6-7 Eylül 1955’te yaşanan pogromun ardından Rum toplumundan “kınama” ve “resmi destek” talebi geldi. Merkezi Atina’da bulunan ve çeşitli ülkelere dağılmış olan İstanbullu Rumları temsil eden “İstanbullu Rumların Evrensel Federasyonu”, 6-7 Eylül’ün 60. yıl dönümünde, TBMM Başkanı İsmet Yılmaz ve Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin grup başkanlıklarına dilekçe yazdı.
Radikal'den Serdar Korucu'ya konuşan Federasyonun Başkanı Nikolaos Uzunoğlu, “O dönem yaşananlar için her kesim empati kurmalı” diyerek, bugün İstanbullu Rumların yüzde 98’inin diasporada yaşamak zorunda kaldığını ifade etti.
“10 yıl sonra Rum nüfusu 500 kişiden az kalır ve tarihe karışır” diyen Uzunoğlu “İstanbul’a dönüş” projesinden ümitli. Bu kapsamda 20 İstanbul Rum kökenli Yunanistan vatandaşı gencin bu Ağustos ayında Türkiye’ye geldiğini, atalarının mekanlarını ziyaret ettiğini, Türkçe ve KOSGEB’in desteği ile girişimcilik dersleri aldığı müjdesini paylaşıyor ve ekliyor: “Yeterli sayı değil ancak bu proje devam ederse, Rum gençlerin dönüşü sağlanırsa İstanbul’da Rum cemaati varlığını sürdürebilir.”
Korucu'nun Uzunoğlu'yla yaptığı söyleşi şöyle:
Ancak yine de bu pogrom İstanbullu Rumları şehirlerinden kopartamıyor. Bunun altında ne var?
6-7 Eylül büyük bir projenin parçasıydı. Ancak yaşandığında toplumun yüzde 10’u gidiyor. Rumlar zorla gönderilmedikçe topraklarından ayrılmıyor. Bunu da 1964 yılında yaşıyorlar. Rafta olan bir konu “etabli” gündeme getiriliyor, bu topraklarda doğup büyüyen ancak Yunan tebaasına sahip oldukları için arada anlaşma ile oturabilen Rumlar sınırdışına çıkartılıyor.
Bu süreç nasıl bir travma yaratıyor?
Bizim Rumca’da “Karataş sendromu” dediğimiz bir travma yaşıyorlar. Bu süreçte İstanbul’da yaşadıklarını unutmaya çalıştılar. Topraklarına dönmek onlar için o kadar imkansız görüldü ki unutmanın tek çare olduğuna inandılar. Bunu her Türkiye’ye baktıklarında ülkede artan baskılar da destekledi. 1974’te Kıbrıs’taki savaş, Patrikhane’yi hedef alan saldırılar… Bunların hepsi korkuları artırdı. Sonunca Türkiye’de yaşanamayacağına inanıldı.
Bu rakamlara nasıl yansıdı?
İstanbul’da 1974’te 15 bini bulunan Rum nüfusu, 1990’larda 4-5 bin kaldı. Rakamlar bize yaşananların fotoğrafını çekmemize yarıyor.
Rumları diasporada nasıl bir hayat karşıladı?
Zordu. Ama yine de kültürlerini yaşatmaya çalıştılar. Yunanistan, Almanya ve ABD gibi gittikleri ülkelerde İstanbul’da olduğu gibi cemiyetler kurdular. Bu cemiyetlerde 6-7 Eylül’ü acıyla andılar. Ama hiçbir zaman geri dönmeyi düşünmediler.
İstanbul’da olmayan İstanbullu Rumlarda bu için umut arttı mı?
Hepsi için değil. Bugün ABD’deki Rumlar’a sorarsanız onlar için hala Türkiye’ye geri dönmek imkansız. Ama biz gelişmeleri görüyoruz. 10 yıl önce kurduğumuz federasyonla atmosferin değiştiğini fark ediyoruz. Bu nedenle de İstanbul’daki haklarımızı elde etmek ve genç nesillerin burada yaşamasını istiyoruz. Eğer bu olmazsa 10 yıl sonra Rum nüfusu 500 kişiden az kalır ve tarihe karışır. Halbuki İstanbullu Rum toplumu sadece İstanbul’da yaşayanlar değil. Yüzde 98’i bu şehirde yaşamıyor. Bu sayı 1960’ları gözönüne alırsak en az 100 bin civarında…
Nasıl bir geri dönüş olabilir?
Vatandaşlık haklarının geri verilmesi gerekiyor. Mesela 1964’te baba Yunan tebaalıysa tüm aile sınırdışına çıkmak zorunda kaldı. Annenin vatandaşlığı üzerinden de çocuklara hak tanınmadı. Bugün 1963’ten 1980’e kadar doğan çocukların anne tarafından vatandaşlık alabilmesi için çalışılıyor. Dışişleri Bakan Yardımcısı Sayın Naci Koru’dan bu talebimiz oldu. “Sorun çözüldü” dediler ama bazı kere çözülmediğini görüyoruz.
Türkiye’nin iznini alarak başka vatandaşlığa geçenler için verilen “Mavi Kart” Rumlara verildi mi?
Bu da son devirde çözmeye çalıştığımız bir problem . Almanya’daki Türkiyelilere bu hak tanınıyor. Ancak Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya bir genelge ile dışarıda bırakılıyor. Halbuki yasa genel olarak hiçbir istisna bırakmıyor.
