Sabah Gazetesi Okur Temsilcisi Yavuz Baydar, Mustafa Balbay’a atfedilen günlükleri neden yayımlamadıklarını yazdı.
İşte Yavuz Baydar’ın kaleminden, ilk olarak Tempo24’ün yayımladığı Balbay’a atfedilen notların, Sabah gazetesinde neden yayımlanmadığı…
Balbay'ın günlükleri
Sabah'ın Mustafa Balbay'ın günlüklerini haber olarak vermemesi okurların tepkisine yol açtı. Konumuz yine 'sızdırma' haberler, bant kayıtları, hukuksal süreçler... ve gazetecilik.
Sabah okuru Abdullah Gündoğan yazıyor:
"17 Mart Salı günü yazılı basında, Mustafa Balbay'ın ortaya çıkan notlarına genişçe yer verildi. Neredeyse bütün gazetelerde bu konuyla ilgili haberler manşetlerden verilmiş, sütunlarda yayınlanmıştı ama Sabah'ta bu notlarla ilgili tek bir habere rastlamadım. Genel Yayın Yönetmeni Sayın Erdal Şafak 16 Mart tarihli yazısında 'ulusal çıkarlar adına bazı haberleri görmezlikten geleceğiz ve atlayacağız' demişti. Sabah bu yayıncılık anlayışıyla ulusal çıkarları korumaktan ziyade, okuyucunun gerçeği öğrenmesini engelleyip antidemokratik oluşumları meşru kılacak bir yayıncılık çizgisinde olacaktır. Bu yayıncılık anlayışı Sabah'ın demokrat ve tarafsız çizgisiyle tamamen ters düşmektedir."
Sabah okuru Kamil Koto'nun biraz kısaltarak aktardığım sitemi:
"Sabah okuru olmayan tüm gazete okurları Balbay'ın Günlükleri haberlerini okurken, bilirken, Sabah okurlarına bildirilmiyor. Cumhuriyet'de bile çıkan haber... Bakın, ben yıllardır bu gazeteyi okurum. Ama artık haberlerin atlandığı bir gazeteyi almalı mıyım? Ben gazete okuruyum; ben her şeyi bilmek istiyorum. Ben Sabah okurum. Benden kimseler haber kaçıramaz. Ülkem kendi menfaatlerini gazetecilerin eline geçecek kadar acz haline düşmüşse, bunu kurtarmak da Sabah'ın kadrosunun görevi değildir. Siz çok özel bir gazetesiniz. YAYINLAMAK ZORUNDASINIZ. Ben 28 Şubat sürecinde de bu gazetenin okuruydum. O zaman ne kadar yanlış ve yalan haber yazıldığını, sonradan yine bu gazete Sabah'ta öğrendim. Bu 'etik abidesinden' o dönemde kimse bahsetmemişti. Bugün Ergenekon denilen süreç devletin savcısının başlattığı ve devletin hâkiminin onayladığı bir süreçtir. Bununla ilgili haberleri 'iddia edildi' gibi bitmesinden hareketle sansürleme hakkınız yoktur. Bunu 'ahlak' bahanesiyle yapmaya ise asla ve asla hakkınız yoktur."
Sabah okuru Kemal Tan da şöyle yazmış:
"Bence gazeteler bu tür haberleri vermeli. Bu tür haberleri 'iddialar şöyle' ya da 'dile getirilen senaryolar bu şekilde' diye sonlandırabilirler. Böylece okuyucuyu hem haberden mahrum etmemiş olurlar, hem de haberi kesinleşmiş gibi gösterip yanıltmazlar. Zaten gazetecilik de bunu iyi ayarlamaktır. Öyle ayarlarsın ki hem haberi verirsin hem de haberin takdirini okuyucuya bırakırsın. Eğer bir gazete, bir haberi yargı kararından sonra verecekse hiçbir zaman 'Watergate skandalı' gibi bir haber yapılamaz.. Ben de yargı kararını zaten bir şekilde bir yerlerden duyarım, bunun için Sabah gazetesini almama gerek yok ki, niye para vereyim yargı kararını öğrenmek için. O gazetenin güvenilirliği bu haberleri verip vermemesiyle ilgili değildir, birine ait haberi verip diğerine ait olanı vermiyorsa o zaman güvenilmezdir. O zaman taraftır. Siz kişilerle ilgili bir ayrım yapmadığınız, kişilerden birini kayırmadığınız sürece haberleri yayınlayabilirsiniz. Okuyucu tarafsız olduğunuz için zaten size güvenir. Bu haberi verdiniz diye size güven kaybolmaz. Okuyucu bunu okur, değerlendirir ve sonucunu bekler. Demek ki Türkiye'de bir tek Sabah gazetesi basılıyor olsa bu haberden haberimiz olmayacaktı. Ee, o zaman Kılıçdaroğlu'nun iddialarını da yayınlamayacaksınız, AK Parti'nin iddialarını da. Yargıyı bekleyeceksiniz. Çünkü hepsi iddia! O zaman ne kaldı geriye? Merak ediyorum, Sabah bundan sonra diğer iddia ya da söylenti türü haberleri yayınlamama kararıyla nasıl haber yayıncılığı yapacak? Gazetede haber olarak ne yayınlanacak valla merak ediyorum."
