Yaşar Kemal’in “görkemli bir yeni şiire temel atıyor” dediği Levent Yılmaz son şiir kitabı Afrika ile okuyucuyla yeniden buluşuyor.
Taraf’la yaptığı röportajında ‘Türk edebiyatı diye bir şey yok. Çevrilmiş ve okunan kimi yazarlar var’ açıklamasını yapan Yılmaz'a edebiyat çevresinden nasıl tepki verileceği de merak ediliyor.
Yayın dünyasının çok yakından tanıdığı bir isim olan Levent Yılmaz, yurt dışında çeşitli yayınevlerinde yayın yönetmenliğinin yapmanın yanı sıra hâlen Avrupa kültür tarihi üzerine dersler veriyor. Son olarak da Metis Yayınları’ndan Afrika adlı şiir kitabını yayınlayan Levent Yılmaz, şiiri anlamaya çalışmanın, bizi sarıp sarmalayan büyük yalnızlıkla baş etme yollarından biri olduğunu düşünüyor.
Son şiir kitabınız Afrika’dan bahseder misiniz?
Afrika, 2001 yılı ile 2009 başı arasında yazılmış şiirlerden oluşuyor. En eski kısımları Mektup bölümünün ilk 15 şiiri ile Kaside bölümü. Diğerleri daha sonraları, 2006 sonrasında yazıldı. Ara sıra dergilerde yayınlasam da bu şiirleri, açıkçası şiir uzaklaşırmış gibi iken, hiç uzaklaşmayacağını söyledi bana 2007 gibi. Sabah akşam Turgut Uyar, Oktay Rıfat okumaya başladım. Tekrar Baudelaire okudum. Dolayısıyla, bu kitap eskiden okuduğum şairleri tekrar okuma sürecine denk geldi. O yüzden de gayet kendine has bir sesi, bir üslubu oldu.
Adı neden Afrika?
Afrika: Petrarca’nın bitiremediği şiir kitabının adı. O Vergilius ya da Homeros gibi bir destan olmasını istediği bir kitap. Hatta o denli Vergilius gibi davranmak istiyor ki, hayatının sonunda Afrika’nın yakılmasını istiyor. Severim Petrarca’yı, ama Afrika’sını sevmem, Roma’nın Kartaca’yı yakıp yıkışını anlatır. Ben tersinden bir kitap yazayım istemiştim. Harab olmuş bir coğrafyanın neşesini ve tedirginliğini düşüneyim istemiştim. Afrika’yı düşündükçe de dünyayı düşünür oldum. Her yer biraz Afrika gibi gelmeye başladı bana. Bir de bu da bitmemiş, paramparça bir kitap: Yakmaya cesaret edemedim.
Yaşar Kemal sizin için “...görkemli bir yeni şiire temel atıyor” diye yazmış.
Yaşar Kemal tüm çağların en büyük yazarlarının en başta gelenlerinden biri. Yazar da değil hatta benim için çok büyük bir şair. Yitip gitmiş binlerce kıymetli şeyin hatırasına onun sayesinde sahibiz. İnsan olmak gibi. Öte yandan, çok da sevdiğim bir dostum Yaşar Kemal, bana her fırsatta Karac’oğlan okur, iyi şiiri yeteri kadar bilmediğimi düşündüğünden! Türkçe şanslı o var olduğu için, benim şiirimi sevmesi de tabii benim için müthiş bir keyif.
Şiirin sezgi ve kesinlik arasında bilme biçimi mi yoksa ima sanatı mı size daha yakın?
Şöyle söyleyeyim size. Bu dediğimi ilk kez W.B. Yeats okurken düşündüm. 1990’ların ortalarında Yeats’in Bütün Şiirleri’ni okurken, her şiirde kendi hayatıma kendi dünyama dair bir şeyleri daha iyi bilmeye başladığımı, onları anladığımı fark etmeye başladım. Yeats benim hayatıma dair yazmıştı sanki ve kendi hayatımı onun şiiri sayesinde anlıyordum. Tuhaf bir histi. İyi şiir böyle bir şey galiba. Sizi size anlatan bir şey...
Şiirleriniz gündelik hayattan çok uzak ama başka bir şey var. Başka bir dünya belki...
Açıkçası, ben o dünyayı seviyorum. O hayali dünya güzel. Hayali olmayan dünya da güzel. Bir zeytin ağacına bakmak, kuyu suyunda karpuz soğutmak, gruba karşı iki kadeh rakı içmek, fesleğenleri kopartıp koklamak, aylaklık, sıcak öğle sonraları, okumak, çalışmamak. Evet, fiil çalışmamak...Çünkü, Pavese’nin dediği gibi, Çalışmak Yorar!
Türk edebiyatı ve özellikle Türk şiiri yurtdışından nasıl gözüküyor?
Türk edebiyatı diye bir şey yok. Çevrilmiş ve okunan kimi yazarlar var sadece. Dolayısıyla dille, Türkçe ile uğraşmış, ona çeşitli kıvamlar katmış, renkler vermiş bir silsileden de bihaberler.
Siz aynı zamanda akademik alanda tarih çalışıyorsunuz. Şiirinize, şairliğinize bir etkisi oluyor mu?
Ben hep yazdım, hep söyledim. Şiirle ilgili bir meseleyi merak ettiğimden tarih doktorası yaptım. İlgilendiğim mesele de “Yenilik” kavramıydı. Şiirde yenilik sorusuna cevap ararken, kendimi 17. yüzyıl Avrupa’sında buldum. Nihayetinde de Batı’da Yeni denen şeyin bir tarihini yazdım Modern Zamanın Tarihi kitabımda (bir-iki ay sonra o da çıkıyor, Metis’ten).
“Hâlâ şiiri anlamaya çalışıyorum...” diyorsunuz.
Şiiri anlamaya çalışmanın, hâlâ şiir okumak ve yazmanın, bizi sarıp sarmalayan büyük yalnızlıkla baş etme yollarından biri, belki de en birincisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü söz mucizevî bir şey, düşünsenize, bir dize okuyorsunuz ve hayalinizde muhteşem bir güzellik beliriyor. Onu seviyorum işte.