Dünya

Salih Müslim: Türkiye’ye bağlı bir güç orada bulunursa işgal sayarız, DAİŞ’le nasıl savaştıysak onlarla da savaşırız!

'Türkiye sınırda DAİŞ’siz bölge isteniyorsa bizim tüm bölgelerimiz de DAİŞ’siz bölgelerdir'

19 Ağustos 2015 15:00

PYD Eşbaşkanı Salih Muslim, Türkiye’nin Suriye sınırındaki güvenli bölge oluşturma talebine ilişkin “sınırda DAİŞ’siz bölge isteniyorsa bizim tüm bölgelerimiz de DAİŞ’siz bölgelerdir. Kurtarılmış bölge isteniyorsa bizim bölgelerimiz zaten kurtarılmış bölgelerdir. Ama eğer gayeleri Kürtsüz yani Kürtlerden de kurtarılmış bölgeyse o başka bir mesele. Kürtler bu bölgenin köklü halklarından biridir ve kimse onu buradan da çıkaramaz” ifadelerini kullandı.

Özgür Gündem gazetesinin sorularını yanıtlayan Salih Muslim, "Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikasını değerlendirirken, Türkiye'nin Suriye'de Sünni, bir devletle komşu olma hayali bulunduğunu" savundu. Bu isteğin Kobanê’de Kürtler tarafından engellendiğini söyleyen Müslüm, bu nedenle Türkiye’nin Cerablus'a yöneldiğini öne sürdü. Türkiye’nin buradaki Türkmen gruplara destek verdiğini aktaran Müslim "Türkiye’ye bağlı bir gücün orada bulunmasını işgal sayarız" ifadelerini kullandı. Müslim'in "orada" ifadesiyle tam olarak hangi bölgeyi kastettiğini bilinmiyor, ancak metinden Celabrus çıkarımı yapılabilmesine rağmen Özgür Gündem gazetesi birinci sayfasında söyleşiyi özetlerken kastedilen bölgenin Rojava olduğu yorumunda bulundu. 4 Temmuz 2015'te Hürriyet’ten Uğur Ergan'a konuşan Salih Müslim "daha önce yaptığı bir açıklamada Şimdilik Cerablus niyetimiz yok, Türkiye girerse direniriz" açıklaması yapmıştı. 

Bir dizi temasta bulunmak üzere Rusya’ya gelen Salih Müslim’in Özgür Gündem’den Selahattin Soro’nun sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Geçtiğimiz ay Rojava Devrimi’nin üçüncü yıl dönümünü geride bıraktık. Bu üç yıl içerisinde Rojava Devrimi’nin Kürtler arasında, Arap dünyasında, Ortadoğu’da ve dünyada yarattığı etkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

19 Temmuz 2012’de halk tarafından ilk önce Kobanê’de ilan edilen özerkliği kimse öyle ciddiye almadı ve tahmin de edemiyorlardı. Genel olarak bu adımımız çok sıradan ve yüzeysel ele alındı ama bu üç yıl içerisinde çok şey değişti. Kantonlar kurulmadan önce de yürütülen bir çalışma vardı. Ama 2012’nin sonunda kantonların ilanıyla beraber ilk adım atılmış oldu. Kantonların ilan edilmesi ise bizim kararımız değildi. Bu karar halk tarafından seçilmiş meclisin kararıydı. Şu an toplumsal sözleşme ve kanunlar var. Yine buna bağlı kurum ve kuruluşlar var ama hala sistemin eksik olan yanları var. Elbette imkanlar çerçevesinde var olan eksiklikleri de gidermeye çalışıyoruz. Yine son bir yılda tüm dünyanın da şahitliğini yaptığı çok büyük direnişler oldu. Özellikle Kobanê ve Girê Spî’de somutlaşan direnişimiz tüm dünyanın taktirini aldı. DAİŞ çetelerine karşı bölge devletleri ve ileri teknoloji ile donatılmış uluslararası devletler başa çıkamadı. Ama DAİŞ’e karşı bizim oluşturduğumuz modelin silahlı gücü olan YPG, durmayı bildi.

Bu bize neyi gösteriyor? Halka dayanan silahlı güçler meşru savunma temelinde örgütlenirse o zaman halkın kendisi de bu mücadeleye katılır. Kobanê’de savaşan güçlerimiz bunlardı ve herkesin yenilmez olarak tanımladığı DAİŞ çetelerini de bu silahlı güç Kobanê, Girê Spî ve Hesekê’de defalarca yenilgiye uğrattı. Bu silahlı gücün yanı sıra bir sistemin başarısıydı.

Bu üç yıl içerisinde ne değişti?

