Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde ikinci hafta: Türkiye nasıl bir politika izledi, hangi adımları attı?
Türkiye'nin Rusya'nın Ukrayna'yı işgale başladığı 24 Şubat'tan bu yana izlediği politika, Batı ve NATO ile uyum ve eşgüdüm içinde kalacağını ancak Rusya'yla derin ekonomik ilişkisini de riske atmak istemeyeceğini gösteriyor.
03 Mart 2022 17:13
Türkiye'nin Rusya'nın Ukrayna'yı işgale başladığı 24 Şubat'tan bu yana izlediği politika, Batı ve NATO ile uyum ve eşgüdüm içinde kalacağını ancak Rusya'yla derin ekonomik ilişkisini de riske atmak istemeyeceğini gösteriyor. Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni uygulayıp daha fazla Rus savaş gemisinin Karadeniz'e geçişini engelleyen Türkiye, Rusya'ya yaptırım uygulama niyetinde olmadığını, sorunun çözümü için Moskova ile diyalog kanallarının açık kalması için elinden geleni yapacağını, bunun da Batı tarafından da olumlu karşılandığını kaydediyor.
Türkiye, Rusya'nın "özel askeri operasyon" diye tanımladığı harekâtın başladığı gün yaptığı açıklamalarla Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve siyasi birliğine saygı duyulması çağrısında bulundu ve Rusya'nın saldırısını reddettiğini ilan etti. Rusya'nın 2014'de Kırım'ı işgal ve ilhak etmesini de tanımamış olan Türkiye, aldığı bu pozisyonla uluslararası kamuoyuyla birlikte hareket etmeye devam edeceğini ortaya koydu. Türkiye, en son, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda Rusya'yı kınayan karar metnine de destek verdi.
Türkiye, Rusya'yı kınamanın yanı sıra Ukrayna'ya da en üst düzeyde destek verdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, Dışişleri ve Savunma bakanları da Ukraynalı muhataplarıyla sık sık görüşerek Rus işgaline ilişkin gelişmeleri ele aldılar ve Türkiye'nin Ukrayna'nın egemenliğine desteğini dile getirdiler.
Ukrayna ile son dönemde savunma sanayi alanında işbirliğini derinleştiren Türkiye'nin sattığı Bayraktar insansız silahlı hava araçlarının (SİHA) ülkesinin savunmasında etkin olarak kullanılması özellikle iki ülke savunma bakanları arasındaki diyaloğu daha da önemli hale getirdi. Ukraynalı yetkililerin, Türkiye'den daha fazla SİHA temin etmek istediklerine ilişkin açıklamaları da bu süreçte basına yansıdı.
Türkiye, bu süreçte AFAD ve Kızılay aracılığıyla Ukrayna'ya insani yardım gönderilmesine başlandığını da kamuoyuna duyurdu. Bütün bu adımlarla Türkiye, topraklarını Rus işgaline karşı koruyan Ukrayna'nın yanında olduğunu ve olmaya devam edeceğini gösterdi.
Rusya'ya 'Operasyonu durdur' çağrısı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, operasyonun başlamasından önce de sonrasında da "Ne Ukrayna ile özel ilişkilerimizden vazgeçeriz ne de Rusya'dan vazgeçeriz" diyerek, bunalımın derinleşmesi durumunda bile dengeli siyaseti devam ettirmeye çalışacağı mesajını verdi.
Ancak bu durum Ankara'nın Moskova'ya "operasyonu bir an önce durdurması çağrısı" yapmasını engellemedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, yaptıkları açıklamalarla, askeri harekâtın hem bölge hem de dünya güvenliğini tehlikeye attığını, Rusya'nın bundan bir an önce vazgeçmesi gerektiğini vurguladılar. Çavuşoğlu'nun, bu çağrısını telefonda görüştüğü Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'a doğrudan ilettiği de basına yapılan açıklamalarda yer aldı.
Türkiye, ayrıca Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in nükleer silahlarla ilgili görev gücüne talimat vermesini de eleştiren ülkeler arasında yer aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dış politika danışmanı İbrahim Kalın, Moskova'nın nükleer kartını masaya sürmesini "sendeleme" olarak tanımladı.
Türkiye NATO çizgisinde
Türkiye, bu süreçte, hem söylem hem de eylem bazında NATO ve Batı çizgisinde olduğunu göstermeye dikkat etti. Hatta, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 25 Şubat'ta toplanan NATO Liderler Zirvesi öncesi, ittifakı "yeterince kararlı davranmamakla eleştirmiş" ve yapılacak toplantıdan daha somut kararların çıkması temennisinde bulunmuştu.
NATO liderlerinin yaptığı toplantıda oybirliğiyle alınan kararlar, ittifakın Doğu Avrupa'daki kara ve hava müdahale unsurlarını güçlendirmesi ve yaklaşık 40 bin askerden oluşan Mukabele Kuvveti'nin ilk kez görevlendirilmesini içeriyor. Türkiye de diğer müttefikler gibi bu kararlara katılırken, NATO'nun Rusya ile çatışma içine girmekten kaçınması gerektiği yönündeki genel politikayı da benimsediğini dile getirdi.
Türkiye'nin geride kalan bir haftada en somut adımı ise 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi'nin verdiği yetkileri kullanacağını duyurması oldu. Bu adım, Karadeniz'e kıyısı olan ve Rusya'ya karşı kendini savunan Ukrayna'nın resmi talebini dile getirmesinin ardından geldi.
