Politika

'RTÜK'ü eleştiren medya iktidarın hışmına uğradı'

Eski Radyo Televizyon Üst Kurul üyesi (RTÜK) Prof. Dr. Korkmaz Alemdar AKP hükümetinin RTÜK içinde güçlü bir yere sahip olduğunu ve bu konumun var olan sıkıntıları medya ile pa

17 Temmuz 2011 03:00

T24 - Eski Radyo Televizyon Üst Kurul üyesi (RTÜK) Prof. Dr. Korkmaz Alemdar AKP hükümetinin RTÜK içinde güçlü bir yere sahip olduğunu ve bu konumun var olan sıkıntıları medya ile paylaşmayı neredeyse imkansız kıldığını dile getirdi. Prof. Dr. Korkmaz, 12 Haziran genel seçimlerinde yaşanan tek yanlı yayınlara ses çıkarılmayışını da yaşanan sıkıntıya örnek göstererek, ''em RTÜK’ün hem de YSK’nin sesi çıkmadı. Sonra biz seçimin demokratik kurallara gayet uygun yapıldığını söyleyip büyük mutluluk duyduk.'' dedi.
 

Leyla Tavşanoğlu'nun bugün (17 Temmuz 2011) Cumhuriyet gazetesinde yer alan söyleşisi şöyle:

Eski RTÜK üyesi Prof. Dr. Korkmaz Alemdar üst kurulu eleştiren medya organlarının hükümetin hışmına uğradıklarını söyledi:


Bütün TV’ler tehdit altında

Son genel seçimlerde yurttaşın uğradığı tek yanlı yayın bombardımanına ses çıkartmamak vahim bir durum değil midir? Hem RTÜK’ün hem de YSK’nin sesi çıkmadı. Sonra biz seçimin demokratik kurallara gayet uygun yapıldığını söyleyip büyük mutluluk duyduk.

Siyasal iktidar o kadar güçlendi ki RTÜK içinde çok ciddi bir sıkıntıyı kamuoyuyla paylaşmak isteseniz bile ondan söz etmekte istekli medya organlarını bulmakta sıkıntı çekiyorsunuz. Çünkü bu tür yayını yapacak yayın kuruluşu hükümetin hoşnutsuzluğuyla karşılaşıp cezaya uğrayabiliyor.


Eski Radyo Televizyon Üst Kurul üyesi (RTÜK) Prof. Dr. Korkmaz Alemdar kurulun kuruluşundan beri yapması gereken işleri yapamadığını, siyasal iktidarların da büyük baskısı ve isteğiyle bir tür cezalandırıcı sopa gibi davrandığını söylüyor. RTÜK gibi denetleyici ve düzenleyici kurullara mutlaka ihtiyaç olduğuna işaret eden Alemdar kurulun işleyişinin daha demokratik bir hale getirilmesi gerektiğini vurguluyor. Alemdar AKP’nin, Deniz Feneri davasından tutuklu Zahid Akman’ın RTÜK üyeliğinden istifasıyla, azınlığa düşmemek için mutlaka en kısa zamanda boşalan üyeliğe seçim yapacağını söylüyor. Bunun nedeni olarak da yakında BDP’nin yeterli sayıda grup sahibi olduğu için RTÜK’te temsil edileceğini ve bir AKP üyeliğinin BDP’ye gideceğini gösteriyor.

- Kamuoyunda, RTÜK’ün sürekli olarak radyo ve televizyon yayınları için polislik görevi yaptığı algısı sizce doğru mu?

A. - Eğer RTÜK gibi anayasal bir kuruluş kendi üzerine düşen düzenleyici, kuralları belirleyici bir kurum olarak çalışmak yerine gündemi daha yoğun izleyip yayınlarda ortaya çıktığı öne süren ihlaller üzerine daha çok kafa yorarsa medyanın da bunun üzerinde ağırlıklı olarak durması ve RTÜK’ü cezalandırıcı bir kurum gibi göstermesi çok doğaldır.

Oysa RTÜK başlangıçtan beri esas yapması gereken işleri yapamadı. Yani yayıncılık sektörünü düzenleyemedi. Başlangıçtan beri de yasasında cezalandırma ve ciddi para cezaları verme hükümleri olduğu için bunları uygulamak zorunda kaldı. Belki de bazen büyük bir keyifle uyguladı. Esas yapması gereken alandaki kuruluşlarla daha yakın temas içinde denetimi birlikte yürütmeyi öne çıkartmak yerine siyasal iktidarların büyük baskısı ve isteğiyle bir tür cezalandırıcı sopa gibi davranmaya başladı.

- RTÜK üyeleri siyasi parti temsilcilerinden oluşuyor. Eğer RTÜK’e özerk bir kurum diyorsak siyasi parti temsilcilerinin orada işleri ne? Öyle bir kurumda meslekten insanların olması gerekmiyor mu?

A. - Bu konu çok tartışıldı. Çok farklı görüşler ortaya çıktı. Özellikle 1961 Anayasası’nın bize öğrettiği yaşam biçimi içinde RTÜK’ün farklı kesimlerden gelecek uzmanlardan, öğretim üyelerinden oluşması gerektiği düşüncesi hâkim oldu ama 1961 Anayasası ve onun yarattığı ortam geride kaldı. Dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmeler özerk dediğimiz bu kurumların Batı’dan örnek alınarak kurulmalarını sağladı. Bugün bu kurumların önemli bir bölümüne atamaların hükümet tarafından yapıldığını görüyoruz. Başkanlarını ve kurul üyelerini hükümet atıyor.

