Çizgi: Selçuk Demirel
07 Ocak 2022 17:39
Ayşen Güven
[email protected]
Geçtiğimiz iki yılın açtığı yaralarla, yaşattığı travmalarla baş etmenin, yeniden bir şeyi yeşertip değiştirmek için mücadele etme arzusu duymanın en güçlü vesileleri arasında sanat kuşkusuz boy gösterecek. Gel gelelim onlar arkalarında hangi düşünce ve hisleri bırakmak isteyerek 2022’ye reverans yapıyor…
İşte sanatçıların T24 ile paylaştıkları 2022’ye mektupları:
Kıvanç Sezer (Yönetmen)
Son iki yıldır verimimin düştüğü, yaratıcılığımın daha çok yazma seviyesinde kaldığı -ki onun da çok yaratıcı mı emin olamadığım- bir pandemi geçirdim. Filmler seyircilerle buluşmaya, hayat normalleşmeye yavaş yavaş başlıyor. Benim de az çok bazı dileklerim var 2022’ye dair. Daha çok üretim, daha az dedikodu; daha çok bilim daha az aşı karşıtlığı; daha çok sinema daha az online platform; daha çok festival daha az karantina; daha çok özgürlük, daha az sansür; daha çok dayanışma, daha az yalnızlık; daha çok doğa daha az beton; daha çok z kuşağı daha az boomer; daha çok azim, daha az hırs; daha çok meditasyon daha az sosyal medya; daha çok satranç daha az tavla; daha çok eşitlik, daha az kibir; daha çok adalet daha az nepotizm; daha çok anlayış ve daha az öfke… Bunların olmayacağını bilsem de dilemek bana iyi geldi. Sizlere de iyi gelir umarım.
Berfin Zenderlioğlu (Dramaturg / Yönetmen / Oyuncu)
Anımsama, hatırlama, öfke ve kendime bir tiyatrolu name... “Gördüğün gülistan rüyadır/ Belki rüya değil de hülyadır...” böyle der Ömer Hayyam. Lakin gördüklerimiz ne gülistan ne de hülyadır. Adını koymaya kalksak tarifsiz, koca bir boşluk, pasifize edilmiş bir tiyatro ortamının, hakkaniyetten uzak bir işleyişle karşı karşıya bırakılmasının yas seremonisi gibi. Ki biz neyin yasını tutabiliyorduk ki, her güne onlarca yas sığdırırken.
2020-2021 tiyatro sezonunu elbette ki çok verimli geçirdik. Pandemiden belki de etkilenmeyen en önemli alanlardan biri oldu tiyatro. İktidar tarafından bu dönemde zor durumda kalan tiyatroculara periyodik olarak belirli aralıklarla ekonomik destekte bulunuldu. Kültür Bakanlığı’nın özel tiyatrolara yapılan yardımı, ayırım gözetilmeksizin, adaletli bir şekilde pay edildi. Kürtçe tiyatro yapıyor diye kimse ötekileştirilmedi, “Türk örf ve adetlerine aykırı oyunlar yapanlara para yok” denilmedi. Bu örf ve adetler çerçevesinde hiçbir oyuna sansür uygulanmadı, oyunlar yasaklanmadı ve tiyatrocular da kendilerine bir otosansür uygulamadı. Bu durumda mutlu olmamak için hiçbir neden yok. Hadi Devekuşu Kabare’nin kelebeğini söyleyelim. “Minik, minik, minik kelebek/ minik kelebek/ uç özgürce durmak ne demek/ durmak ne demek/ altta gezinme yüksekte dolaş/ yüksekte dolaş/ çalış çabala en başa ulaş/ sen ulaş/ uç, uç, uç, koş, koş, koş, uç,uç...”
Sanatın iyileştiren tarafını, lüks değil, ihtiyaç olduğunu bizden daha fazla idrak etmişlerdi. İktidar tiyatrodan korkmadı, pasifize etmeye çalışmadı, sanatçıları açlıkla terbiye etmeye çalışmadı ve parmak sallamadı. “Gördüğün gülistan rüyadır / Belki rüya değilde hülyadır...” Keşke böyle deseydim; bu bir rüya olmalıydı ya da hülya. Kâbus olduğunu kimse söylemesin. Değişecek, değişmeli bu kirli zihniyet. Rahatsız etmek için uğraşmalı. “Rahatsız seyirler diler Şermola” derdik, yeniye ve özgürlüğe ait olacak bütün aksiyonlarımız. Metinler, biçimler, hareketler. Post-dramatik çağın ruhsuz ve uslu çocukları olmayacağız. Eşitlikçi, temel hak ve özgürlüklerin tiyatroda zemin bulduğu hakkaniyetli yapıyı yaratmak derdimiz olacak. Cesaretin ve esaretin birlikte kol gezdiği yerde, inatla ve ısrarla tiyatro yapan, yapmaya çalışan hepinizin o güzel kalbinden öperim. Dionysos bizimle olsun. Bê Şano Nemînin...