Sizin yurtdışındaki İstanbullu Rum gençlerinin dönmesi için projeniz var mı?
Başbakanlığa bağlı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın desteklediği “İstanbul’a dönüş” adlı bir projemiz var. Ağustos ayında 20 genç gelerek yoğun Türkçe ders aldı, KOSGEB’in girişimcilik seminerlerine katıldı. Bu sabah da Atina’ya dönüyorlar. Bu gibi daha uzun süreli ve geniş kapsamlı projelerin hayata geçirilmesi gerekiyor. YTB ve KOSGEB kurumlarına verdikleri destek için teşekkür ediyoruz. Yeterli sayı olmasa da bu pilot bir proje ve devam ederek gençlerin dönüşü sağlanırsa İstanbul’da Rum cemaati varlığını sürdürebilir. Buna ek olarak Hükümet yetkililerine dünyanın birçok ülkesinde bulunan İstanbullu Rum bilim insanlarının desteği ile üç araştırma enstitüsünün kurulmasını önerdik. Bu ensitütler öğrenci yokluğu sebebinden kapanmış olan okullarda barındarılabilir ve bu gibi girişimler “İstanbul’a Dönüş” projesine destek verebilir.
6-7 Eylül ve sonrasının bıraktığı diğer sorunları nasıl çözeceksiniz?
Çok önemli pek çok sorun var. Mülkiyet gibi. Büyük bir kesim İstanbul’dan panik halinde ayrılırken kimse mal mülk düşünmedi. Ne olduklarını takip bile etmeye korktu. Emlakçı esnaf da bunu istismar etmeye çalıştı. Kamu Başdenetçiliği yaşananın artık farkında, sorunun ciddiyeti anlaşıldı. Fakat ortada 40-50 yıllık bir zaman aşımı problemi de bulunuyor. Bu sorunun çözülmesi gerekiyor.
Gençler gelse de okullar için altyapı hazır mı?
Rum okulları için iyi gelişmeler yaşandı. Ömer Dinçer’in Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemde kendisi ile de görüşmüştük. Eskiden ben Türkiye’ye gelsem de çocuğum, torunum okula gidemiyordu şimdi misafir öğrenci statüsü ile okula kayıt yaptırabiliyor.
İmroz/Gökçeada’da da ilkokulun ardından ortaokul ve lise açılıyor.
Evet, bu kapsamda iyi gelişmeler var. Rum okullarına maddi destek de verilmeye başlandı. Sembolik de olsa önemli. Okullarımızda atmosfer de değişti. Eskiden Milli Eğitim Bakanlığı tarafından atanan yardımcı müdürler işleri zorlaştırırdı, şimdi kolaylaştırıyorlar ve okulların sorunlarını çözmeye çalışıyorlar.
Fakat çözülemeyen sorunlar da var. Özellikle vakıflar cephesinde. Azınlık Vakıfları Temsilciliği kurulduktan sonra iki dönem bu sorumluluğu üstlenen Laki Vingas seçimlerin yapılması için istifa bile etti ama değişikliğe gidilmedi.
Evet. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Bir ay sonra çıkartırız” dedi Vingas’ı görevine dönmeye ikna etti ama dediğini yapamadı. Bu çok büyük bir sorun. Başbakan ile de bu problemi paylaştım. Büyük vakıfların üzerine oturan bazı kişiler gayri kanuni girişimlerle seçimleri durduruyor. İşin ilginci bu kişiler kanunun da üstüne çıkabiliyor.
Bizim için çok önemli manevi değeri olan bir sorunumuz da, meşhur Der Saadet Rum Edebiyat Cemiyeti’nin 1862-1923 yılları arasında oluşturulan çok değerli kitaplarının ve Bizans-Osmanlı evraklarının bulunduğu arşivinin İstanbul’da, bizim de desteğimizle açılacak bir müzeye taşınması. Bu kitaplar ve arşiv Cemiyet 1923 yıllında kapatılığında Ankara’ya taşınmış ve bu kitaplar, evraklar birçok kütüphaneye dağıtılmıştı. Bu konuda Dışişleri Bakanlığı’na detaylı önerilerimiz sunuldu.
Tüm bu tablo ortadayken 6-7 Eylül ile yüzleşilebilir mi?
Bunun için başvurduk. Hala failleri karanlıkta. 6-7 Eylül için Yassıada Mahkemesi yapılmış olsa da bu olağanüstü koşullarda bir mahkeme, temyizi de yok. Ona mahkeme demek zor. Öyle ki Selanik’teki provokasyonu yapan bile dışarıya çıkabildi. Zaten 2012’deki TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nu raporunda da 6-7 Eylül’ün Türkiye’deki anti-demokratik gelişmelerin ilk adımı olduğu tespiti yapıldı.
Bugünkü siyasetten umutlu musunuz?
Geçen sene Başbakan Ahmet Davutoğlu ile konuştuk, konunun tüm inceliklerini biliyor. CHP lideri ile de Atina’da da, Ankara’da da temas kurduk. HDP de konuyu soru önergesi ile Meclis gündemine taşıdı. Toplumdaki her kesimin bizimle empati kurabilmesi gerekli. Rumların problemleri dış politika sorunu değil. Zaten Rumların üzerine bir plan geliştirilmiş. Bu Yunanistan ile ilişkiler gerginleştiğinde devreye girmiş. Her kesim antidemokratik koşullardan, insan hakları ihlallerinden payını aldı.