Biz daha önce de bu konuda görüşümüzü söylemiştik. Demokratik Özerklik Suriye’de bir model olabilir, hatta Ortadoğu modeli de olabilir. Farklı ülkelerden akademisyen, siyasetçi, gazeteci ve sivil toplum kuruluşları Demokratik Özerklik modelini yakından görmek için Rojava’ya gelip yakından incelemelerde bulunuyor. Bize üç yıl önce “rüyadan bahsediyorsunuz” diyenler bile bugün bize rüyalarınız gerçek oluyor, diyorlar. Demokratik Özerklik sadece dış güçlerin dikkatini ve ilgisini çekmedi. Aynı zamanda Kürdistan’da da büyük bir etki yarattı. Kürtler bu sistem sayesinde ilk defa Kobanê’de birleşti. Kobanê’deki direniş ve özerklik birçok insanı çekmeyi başardı. Yine dünyanın birçok ülkesinden gençlerin gelip Kobanê’de DAİŞ barbarlarına karşı savaşarak şehit düşmesi, kanlarının Kürt kanına karışması bu sistemin ilgi çekiciliği ve enternasyonal oluşundandır. Demokratik Özerklik sisteminin başarılı olacağı artık herkes tarafından kabul görülmüş bir gerçek. Ama şu an hala bir savaş halinde olduğumuz için bu tür yaklaşımlar bizi daha da cesaretlendirdiği gibi bizi daha fazla zafere kilitliyor.

Ama aynı zamanda bu sistemden rahatsız olan çevreler de yok mu?

Başından beri Ortadoğu değişime gereksinim duyuyordu. Global güçler de bu gerçekliği yakından görebiliyorlar. Sonuç olarak Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi gerekiyordu. Bölge halkları, egemen güçler ve herkes bunu istiyor. Eski sistemin yıkılması diktatörlüklerin gitmesi ve bölgenin yeniden inşası için baştan beri bir plan vardı. Bu durumda Türk hükümetinin de kendince planları vardı. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu’nu tekrardan kurmak gibi yaklaşımları her daim oldu. Türk hükümeti bir yere kadar kendi projesini ve dünya güçlerinin projelerini bir yere kadar birleştirebildi. Üstüne düşeni yapmak için kendince bazı girişimlerde bulunarak kendisinin kullanabileceği araçlarını yaratmaya başladı. Bunlar nelerdi? İşte DAİŞ ve benzeri örgütlerdi. Bu tüm gerçekliğiyle önümüzde duruyor. Biz üç yıldır diğer güçlere Türk hükümetinin bunları desteklediğini ve arkalarını kolladığını anlatmaya çalıştık ama kimse inanmadı ya da inanmak istemedi. Ondan sonra ne oldu? Türk hükümetinin desteklediği bu çetelere karşı biz de tüm gücümüzle direndik. Herkesin korktuğu bu çeteleri ilk olarak Kobanê’de yenen biz olduk. Bunu gören Türk hükümeti deliye dönmeye başladı. Türk hükümetinin böyle gözü kara davranmasının iki nedeni vardı. İlki; artık DAİŞ yenilgiye uğradı. İkincisi de; Türk hükümetinin kirli planı tüm dünya kamuoyu tarafından görülmeye başlandı. Şimdi herkes açık açık Türk hükümetinin bu çeteleri desteklediğini görüyor ve bunu dillendirmekten de çekinmiyor. Peki bunu kim ortaya çıkardı? Tabii ki bizim mücadelemiz ortaya çıkardı.

Kürtler, Türk devletinin hangi planını engelledi?

Türkiye Suriye’de oluşturulacak bir Sünni devleti ile sınır komşu olmak istiyordu. Ama biz bunu engelledik. Bu planları tutmayınca bu kez Cereblus ve Ezaz alanına yoğunlaşmış ve o bölgeyi almak istiyor. İlk olarak bunu Kobanê üzerinden istedi, sonra Girê Spî ve Serêkaniyê’ye yöneldi, onların hepsi gitti. Şu an kalan tek yer Cerablus’tur ve bu son kozu oynuyor. Eğer bu son kozunu da kaybederse o zaman tüm politikaları iflas etmiş olur. Türkiye’nin yarattığı DAİŞ ve El-Nusra terör listesinde bir tek Ahrar-uş Şam kaldı. O da yakında terör listesine girecek. Onun için tek çare olarak Türkmenler kalıyor ve şu an onlara yönelmiş durumda.

Türkmen kartı tutar mı?