Kemal Aydoğan (Yönetmen - Moda Sahnesi)
Sevgili 2022, biliyorsun 2020 bize görüp göreceğimiz en sert deneyimlerden birini yaşattı. Bizi önce hayatımızla sonra da o ana kadar sürdürdüğümüz yaşantıyı bir daha sürdürememekle tehdit etti. Dostlarımızı, arkadaşlarımızı bizden kopardı, yerlerine büyük, kapanmayacak boşluklar bıraktı. 2021’in yaralarımızı biraz da olsa saracağını düşünürken umduğumuz gibi olmadı. Sağlık krizine, ekonomik kriz eklendi. Hayatta kalmak her türlü insani pratiğin önüne geçti. Sana bu koşullar içinden yazıyorum. 2021’den -biraz da onu kandırmak amacıyla- iyi şeyler dilemiştik. Saf ya da budala değildik tabii ki ama işte yine de aklın sınırları aşan birtakım davranışları da yok değil insanın. 2021’i kandıramadık. Sen onun gibi olma lütfen. En azından şu salgın tehdidini sona erdir, maskelerin çıkmasını sağla. İnsanların özgür, eşit bir arada yaşamaları adına yapacakları tüm çabaları destekle, daha iyi bir dünya için mücadele edenlerin kudretlerini arttır. Özel tiyatroları, ödenekli tiyatrolardan daha çok savun, destek komisyonlarında ‘örfi, adet’ gibi kelimeleri kullananların dillerine acı biber sür. Yoksulluk, işkence, nefret, savaş, ayrımcılık senin zamanında bitmeye başladı diye konuşulsun yıllar sonra. 31 Aralık 2022 geldiğinde senden ayrılmak istemeyelim, tamam mı canım benim.
Onur Ünsal (Oyuncu-Moda Sahnesi)
Merhaba geçen zamanı ölçmemizi sağlayan, yan yana gelmiş rakamlardan oluşan basit aritmetik yapının 2022’incisi olan sen. Hoş gelmedin çok açık. Hoş gelmiyorsunuz ben bildiğimden beri. Üstelik senden hemen önceki rakamlar adeta felaket getirmiş gibi göründüler. Nefretle, öfkeyle ve utançla anılıyorlar. Lanetli oldukları düşünülüyor. Ortam sert. Yani evet elbette gelmeden de olmaz ama benden sana tavsiye şatafatla gelme, çok oturma ve zamanı gelince ılık ılık uza. Çok pis sövecekler sana umursama. Sen, de ki: “Bana anlatmayın ben rakamım, zamandır benim makamım.”
Nejat Yavaşoğlu (Müzisyen)
Son yıllar biraz zor geçti. Yaşadığımız ve dayatılmakta olan baskıcı siyasal ortamın yanı sıra, buna bir de pandemi eklendi. 2022 yılı bütün bu zorluklardan kurtulduğumuz bir yıl olsun öncelikle. Tabii ki her şeyden önce sağlık geliyor. Ondan bağımsız olmayan kimi dileklerim var buna eklediğim; ekonomi düzelsin, milli gelir yükselsin, daha eşit paylaşılsın ve yoksulluk bitsin. Ha bir de bu tuhaf başkanlık sisteminden kurtulursak 2022 tadından yenmez!
Fulya Özlem (Müzisyen)
Eyyy 2022! Gençliğimden varlığınla bir sene daha çalacaksan, hiç gelme, okey? Şimdi beni, seni kişileştirdim diye gerçekle bağını koparmış, hayal dünyasında yaşayan bir birey olarak tahayyül ediyorsan çok ayıp ediyorsun. Hayal kuracak hâl mi kaldı ayol? Velhasıl yine de temennim şu yönde: 2020 ve 2021’de omuz omuza söyleyemediğimiz şarkıların, edemediğimiz dansların acısını çıkaracak kadar neşe dolu, müzik ve dans dolu, karnaval gibi bir yıl ol; insanların yüzünde görmeyi özlediğim o kocaman gülüşleri benden esirgeme; göçmen olup hayatta kalacağım bir yere kapak atmanın kıymet gördüğü değil, gezgin olup “en büyük seyahatin geri dönüş olduğunu” hissettiren bir memleket ver bana ve herkese ki “çocuklarımız sürgünde doğmasın”. Bir de dayanışma ruhunu içimizde yeşert ki bir yere aitmiş gibi hissedeyim ortak dertlerimize üzülürken. Yaşamımı dopdolu kılan her bir kalabalığı, konseri, halayı, yortuyu bana geri ver ki; yaşam kaynağım olan ilhamla yeniden buluşayım, hasret gidereyim ve üretebileyim eskisi gibi. En gerçekçi dileklerimi sıraladım sana. Ne uzaya gitmek istiyorum ne de yeniden on yedi yaşında olmak; sadece eski normali, yani yoksul, mutsuz ve endişeli olmadan önceki koşulları geri istiyorum. Çok şey mi istiyorum? İmkânın varsa bunları gerçekleştiriver, bekliyorum…
Güney Marlen (Müzisyen)
Her gelen yeni yıla bir anlam yükleyerek aslında kendimizi anlamlandırmaya çabaladık hep. Belki de böylece çelimsiz yaşamlarımızı biraz olsun canlandırdık. Bir çiçeğe su verir gibi umut doldurduk benliğimize. Sevmenin ve gülmenin değerini her geçen gün daha fazla anlayan bu devasa kalabalık, bu çeşitlilik, güneşlere dönmeli yüzünü. Nezaketle ve hazlarla evrende ufacıklığını sergilemeli. Yaşamı her yönüyle kabul etmesi zor elbette. Acı ve tatlı, bir örgü gibi iç içe.. Aklın vicdanı ortaya koymasıyla kıymetleniyor belki dünya. Zaman dediğimiz şu akıp giden şey; hareket, hayatın bilinmezliğinin kronometresi…Umarım bizi, bize çaktırmadan hep daha güzele götürüyordur. Güzel denilen de ne ki; bir bakış açısından, denk gelinen bir yarardan ibaret belki. Aslında her şey gibi tüm bunlar da biraz fasa fiso; insana dair her şey biraz eksik ve uydurmaca. Yine de avunmak istiyor benliklerimiz. Sanat ve bilgi bu kısa alandaki uzun soluklu koşu yolumuza sokak lambaları olsun. Müzik denen büyüye kapılmak, onu ruha ilaç gibi sürmek güzel. Onu seven herkese tek gözümü kırptım. Kalbin her bir atışından taşan boyutsuz heyecanlarla; iyi yıllar!