Barış ve savaş zamanına göre ve kendisinin savaşan taraf olup olmamasına göre Çanakkale ve İstanbul boğazlarından Karadeniz'e geçişi sınırlama yetkisine sahip olan Türkiye'nin tavrını 28 Şubat'ta düzenlenen Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da ülkelere Karadeniz'den geçiş talebinde bulunmamaları çağrısında bulunduklarını kaydederken, Rusya'nın 27-28 Şubat günlerinde Karadeniz'e göndermek istediği 4 savaş gemisi için yaptığı talebi geri çektiği açıklamasını yaptı.
ABD ve Almanya dışişleri bakanlıkları, Türkiye'nin Montrö hamlesini takdirle karşıladıklarını açıkladı. Rusya'dan ise bu karara karşı olumsuz bir açıklamanın yapılmaması dikkat çekti.
Bu adımlarla, NATO üyesi olarak Batı'nın çizgisinde kaldığını gösteren Türkiye, her ikisiyle de özel ilişki içinde olduğu Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşın bir an önce durması ve müzakere sürecinin başlaması için bölge ülkesi olarak sorumluluk göstermek isteğini de ortaya koydu.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, diyaloğun tamamen kesilmesinin, köprülerin tamamen atılmasının yarar sağlamayacağı gerekçesiyle Türkiye'nin Avrupa Konseyi'nde Rusya aleyhine oylamada çekimser kaldığı açıklamasını yaptı. Bakan Çavuşoğlu, "Diyaloğun kesilmesiyle ilgili karara katılmamamız lazım. Rusya ile buranın bağlarını koparmanın Avrupa Konseyi'ne bir yararı var mı? Hayır yok. Bu yüzden oylamada çekimser oy kullandık. Çünkü bu diyaloğun kapanması anlamına geliyor" ifadelerini kullandı.
Ankara, Moskova ile diyalog kanallarının kapanmamasının Rus ve Ukraynalı yetkililer arasında başlatılan müzakere sürecine de olumlu etkisi olacağı görüşünde. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dış politika danışmanı İbrahim Kalın, Türk basınına yaptığı bir açıklamada, Türkiye'nin savaşan taraflar arasındaki müzakere sürecini yakından takip ettiğini, özellikle devam eden diyalog sayesinde Rusya'ya telkinlerini ilettiğini açıkladı.
Rusya'nın taleplerini "fazla maksimalist" bulduklarını, bunu da geçen günlerde telefonda görüştüğü Putin'in dış politika danışmanı Yuri Uşakov'a da ilettiğini aktaran Kalın, Batılı yetkililerin de Türkiye'nin Rusya'yla iletişimde kalmasının önemini kendilerine aktardıklarına dikkat çekti. Kalın, "Bazılarının, Rusya'yla iletişimde kalıp onları teşvik ederek müzakere masasına geri dönmeye yönlendirmesi gerekiyor," ifadesini de bu kapsamda dile getirdi.
Çavuşoğlu da, Türk basınına yaptığı bir açıklamada, savaş durdurulamasa bile en az 24 saatlik insani ateşkes konusunda çaba sarf ettiklerini, bu çabaların halen de sürdüğünü kaydetti.
Türkiye yaptırım uygulama niyetinde değil
Türkiye'nin Batı'dan ayrıştığı en keskin nokta ise Rusya'ya karşı başlatılan yaptırım furyasına katılmaması oldu. BM Güvenlik Konseyi kararları dışındaki yaptırım kararlarına uymamayı uzun yıllardır ilke edinen Türkiye, Rusya ile yüksek düzeyde karşılıklı bağımlılık içeren kompleks ekonomik, ticaret ve enerji ilişkilerini feda etmemeyi amaçladığını saklamıyor.
İbrahim Kalın, CNN International kanalına yaptığı açıklamada, Moskova ile enerji, turizm, tarım gibi sektörleri de içeren güçlü ekonomik bağlarının zarar görmesini istemediklerini belirtti ve yaptırım uygulamak yerine diyalogda kalmanın yararına inandıklarını kaydetti. Geçen sene yaklaşık 5 milyon Rus turisti ağırlayan Türkiye, hava sahasını kapatan Batılı ülkeleri izlemeyi tercih etmedi.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da Türkiye'nin yaptırımlara katılma eğiliminde olmadığını, savaşan taraflar arasında taraf tutmak zorunluluğu bulunmadığını kaydederken, bunun Türkiye'nin genel tavrıyla bir çelişki oluşturmadığını söyledi.
Türk yetkililer, Avrupa Birliği ya da ABD'den yaptırımlara katılım konusunda Ankara'ya ulaşan bir mesaj olmadığını da kaydediyorlar. Ancak diplomatik çevrelerde yapılan değerlendirmeler, savaşın uzaması ve Ukrayna'daki gelişmelerin daha da kötüleşmesi halinde bu durumun değişebileceğine işaret ediyorlar.
Rusya, Türkiye'nin en büyük doğalgaz tedarikçisi ve ülkenin ilk nükleer santralini de inşa ediyor. İlk reaktörlerin 2023 senesinde devreye alınması öngörülüyor. Türkiye ile Rusya arasındaki ticaret hacmi 20 milyar doların üzerinde seyrediyor. İki ülke bu rakamı 100 milyar dolara çıkartmayı amaçlıyorlar.