-ŞAHİN'DEN BAKAN YARDIMCILIĞI DEĞERLENDİRMESİ ZONGULDAK (A.A) - 09.06.2011 - TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin ''Bakanla, müsteşar arasına bir bakan yardımcısı girmiş olması, acaba bir bürokratik halka olarak değerlendirilebilir mi, bu bir takım sorunlar meydana getirebilir mi, bir çatışmaya yol açabilir mi? Doğrusu bunu ancak uygulamada görebiliriz'' dedi. Şahin, Karabük'ün Safranbolu ilçesindeki tarihi Lokum Konak'ta Haber Türk kanalının canlı yayınına katıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı bazı bakanlıkların birleştirilmesi, yeni bakanlıkların kurulmasıyla ve bakan yardımcılığının getirilmesiyle ilgili eleştirilerin sorulması üzerine Şahin, kendisinin 58, 59. ve 60. cumhuriyet hükümetlerinde bakan olarak görev yaptığını, devlet bakanlıklarının sayısının fazla olduğunu söyledi. Devlet bakanlıkların müstakil bir yasası ve bütçesinin olmadığına işaret eden Şahin, şunları kaydetti: ''Bir takım kurumların bağlı olduğu bakanlıklar olarak çalışıyordu. Ne kadar zor şartlar altında çalışıldığını yakınen bilenlerdenim. Dolayısıyla devlet bakanlıklarının kaldırılarak bunlara bağlı bir takım kuruluşların icracı bakanlıklar bünyesine alınmasını isabetli bir düşünce olarak görüyorum. Ayrıca, Türkiye'de ilk kez uygulama yapılacak bakan yardımcılığı müessesesi ihdas ediliyor. Özellikle AB'nin bazı ülkelerinde, ABD'de var. Belki bazı mahsurları da olabilir. Ancak ben yararlarının mahsurlarından daha fazla olacağını düşünüyorum. Bakanla, müsteşar arasına bir bakan yardımcısı girmiş olması acaba bir bürokratik halka olarak değerlendirilebilir mi, bu bir takım sorunlar meydana getirebilir mi, bir çatışmaya yol açabilir mi? Doğrusu bunu ancak uygulamada görebiliriz. Benim ziyaret ettiğim bazı ülkelerde, bakan yardımcılığıyla ilgili kendileriyle görüştüğüm siyasetçiler, bakanlar, bu uygulamadan genel olarak memnun olduklarını ifade etmişlerdir.'' Şahin, ''bunun bir nevi yarı başkanlık sistemi'' olarak yorumlandığına ilişkin bir soruyu da şöyle yanıtladı: ''Yarı başkanlık sistemiyle doğrudan ilgisi olduğu kanaatinde değilim. Başkanlık sistemi uygulamayan ülkelerde de var. Örneğin Yunanistan başkanlık sistemi uygulamıyor ama Yunanistan'da uzun süredir bakan yardımcılığı görevi var. Ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum. İkinci bir soru daha sorduğunuz, 'Sayın Başbakanın böyle bir açıklamayı kamuoyuyla paylaşması, muhalefet tarafından eleştirildi' dediniz. Bunu nasıl değerlendirdiğimi herhalde soruyorsunuz. Sayın Başbakanın milletimize ve milletimizin 12 Haziran'da ortaya çıkacak iradesine sonsuz güveninin sonucu, seçimden sonra da AK Parti iktidarının devam edeceğine olan güçlü inancının sonucunda bunu açıklamış olduğunu değerlendiriyorum. Bunda eleştirilecek bir şey yok. İş başındaki hükümet parlamentodan bir Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi aldı. Bu yetkiye dayalı olarak da böyle bir düzenleme yaptı. Kaldı ki böyle bir düzenleme yapılacağı biliniyordu. Daha önce de bu konuda bir takım açıklamalar yapılmıştı. Yeni sistemin, icracı bakanlıkların kurulması ve bakanlık sayısının 27'den 25'e düşürülmesinin de Türkiye için daha olumlu sonuçlar vereceğini düşünüyorum.'' -367 TARTIŞMALARI- ''2007'deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde askerin, aralarında eski Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu'nun da olduğu milletvekillerine meclise girmemeleri yönünde telkinleri olduğu'' iddialarına ilişkin görüşleri sorulan Şahin, şunları kaydetti: ''Çok geç bir tarih değil yaşananlar. Ben o sırada başbakan yardımcısıydım. Niye girmiyorlar, özellikle meclise sokulmuyorlar. Bunun arka planında o sırada o partinin üyesi olup da bu karara uymayan birkaç milletvekili, zabıtları inceleyin, parlamento kürsüsünde bunların arka planında neler yattığını açıklamıştır. Dolayısıyla bunlar gizli kapaklı şeyler değil. Ben özellikle Erkan Mumcu'nun, kişisel olarak arkadaşımdır, kendisini rencide edecek hiçbir şey söylemek istemem ama Sayın Mehmet Ali Birand kadar cesur olmasını kendisinden bekliyorum.'' -12 EYLÜL SORUŞTURMASI- Şahin, Kenan Evren'in 12 Eylül darbesine TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi dayanak göstermesine ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine de şunları söyledi: ''İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinin Türk Silahlı Kuvvetlerine demokrasiye müdahale ederek parlamentoyu feshetmesini, iş başındaki hükümeti ortadan kaldırmasını, hükümet