Mahmut Wenda Koyuncu (Küratör)
Sanatın ‘her şeye rağmenleri”, pandeminin yarattığı panik, korku ve kapanmadan sonra 2021 senesi pandemiye alışma ve onunla yaşamanın yollarını deneyimlediğimiz bir yıl oldu. Geçen bu süre zarfında, bir tarafta, ‘sanatçı ne yapacak, hayatını nasıl idame ettirecek?’ diye endişe duyarken diğer taraftan ‘hey şeye rağmen üretmeye devam’ motivasyonlarının havada uçuştuğu bir zamanı yaşadık. Sanat piyasanın daraldığını, alımların düştüğünü, birçok sanatçının kira-geçim derdiyle cebelleştiği haberleri sıradan haberlere dönüştü.
Sonra birdenbire sihirli bir değnek değmiş gibi, sanat piyasası akıl almaz rakamların ve organizasyonların döndüğü bir ortama evrildi. Kısa süreli bu ‘bocalama’ sonrasında sanat dünyası hiç hız kesmeden artan ivme ile yükselmeye başladı. Evlere kapanmadan kaynaklı olduğu iddia edilen sanata ve yaratıcılığa karşı büyük bir açlık baş göstermişti. Evlere tıkılmış insanlar can sıkıntısından sanat almaya başlamıştı! Getir, diyordun; sanat geliyordu! Sanatçılar, her şeye rağmen üretirlerken gerçekten bu ‘getir’ ekonomisinden fayda görmüşler midir emin değilim.
Çok büyük rakamlarla satışların gerçekleştiği bu post-pandemik sanat ortamının sanatçıya ve yaratıcılığa etkisinin manipülatif olduğunu iddia etmek zor olmasa gerek. Çünkü burada yeni bir sanat piyasasının uç verdiğini söyleyebiliriz. Buna Google Sanatı mı deriz, algoritmik sanat mı, karar zamana kalmış gibi görünüyor. Post-Pandemi sanatı elindeki büyük teknolojik ve algoritmik kudretle sanatı şimdiden domine etmeye başlıyor. Artık sanal teknolojiler ile iyi ilişkiler kuran bir sanat ve sanatçı dünyasına doğru ilerliyoruz. Evinden, atölyesinden çıkma gereği duymadan algoritmik dünyayı etüt eden bir sanat üretimi her alanı ele geçiriyor. Sokağa, doğaya, topluma, siyasete hiç bulaşmayan, sanatsal üretimi kritik etme derdi de olmayan, büyük, çok büyük optik bir pornografiye doğru ilerleyen bir yola girmiş görünüyor; hesaplanamaz ve denetlenemez ekonomisiyle beraber.
İki sene önceki korku, panik, kriz hallerinin yerinde yeller esmeye başladı böylece. Bu gidişin bir yönü var mı, kestirilebilir mi bundan da emin olamayız. Ancak bu sorunun kritik noktası sanırım tekrarladığımız gibi içi daraltılmış bir ‘hey şeye rağmen’ diskurudur.
Sanat veya yaratıcılık olayı sanırım her şeye rağmen değil de her şeye karşı olduğundan kaynaklı bir düşünceden yol alır. Bütün modern zamanlardan günümüze en azından böyle olagelmiştir. NFT, kripto sanat, algoritmik sanat bu karşı çıkışın neresinde duruyor sormak gerek. Bu hız ve teknoloji tutkusu insanın aklına İtalyan fütüristlerini getiriyor, bir yandan da yücelttikleri ideolojilerini…
© Tüm hakları saklıdır.