Sabah okuru Erol Okutan:
"Tutarlılık iyidir ama yanlışta tutarlılık da bir gazeteyi zor durumda bırakır."
Ergenekon davasında tutuklanan Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay'ın günlüklerinin önemli bir bölümü ilk olarak pazartesi günü Tempo dergisinin internet sitesinde yayınlanmıştı. Aynı akşam pek çok site bu habere itibar etti ve onlar da yayınladı. O gece bazı TV kanalları da etraflı olarak bu günlüklerden söz etti, yorumladı.
Ertesi gün hemen bütün gazeteler, pek çoğu ön sayfadan, Cumhuriyet de dahil, haberi verdi.
İki gazete hariç:
Sabah ve Haber Turk.
Sabah'ın tavrı, bir gün önceden ilan edilmiş bir ilkeye dayanıyordu.
O da, "sızdırma" haberlerin "gerekirse bilerek, göz göre göre atlanacağı" idi.
Ancak Sabah’ın 18 Mart tarihli ertesi günkü sayısını alan okurlar, ön sayfada "Günlükteki darbe diyaloğu" başlığıyla anonslanan, içerde geniş yer verilen bir haberle karşılaştılar.
Bu haberin yanında, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in "Haber yapılması suç" ifadelerini içeren bir haber daha vardı.
"Sızdırma" haberlerle ilgili okurların kafası, 19 Mart Perşembe günkü sayıda, Hurşit Tolon'a ait olduğu öne sürülen "yeni kaset"in içerde hayli geniş biçimde haber olarak verilmesiyle devam etti.
Bu haberlerin verilmeye devam edilmesinin nedeni basitti:
Yukarda aktardığım türden yoğun okur tepkileri bu tür haberlerin verilmesini gerekli kılmıştı.
Bir gazetenin okurlarına kulak vermesi elbette ki önemli.
Gerek Balbay günlüklerinin, gerekse Tolon bandının yayınlanması, gazetecilik açısından doğru kararlardır.
Sonuç olumlu olmuştur.
Dikkat ederseniz, bu karmaşık ve gergin dönemde editör ve muhabirler üzerindeki yük çok fazla.
Kritik kararları almak daha zor.
Ve yine dikkat ederseniz bu gazetede, başka hiçbir gazetede olmayan ölçüde canlı, ısrarlı ve verimli bir meslek etiği tartışması da yaşanıyor. Bu, okurlarının sahip çıktığı Sabah'ın artı'sıdır.
Yine, okurların haklı olarak eleştirdiği noktaya gelelim.
Sızdırma haberlerle, gizli dinlemelerin haberleştirilmesi ile ilgili bu köşede çok yazdım.
Tekrara girmeye gerek yok.
Gazeteci siyaseti ciddiye, hukuku dikkate alır; ama onların diline esir olmaz.
Şikayetleri incelerken iki mesleki argümanla karşılaştım:
* Yayınlamak suçtur: Daha önce defalarca yazdım. Gazeteci eline geçen haber malzemesine önce gazeteci gözüyle bakar. "Yayını suç mu?" diye sormadan evvel "yayınında kamu yararı var mı?" diye sorar. Nitekim, başta Tempo editörü Doğan Akın olmak üzere editörlerin neredeyse tümü bunda haber değeri, önemi görmüştür. Mahkeme sürecini göze alarak. O halde şu ilke biz gazeteciler için esastır:
Hukuk kuralları kamu yararına aykırı olarak yorumlanamaz.
* Cevap hakkı: "Hapiste olduğu için bu konuda Balbay'ın görüşünü almak mümkün değil. O zaman haber eksik olmaz mı?" Fena bir argüman değil. Ancak, söz konusu günlüklerin varlığının Balbay tarafından "ben onları silmiştim" tepkisiyle aslında kabul edildiğini, içinde bazı "yargısal değerlendirme" (muhtemelen savcı) bölümlerinin olduğunu ve yargıcın tutuklama kararında da göz önüne alındığını biliyoruz. Mahkeme kayıtlarına geçmiş belge ve notlar söz konusu olunca yayını doğaldır. Eğer cevap hakkı istenen kişi mahkum veya tutuklu ise, yani 'ulaşılamaz' ise, avukatlarının görüş vermesi beklenir. Ama avukatların da sessiz kalmayı tercih ettiği durumlarda, çaresiz, cevap hakkı "baki" kalır ve haber öylece verilir.
Son söz: SABAH demokrasiyi kıble kılmış, özgürlüklerden yana, sorgulayıcı, korkusuz ve haber saklamayan bir gazete, okurlarının gözünde.
Kıymeti bu nedenle büyük.
Herkes kıymetini bilmeli.
Okuru da gazetecisi de.
Sabah, günümüz Türkiye'sinde büyük bir boşluğu doldurmaktadır.