Sabah yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, darbe girişiminin ardından Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) üçe bölündüğünü savunarak "Birbirleriyle de çok yoğun bir güç mücadelesinin de içindeler" görüşünü dile getirdi.
Kütahyalı, darbe girişiminin ardından Türk Silahlı Kuvvetleri'nden (TSK) ihraç edilen eski Genelkurmay Askeri Savcısı Binbaşı Kurtuluş Kaya'nın 17 Temmuz'da kendisini aradığını savunarak "O gün şok edici biçimde Kaya beni aradı. Ben kendisine 'Derhal teslim ol, sen hâlâ tutuklanmadın mı nerdesin' dedim. Kaya ise Genelkurmay'ın emrinde görevinin başında olduğunu söyledi" dedi. Kütahyalı, "Kurtuluş Kaya halen kaçak. Ordu içindeki FETÖ'cüleri tespit etmekle görevli savcı FETÖ'den aranıyor" diye yazdı.
Rasim Ozan Kütahyalı'nın "Askeriye’de güncel durum" başlığıyla yayımlanan (10 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Tam 1 yıl sonra ikinci kere Genelkurmay Askeri Başsavcılığı'na giderek tanık sıfatıyla ifade verdim. Geçen sene 8 Nisan 2016'da ifadeye gitmiştim. Bu sene 7 Nisan'da ordaydım...
***
Geçen sene gittiğim aynı ofisten 1 kişi bile kalmamıştı. Geçen yılki kadronun hepsi ya kaçak ya tutuklu. En başta geçen seneki savcı Kurtuluş Kaya halen kaçak. Ordu içindeki FETÖ'cüleri tespit etmekle görevli savcı FETÖ'den aranıyor...
***
Kurtuluş Kaya olayını 17 Temmuz'da Beyaz TV'de ben, Milliyet gazetesinde Nagehan deşifre ettik. O gün şok edici biçimde Kaya beni aradı. Ben kendisine "Derhal teslim ol, sen hâlâ tutuklanmadın mı nerdesin" dedim...
***
Kaya ise Genelkurmay'ın emrinde görevinin başında olduğunu söyledi. TBMM'yi bombalayan Kubilay Selçuk başta olmak üzere tüm F-16 pilotu FETÖ'cüleri kendisinin gözaltına aldığını söyledi. Bir de F-16 pilotlarıyla ilgili haklı çıktığım için beni utanmadan tebrik etti.
Pişkince, "Genelkurmay Savcılığı olarak biz yanılmışız" dedi...
***
Bu sene de geçen seneki gibi yine bir askeri hareketlilik soruşturmasının tanığıyım. Bu sefer yanımda Nagehan da vardı.İşin ilginci TSK içindeki "Kemalist" kalkışma soruşturmasında Nagehan'ın aksine ben "lehe tanık" olarak yazılmışım çünkü ben Kemalist ya da Atatürkçü tanımını bu yazılarda hiç kullanmadım ve bu izah tarzına karşı çıktım. Ama başörtüsü yasağı sonrası bir askeri hareketlilik olduğu, bir kıpırdanma olduğu gerçeğini ifade ettim...
***
Dünkü yazısında 614 askerin sorgulandığı bu soruşturmayla ilgili Nagehan genel bir tablo çizdi ve ben de o çerçeveye aynen katılıyorum.
Bu soruşturmanın özellikle kıpırdanma için tahrik sürecini başlatan ayağının sivil savcılıklara da gönderileceği ve soruşturmanın devam edeceği anlaşılıyor. Askeri Başsavcı Mehmet Yüzbaşıoğlu gerçekten özenli bir çalışma yapmış...
***
Tüm bu soruşturma bir yana, ordumuzla ilgili bilmemiz gereken bir gerçek şu an üç parçalı bir TSK yapısı olduğu gerçeğidir. Özellikle alt rütbelerde kümelenen Gülenistler, birinci gruptur. Anti-Gülenistler ise ikiye ayrılıyor. Bu grupların ikisi de kendini öncelikle Atatürkçü diye adlandırıyor ama birbirlerini farklı tanımlıyorlar...
***
Bir bakışa göre bu iki grup ülkücüler ve solcular diye ayrılıyor. Ülkücüler tarafından solcu denenler bu solculuk iddiasını asla kabul etmiyor. "Biz sadece Atatürkçüyüz onlarTürkeşçi" diyorlar. Hatta bir Kemalist subayın tanımına göre TSK, Mustafa Kemal'in askerleri, Fetullah Gülen'in askerleri ve Alparslan Türkeş'in askerleri olarak üçe ayrılmış durumda...
***
Türkeşçi denilen subaylar ise bu ayrımı asla kabul etmiyor. Hatta solcu dediklerini Doğu Perinçek'in askerleri diye yaftalamaya kadar gidiyorlar. Atatürkçülüğün gerçek temsilcisinin kendileri olduğunu söylüyorlar. Ülkücü tanımını ise reddetmiyorlar. Bu iki grubun söyleminde de FETÖ'ye karşı mücadele ve devletin bütünlüğü noktasında Recep Tayyip Erdoğan'ın hayati önemine kuvvetli vurgu yapılıyor. Ama birbirleriyle de çok yoğun bir güç mücadelesinin de içindeler. Umumi manzara genel olarak bu. Yarın analizlere geçelim...