üyelerini gözaltına almasını sağlayacak düzenleme olduğu kanaatinde değilim. Çünkü, Türkiye'deki anayasa ve yasaları birlikte değerlendirmemiz gerekiyor. Türkiye hukuk devletidir, dolayısıyla askeri ihtilaller hukukun üstünlüğünü bir tarafa atarak silah gücüne dayalı olarak bu eylemleri yapmışlardır. Daha sonradan kılıf bulabilir, 'şuraya dayandık' diye, bunların inandırıcı olduğu kanaatinde değilim. Geçici 15. madde, 12 Eylül askeri darbesini yapanlara yargılama yasağı getiren maddeydi. Bu anayasa değişikliğiyle ortadan kalktı. Şimdi yapılan da anayasa değişikliğinin sonucu olarak cumhuriyet savcılarının görevlerini yapmalarından ibarettir. Artık Türkiye'de vesayet demokrasisinin tamamen sonuna geldiğimizi gösterir bu. 'Halkın iradesi dışında hiçbir irade yoktur, olmamalıdır, bundan sonra da olamayacaktır' mesajının güçlü şekilde verildiği bir dönemi yaşıyoruz. Bunu Türkiye'nin geleceği açısından çok önemsiyorum. Kimilerinin yargılanması, yargılanmaması, ceza alıp almaması bağlamında söylemiyorum, onlar fazla önemli değil. Egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunun artık uygulamada da ortaya çıkması, yargı kararlarıyla da tescilleniyor olması bizim geleceğe güvenle bakmamızı sağlayacak gelişmelerdir. Ben halkımızın da bunu böyle değerlendirdiğini görüyorum.'' TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinin değiştirilmesine yönelik geçmişte yaşanan tartışmaların hatırlatıldığı Şahin, şöyle devam etti: ''Artık Türkiye'de parlamenter demokrasi, halkın demokrasi bilinci o kadar çok gelişti ki şu anda İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi bile anlam ifade etmemeye başladı. Yani artık kimse 35. maddeye dayalı olarak herhangi iş yapamaz. Yapmaya teşebbüs edenlerle ilgili şu anda yargının nasıl bir görev yaptığını da herkes biliyor. İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi yürürlükteyse de fiilen bana göre yürürlükten kalkmış gibidir ama onu orada da bulundurmanın anlamı yoktur. İhtilal yapan kişilerin dayandıklarını ifade ettikleri fıkradaki birkaç cümle değiştirilerek 35. maddenin tamamen kaldırılmasına da gerek olmayabilir. Çünkü, diğer maddeleri sorun meydana getirmiyor olabilir. O nedenle yeniden gözden geçirilerek o da ortadan kaldırılır ama onun fiilen anlam ifade etmediği noktaya gelmiştir Türkiye.'' -BALYOZ SORUŞTURMASI- Şahin, ''Balyoz soruşturması kapsamındaki tutuklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz ve Yüksek Askeri Şura toplantısında sıkıntı çıkabileceğini düşünüyor musunuz'' sorusunu ise şöyle cevaplandırdı: ''Tutuklamalar tamamen bağımsız yargı organlarının faaliyetleri bağlamında yapılan işlemlerdir. O nedenle benim yargısal faaliyetlerle ilgili iyi olduğu, yanlış olduğu diye bir değerlendirme yapmam isabetli olmaz. Herhalde yargı organları ellerindeki delil durumlarına göre işlemler yapmaktadırlar. Bu işlemlere de herkes saygılı olmalıdır. Tek temennimiz bu yargı süreçlerinin bir an önce sonuçlanması, tutukluluk sürelerinin uzunluğundan yakınan bireylerin bu yakınmalarının kısa sürede ortadan kaldırıcı çalışmanın yapılmasıdır. Ben de bunu arzu ediyorum. Bu davalar bir an önce bitmelidir. Ağustos askeri şurasıyla ilgili düşüncem, silahlı kuvvetlerimizin hiçbir makamı komutasız kalmaz. Her şeyin çaresi bulunur. Silahlı kuvvetlerimiz çok güçlüdür, çok deneyimli komutanlarımız var. Ona mevcut şartlar içinde çözüm bulunur. Herhangi sorun teşkil edileceğini düşünmüyorum.'' -TUTUKLU GAZETECİLER- Tutuklu gazetecilere yönelik görüşleri sorulan Şahin, ''Bu arkadaşlarımız gazetecilik yaptıkları için mi, yoksa devam eden bir dava bağlamında bir örgütün üyesi ya da destekçisi oldukları için mi tutukludur? Bu ayrımı yapmak gerekir'' dedi. Bir kişinin gazetecilik yaptığı için hakkında soruşturma açılırsa ve tutuklanırsa buna hukuk devletinde herkesin karşı çıkacağını anlatan Şahin, şöyle devam etti: ''Bildiğim kadarıyla şu anda tutuklu bulunan, son olarak tutuklanan gazeteci arkadaşlarla ilgili iddianame henüz hazırlanmadı. Bunların hangi gerekçelerle tutuklandıklarını, neyle itham edildiklerini bilmiyoruz. Savcılarımızın ve yargıçlarımızın hiç kimseye ön yargılı davranmayacaklarını düşünüyorum. Sanki bu siyasi davaymış, tutuklamalarmış gibi değerlendirmeler yapılıyor. Bunu yanlış ve talihsiz beyanlar olarak değerlendiriyorum. Çünkü yargı kimseden talimat almaz. Yargılanırlar, inşallah sonunda aklanırlar, bunu temenni ederim. Hiç kimsenin cezaevinde bulunmasından memnuniyet duyacak insanlar değiliz.''