Mevcut durumda Türkmenlerden Sultan Murat Tugayı, Muhammed Fatih Tugayı oluşturulmuş. 40-50 Türkmen’in bu tugaylarda olduğunu biliyoruz, peki diğer 600 kişi nereli ve kimdir? Türkiye bunları neden getirmiş nereden takviye etmiş. Tabii biz bunun cevabını biliyoruz, bunun için de açıkça ifade ettik, eğer Türkiye bizimle bir savaşa girmek istemiyorsa bunları çeksin, dedik. Türkiye’ye bağlı bir gücün orada bulunmasını işgal sayarız. Nasıl ki işgalci güçlere ve DAİŞ’a karşı savaştıysak onlara karşı da öyle savaşacağız. Türkmen toprakları denilen yerlerde Kürt köyleri de var. Tamam Türkmenler de var ama onlar Türklerle beraber değiller zaten bunlar bizimle beraber cephe tutmuş insanlardır. Çoğu Türkiye ile birlikte değil onların bu kirli planlarını kabul etmiyor. Onun için Türkiye’nin bir an önce bu kirli politikalarına son vermesi gerek. Yok, eğer Türkiye bu kirli politikasında ısrar ederse o zaman işgalci konuma düşer ve olacaklardan biz sorumlu olmayız. Tabii sadece biz değil Araplar, Türkmenler ve Rojava’daki diğer güçler bunu kabul etmez.

Bu konudaki son durum nedir?

Şimdiye kadar Türkiye’nin müdahale etmeyeceğine dönük sözler var. DAİŞ’siz bölge isteniyorsa bizim tüm bölgelerimiz de DAİŞ’siz bölgelerdir. Kurtarılmış bölge isteniyorsa bizim bölgelerimiz zaten kurtarılmış bölgelerdir. Ama eğer gayeleri Kürtsüz yani Kürtlerden de kurtarılmış bölgeyse o başka bir mesele. Kürtler bu bölgenin köklü halklarından biridir ve kimse onu buradan da çıkaramaz. Sınır güvenliğinden bahsediliyor. Şu an mevcut durumda en iyi sınırı koruyacak ve güvenliğini sağlayacak güç biziz. Şimdiye kadar bizim denetimimizde bulunan sınırda Türkiye tarafına sıkılmış tek bir mermi bile yoktur. Ama sınır DAİŞ’e teslim edilirse onun ne yapacağı belli değildir. Bunun için şu an Rojava politikasından dolayı Türkiye büyük bir bataklığın içine düşmüş bulunmakta. Dileriz ki daha fazla zaman kaybetmeden bu bataklıktan kurtulur ve bizimle diyaloga girer. Biz Türkiye’nin işine karışmayız ama onların da Suriye’nin işine karışmaması gerektiğini düşünüyoruz. Farklı zaman ve mekanlarda da dile getirdik. Biz her zaman iyi komşuluk ve dostluk istiyoruz. Ama bizimde onurumuz ve Suriye’deki oluşumlara verdiğimiz sözlerimiz vardır. Bunun için Türkiye elini Suriye’nin iç sorunlarından çekerse çok iyi olur.  

6 YPG savaşçısının El-Nusra’ya teslim edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

YPG savaşçılarının hangi nedenle El-Nusra’ya teslim edildiğini bilmiyoruz. Ama söylediklerine göre İçişleri Bakanlığı’nın bir yetkilisinin onayıyla teslim edilmişler. Bunun gerekçesi de nedir, hala bilmiyoruz. Fakat gerekçe her ne olursa olsun yaralı savaşçıların teslim edilmesi kesinlikle çok yanlış. Bu konuyu uluslararası mahkemeye de taşırabiliriz. Biz yetkilileri bilgilendirdik ve onlardan bizi tatmin edecek bir cevap bekliyoruz. Biz olayı çok ciddi ele alıyoruz ve üzerinde de çok ciddi duruyoruz. Savaşçılarımızın teslim edildiği El-Nusra kelle kesen bir terör örgütüdür hangi akla dayanarak bunu yapmışlar bilmiyoruz.

Yani sizin tarafınızdan hala aydınlatılmış bir durum değil öyle mi?

Evet, dediğim gibi detayları hala tam bilmiyoruz ama arkadaşlarımızın teslim edildiğini biliyoruz. Kobanê’den yaralı olarak çıktı arkadaşlar, Cilve Göz sınır kapısından El-Nusra’ya teslim ediliyorlar.

Son üç yıldır filen dünyanın birçok ülkesini gezdiniz. Rusya ile de çok ciddi ilişkilenmeniz söz konusu. Rojava Devrimi’nin bu üç yılı nasıl değerlendiriliyor?

