ne oluyor da yürümüyor?

Bizim camiada dedikodu, huzursuzluk boldur. Laf çok gezer. Her iki tarafa da ayrı ayrı laflar söylenir. Bir türlü dirlik, birlik olmaz. O yüzden ben Sevim Hanım’ın çalışmasını istemedim. “Bir evde iki şöhret zor olur” dedim.

Olsa da zorlanırız ve yoruluruz. Ben bunu Sevim Hanım’a söyleyip tercih yap dediğimde beni tercih etti.



* Sevim Hanım, Orhan Bey’in telefonlarını karıştırmadınız mı hiç?

Yok, asla. Zaten telefonu ortadadır; şüpheli insan ortaya koymaz ki. Orhan Bey de öyle bir karakter yok. Mutluluğu bulduğu zaman tamamdır. Erkeklerin çoğu da böyledir. Kadın erkeğe hem anne olmalı, hem eş sevgisini vermelidir.

Ben Orhan Bey’in etrafına bir daire çizdim, buradan sakın çıkma dedim... (gülüşmeler)

Orhan Gencebay: İlla laf ikinci bir karşı cinsin varlığına geliyor ama biz onları şu anda aştık. Ayrıca Sevim Hanım tescilli Türkiye güzeli ve Avrupa güzelliği dereceleri var. Morali son derece yüksek yani, niye kıskansın ki.



* Bir de artık kadınlar çok cesur. Siz karşılaşıyor musunuz bu kadar cesurlarla? Mesela, Sevim Hanım’ın eşiniz olduğunu bildikleri halde size yaklaşma cesaretini gösterenler var mı?

Olabilir. Gittikçe daha da fazlalaştığını söyleyebilirim hatta. Sevim Hanım yanımda olduğu halde bile numarasını veren kadınları da gördüm. Önde görünen kişi, şöhretli ya da başarılı olmuş kişi çok cazip oluyor, bu doğrudur.

Ama her cazibe mutlaka elde edilecek anlamına gelmez. Kadınlar erkekleri daha çabuk elde edebilirler. Böyle bir avantajları var. Çünkü erkekler nefis olarak daha çok poligamiye yatkın, kadınlar ise monogamiye. Poligamiye yatkın bir hanımsa herkes için olmasa da genelde bir erkeğe göre istediğine daha kolay ulaşır.



 

“Batsın bu dünya” başlangıçta klasik batı tarzındaydı sonradan şarkı oldu


* Popüler müziğin temeli aslında arabesk mi?

Tamamen. Popüler müzik arabesk adındaki serbest çalışmalardır. Güncel müzik dediğimiz şarkıların yüzde 80- 90’ı bu yapılar zaten. Sadece yorum farklılığı var, yoksa köken aynı.




* Arabeskin varoşun sesi gibi algılandığı bir gerçek. Peki arabesk ne zaman varoşun sesiyken merkeze kaydı?

Arabesk varoş olarak değerlendirildi ama bu son derece yanlış. Şu var, varoş insanı sayıca çok fazla. 70 milyon insanın yüzde 60-70’i varoştaki insan. Yani tüm Türkiye dinliyor ama varoştaki insan adedi fazla olduğu için bu müziği dinleyen yalnız onlar gibi görünüyor. Bir ara “dolmuş müziği” de dediler. Dolmuşta kim taşınıyor? Bizim insanımız taşınıyor.




* Fazıl Say’ın arabeski yavşak müzik olarak değerlendirmesini nasıl yorumluyorsunuz?

Bu olay niye büyüdü bu kadar anlayamıyorum. Fazıl Say, iyi bir müzisyen arkadaş ama tek değil ki, etraf iyi müzisyen dolu. Kaldı ki, iyi müzisyen böyle saçma sapan konuşmaz. Reklam kokuyor konuşmaları; Fazıl’a yakışmadı. Daha önce iki defa daha yaptı bunu. Biz de bakın onu konuşuyoruz ve alet oluyoruz reklamına. Ayrıca Fazıl Say en büyük müzisyen mi ya da otorite mi ki laflarını bu kadar konuşuyoruz?



* Yavşak kelimesi de eleştiri özgürlüğü içine giriyor mu yoksa eleştirinin de haddi olması gerekir mi?

Yavşak lafını hiç kimse kullanmasın, terbiyesizliktir. Bu arabeski halkımız baş tacı etmiştir. Böyle konuşmak, bu halka saygısızlıktır. Klasik müzik çok kalitedir şüphesiz ama tek kaliteli müzik ya da en iyi müzik değildir.




* Arabesk de klasik müzik kadar kaliteli midir?

Kalitelisi de kalitesizi de var. Önemli olan iyi müzik yapmak.




* İyi bir arabesk parça iyi bir klasik eser kadar hürmet görmeli mi?

Görür, niye görmesin? Benim birçok eserlerim vardır; klasik batı formunda yapmaya başlayıp da sonradan şarkıya çevirdiğim nice eserler... Batsın Bu Dünya dahi başlangıçta klasik batı tarzında başlayıp şimdiki haline çevirdiğim bir yapıdır. Sezen’in de pek çok bestesi arabesk karakterindedir... Ayrıca tüm müziklerin klasik formda olması gerekmiyor ki. Tüm dünya Mozart’ı ya da Bach’ı dinlemeye mecbur mu? Zaten tüm dünya Mozart’ı dinlerse monotonluk olur. Evrenselliğin zenginliği müzik kategorilerinin çeşitliliğiyle gelişir.




* Müslüm Gürses gibi arabeskin önde gelen bir ismi gitti Teoman’ın rock parçalarını ya da başka pop şarkılarını arabesk tadında söyledi. Siz de böyle bir şey yapar mısınız bir gün?

Müslüm Gürses batı parçalarını söyledi ve bu bir renkliliktir. Herkes söyleyebilir, ona da söylettiler. Ben böyle bir şey yapmam çünkü ben şimdiye dek sadece kendi bestelerimi okudum. Bu benim en büyük özelliklerimden biridir. Ama zaten Müslüm Gürses hep başkalarının eserlerini okudu, kendi üreten biri değil.



* En yakın ünlü dostunuz kim?

8-10 yıl Ahmet Özhan’la yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi. Sibel Can manevi kızım, kikirik Hülya Avşar, Sezen Aksu ve Müjde Ar ilk aklıma gelenler. Son zamanlarda en çok Ajda’yla görüşüyoruz.