Sabah yazarı Haşmet Babaoğlu, Almanya'da yerel yönetimlerin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun konuşmacı olarak katılacakları etkinliklere izin vermemesiyle başlayan tartışmalarla ilgili olarak "Almanya'nın bugünkü hamlesi referanduma karşı açık bir tavır gibi görünüyor ama yarınki hamlesinin önce diplomatik rest ve sonra da AB'yi 'Türkiye'ye karşı aşamalı bir ambargo'ya çağırmak olmayacağından emin misiniz?" görüşünü dile getirdi.
Haşmet Babaoğlu'nun "Bu iş ciddi" başlığıyla yayımlanan (10 Mart 2017) yazısı şöyle:
Baştan söyleyeyim...
Makul gerekçeler ve akıl yürütmelere dayanmayan iyimserlik (irrasyonel optimizm) sanıldığı kadar "iyi" bir şey değildir.
"Yok, bi şeycik olmaz!" diye diye bir bakarsınız ormanda kaybolmuşsunuz...
"Biz çok güçlüyüz" derken, bir bakarsınız tek zayıf noktanızdan (Aşil topuğunuzdan) vurulmuşsunuz...
Son zamanlarda davranış bilimcilerin sık sık "makul kötümserlik iyidir, insanı tehlikelere karşı uyanık tutar" demeleri boşuna değil.
Sözünü ettiğim umutsuzluk veya depresyon değildir.
Tersine, çıkmaz sokakta "çıkış" bulacak zekâ böyle biriktirilir.
Bu gerçek sadece insanlar için mi?
Toplumlar, milletler, devletler için de böyle...
***
Son günlerde Almanya'yı konuşup duruyoruz ya...
Sanki Almanya durup dururken ve sadece referanduma yönelik böyle bir tavır almış gibi konuşuyoruz, onu anlayamıyorum.
Oysa bu çok önce başlayan uzun bir süreç ve üzgünüm ama tıkır tıkır işliyor.
Almanya'nın bugünkü hamlesi referanduma karşı açık bir tavır gibi görünüyor ama yarınki hamlesinin önce diplomatik rest ve sonra da AB'yi "Türkiye'ye karşı aşamalı bir ambargo"ya çağırmak olmayacağından emin misiniz?
Yok, asla yapamazlar; ekonomi, ihracat, ithalat, kültürel ilişkiler vesaire diyenleri işitir gibiyim şu anda...
Rusya için de zamanında "ambargo uygulanamaz, çünkü bütün Avrupa kışın donar" diyenleri, ünlü uzmanları hatırlıyorum.
Nasıl uzmanlarsa artık...
Bu işlerin donmadan, dondurmadan; sadece diz çöktürme stratejileri üzerinden yürütüldüğüne akıl erdiremediler gitti.
Yani Almanya işi ciddidir.
Hollanda'nın omuz vermesi ciddidir.
Avrupa'nın "küreselci" güçleri yeni pozisyon geliştiriyor. Bunu görmemek ve küskün mızıldanmalarla geçiştirmek büyük hata olacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bahçeli'nin atak tavır göstermeleri bu bakımdan anlamlıdır.
***
Peki nasıl oldu da bu noktaya geldik diye soracak olursanız...
Uyuduk.
İrrasyonel optimizm uyutuyor.
Hatırlayın, Alman medyası 2013'ten beri aldığı Türkiye aleyhtarı pozisyonundan milim kıpırdamadı. Biz Merkel'i ağırlamaktan yorgun düştüğümüz dönemde onlar alabildiğine nobrandı.
Peki şimdi ne yapmalıyız?
Doğrusu, geç kaldık.
Ama ikide bir "Ne oluyor yahu?" diye sormaktan vazgeçip güçlü bir strateji çerçevesinde karşı hamleleri geliştirmeye geçmeliyiz.
Ne olmuştu?
Almanya'daki yerel yönetimler, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın konuşmacı olarak katılacağı etkinliklere izin vermemişti.
Bekir Bozdağ, söz konusu iptallerin "Evet" oylarını engellemeye yönelik olduğunu iddia ederken, salonun güvenlik zafiyeti olduğu gerekçesiyle konuşmasına izin verilmeyen Mevlüt Çavuşoğlu ise, Almanya'ya giderek Türkiye Başkonsolosluğu’nun rezidansında konuştu. Bozdağ gibi Çavuşoğlu da, burada yaptığı konuşmasında "Evet" diyenlerin engellendiğini, "Hayır" diyenlere ise yardımcı olunduğunu savundu.
YSK'nın 15 Şubat 2017 tarihli 109 No’lu kararında ise şu ifadeler yer alıyordu:
"b) Mabetlerde, okullarda, kışla, karargâh, ordugâh gibi, askeri bina ve tesislerle askeri mahfillerde ve kamu hizmeti görülen diğer yerlerde, kapalı yer toplantısı yapılamayacağına (298/51-son). c) Yurt dışında ve gümrük kapılarında kapalı yerlerde propaganda yapılamayacağına karar verilmiştir."
Almanya'daki iptallere muhalefet kanadından da tepki gelmişti. Eski CHP Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Almanya'nın Filderstadt kentinde yarın yapacağı 'referandumda Hayır' konulu toplantıya katılmaktan vazgeçmişti. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Almanya Başbakanı yanlıştan dönüş yapmalı, gerilimi artıracak eylem ve adımlardan kaçınmalıdır. Sabır ve soğukkanlılıkla ilişkilerin düzeltilmesinin yolu aranmalıdır" derken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da "Asla ve asla doğru değildir. Hem dünyaya demokrasi dersi verirsiniz hem bir partinin 2 bakanı konuşmak ister siz bu konuşmayı şu veya bu gerekçeyle yasaklarsınız. Asla doğru bulmuyoruz" ifadesini kullanmıştı.
'Nazi' benzetmesi
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Almanya'daki toplantılarına izin verilememesini şu sözlerle eleştirmişti:
"Ey Almanya sizin demokrasiyle uzaktan yakından alakanız yok. Sizin uygulamalarınız geçmişteki Nazi uygulamalarından farklı değil. Bize demokrasi dersi vereceksiniz, gelince orada Türk Bakanı konuşturmayacaksınız. Bunları uluslararası toplu olarak dile getireceğiz. Dünyaya rezil rüsva edeceğiz."
Erdoğan'ın "Nazi" benzetmesi, iki ülke arasında Die Welt muhabiri Deniz Yücel'in tutuklanmasıyla başlayan gerginliği bir adım daha ileri taşımıştı. Almanya Başbakanı Angela Merkel, "Nazi" benzetmesine tepki göstererek "Böyle yersiz açıklamaları ciddiye alıp yorum bile yapmak mümkün değil" demişti. Merkel Türkiye'deki referandum kampanyasında yapılmış olmalarının da bu tür açıklamaları meşrulaştırmadığını söylemişti.