Üç yıl önce ilk temaslara başladığımızda Rojava’yı ve Rojava Devrimi’ni kimse tanımıyordu. Hatta Suriye sınırları içerisinde Kürtlerin olduğunu bile birçok kimse bilmiyordu. Örneğin bir görüşmemiz eğer bir saat ise biz yarım saatini kim olduğumuzu ve nereden geldiğimizi anlatıyorduk. Üç yıl aradan sonra bugün Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mikail Bagdanov ile yaptığımız görüşmede bize söylediği ilk şey “siz bölgenin köşe taşısınız” oldu. Yani Suriye sorununun çözümünde Kürtlerin köşe taşı olduğunu söylüyor. Kimsenin tanımadığı ve hatta varlığından bile haberdar olmadığı bir halkın bugün köşe taşı konumuna gelmesi çok önemli bir ilerleme. Tabii, bu da halkımızın nasıl bir mücadele ve özveri ile çalıştığını gösteriyor.

Kimsenin tanımadığı ve varlığından bile haberdar olmadığı bir halkın gününü 1 Kasım Dünya Kobanê Günü için dünyanın farklı ülkelerinde milyonlarca insan sokaklara iniyorsa bu bir başarıdır. Mücadelemizin geldiği düzey ve DAİŞ’e karşı verdiğimiz mücadeleyi tüm dünya kamuoyu yakından takip etti. Tüm dünya halkları için tehlike arz eden DAİŞ çetelerine karşı verilen bu onurlu mücadelenin herkes farkında ve ne denli kutsal olduğunu biliyor ve bu barbar çetelere karşı da daha düne kadar varlığını bile bilmediği Kürtler tek başına savaşıyor. Mücadelemizi diplomasi alanında da geliştirmek ve büyütmek istiyoruz. Bu konuda diğer arkadaşlarımızla beraber yoğun bir çalışmanın içindeyiz. Önümüzde hala çözüm bekleyen sorunlar var. Bunun da farkındayız. Bizim için önemli olan doğru yolda olduğumuzu bilmektir. Doğru yolda olduğumuz müddetçe çözemeyeceğimiz sorun yoktur diye düşünüyorum.

Hava saldırıları tek başına sonuç alıcı olmaz

Amerika ile ilişkileriniz ne düzeyde?

Koalisyon konusunda ise ister istemez biz Amerika ile aynı cephede gözüktük. Onlar havadan biz de karadan vurduk. Zaten şu an karada bizden başka savaşacak kimse de yok. Havadan yapılan saldırıların bir etkisi olabilir ama sonuç alıcı olmaz. Sonuç alıcı olması için kara gücüne kesinlikle ihtiyaç var. Pratikte gösterdi ki bu yardım en etkili yardımdır. Bu şekilde en etkili mücadeleyi DAİŞ’e karşı geliştirdik ve başardık. Tabii bunun böyle devam etmesini de istiyoruz. Biz daha önce de bunu dillendirdik. Biz düşmanımızı tanıyor ve ona göre mücadele ediyoruz. DAİŞ, halklar için de ciddi bir tehlike. Herkesin DAİŞ’e karşı mücadele etmesi gerek. Biz ta ki, DAİŞ’i ve onun yan kolu olan diğer irili ufaklı tüm örgütleri bitirene kadar mücadelemize devam edeceğiz. Büyük devletlerin çıkarları farklıdır. Amerika ve Rusya bizim gibi açıktan bu mücadeleyi yürütmeyebilir, sonuçta onların çıkarları farklıdır. Oyun peşinde değiliz. Umarım büyük güçler de aynı ciddiyetle yaklaşır ve DAİŞ’i daha erken bitirebiliriz.

Dostluğun görevleri vardır

Rusya ile diplomatik ilişkileriniz ne düzeyde ve Rusya’nın bölgedeki politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rusya’nın çok klasik yaklaşımları var. Görüşmelerimizde taleplerimizi ve görüşlerimizi ilettik. Suriye muhalif güçlerini (DAİŞ ve El-Nusra) besleyen güçler yollarını bulup müdahale ediyorlar. Eğer biz haklıysak ve doğru bir yoldaysak neden bize yardım edilmiyor? Yine biz Suriye’nin sınırlarını koruyoruz. Şu an inşa ettiğimiz toplum modeli de gelecekteki Suriye’nin modeli oluyor. Her platformda biz buna vurgu da yaptık ama hiç kimseden yardım almıyoruz. Bize ne insani ne de askeri yardım yapılıyor. Rusya eğer bize dostsa dostlukların da görevleri vardır. Şimdiye kadar hiç kimse bize bir şey vermiş değil. Söylem var ama fiiliyatta pratik bir adım yok. İki yıl önce Rus yetkililere söyledik. Sizin güvenliğiniz Kafkasya’dan değil bizim oradan başlıyor. Kalkıp bunlara karşı savaşmazsanız bir gün sizin içinde tehlike olurlar. İki yıl sonra bunun gerçek olduğunu anladılar ama hala bir şey yapmıyorlar ve çok ağır kalıyorlar.

 

İlgili Haberler