RTÜK iktidar ve muhalefet partilerinin uzlaşmalarıyla TRT’nin ünlü yayın tekelinin kaldırılması sürecinde yeni bir yapıya sahip oldu. Orada siyasi partiler dengeleri gözeterek kendilerine bir etki alanı açmak istediler. RTÜK’ün yapısı anayasadaki düzenlemeyle değiştirilirse bu sefer başkanını ve üyelerini hükümet atayacak ve orası artık tamamıyla siyasi bir organ gibi hükümete bağlı bir kuruluş olarak faaliyet gösterecek.

- Peki, RTÜK’ün bugünkü yapısının yararı ne?

A.- Evet, bugün siyasi iktidar RTÜK’te yine egemen. AKP’nin altı üyesi vardı. Zahid Akman’ın istifasıyla şu anda üye sayısı beş. AKP azınlığa düşmemek için en kısa zamanda mutlaka boş üyeliğe seçim yapacaktır. İki CHP’li bir de MHP’li üyesi var bugünkü yapıda. Bilindiği gibi bu ay iki AKP ve bir CHP’nin üyeliğinin görev süresi sona eriyor. AKP’nin bir üyeliği BDP’ye geçeceğine göre Kurul’daki üye sayıları beşe inecektir. Önümüzdeki aylar kanal ve frekans ihaleleri için çalışmalar yapılması gerekeceğinden çoğunluğu kaybetmek istemezler.

Kurul’daki muhalefet partilerinin üyeleri oradaki tartışmaların ne olduğunun farkındalar. Bunları kamuoyuyla paylaşabiliyorlar. Böyle bir yapı da RTÜK’ün kısmen saydamlığını sağlıyor, diyebiliriz.

Yurtdışından başka örneklere baktığımız zaman herkesin aklına önce ABD örneği gelebilir. ABD’deki Federal İletişim Komisyonu’da (FCC) siyasi iktidar el değiştirince iktidarda olan yeni siyasi parti bütün kurulu değiştiriyor ve yenisini atıyor. Ama o ülkede siyasal kavgalar, büyük inişler çıkışlar söz konusu değil. Sistem oturmuş, uzlaşma sağlanmıştır. Komisyonun beş üyesinin Cumhuriyetçi ya da Demokrat Parti’den olması çok fazla önem kazanmayabiliyor. Ama Türkiye’de frekans planlanması yapılmamış, ihalelerin sürekli gündemde olduğu, yayın kuruluşlarına hangi yayınların yapılabileceği ya da yapılamayacağı kararlarının RTÜK bürokrasisi tarafından alındığı bir yapıyı tamamıyla hükümetin ya da başka bir grubun eline vermek çok daha sakıncalı durumlar doğurabilir.

- Peki, meslekten gelen, tarafsız insanlardan oluşan bir RTÜK olamaz mı?

A.- Ütopyalara inanıyorsanız olabilir. Ama Türkiye gerçeğinde bu maalesef mümkün olmuyor. Yani hiçbir iktidar dünya nimetlerinden etkilenmeyecek kişileri oraya getirme niyetinde olmaz. 

Belki kompozisyon meselesini biraz daha tartışmak mümkündür. Bence bunda yarar da vardır. Oraya seçilecek insanların nitelikleri konusunu gerçekten ayrıntısıyla konuşmak lazım. Bana göre bir dönemden fazla hiç kimsenin RTÜK’te görev yapmasına izin vermemek lazımdır.

Çünkü yeniden seçilebilmek amacıyla böylesine önemli bir kuruluşu baskı altına aldığınızda kimin nasıl tepki vereceğini kestiremiyorsunuz.

- RTÜK diye bir kurula ihtiyaç var mı?

A.- Var. Yayıncılık dünyasında yayıncı sayısının çok hızla arttığını göz önüne alırsak en azından kuralların neler olması gerektiğini belirleyen, o kuralların uygulanıp uygulanmadığını izleyen, zaman zaman öğütler veren, iş çığırından çıktığında da zaman zaman cezalandıran bir organın varlığına ihtiyaç vardır. Aksi halde yayıncılık dünyasını kontrol edemezsiniz.

- Yayıncılara para cezası verme ya da zaman zaman ekran karartmaların somut kriterleri nedir?

A.- Örneğin yayında bir hata yapılıyor. Uyarı alıyor. Uyarıyı dikkate almadan hatayı yineliyor. Bunu yaparken gücüne güveniyor. Ama bunda ısrar ederse cezalar artıyor. RTÜK kuruluş tarihinden itibaren para cezaları veriyordu. Kamuoyunun yoğun baskısıyla o para cezalarını giderek neredeyse yok düzeyine indirdi. Sonradan ekran karartma ya da yasaklanan programın yerine başka prrogramların yayına konması uygulamaları geldi. Yeni yasayla bunlara bir çekidüzen verildi. Ama para cezaları katlanarak artıyor. Bu da çok vahim bir durum. Bugün yayıncılık dünyası öyle bir duruma geldi ki ilgisi olan ya da olmayan herkes bu alana girdi. Tamam, iletişim özgürlüğü sağlanmalı. Ama tarih boyunca da siyasi iktidarlar kamuoyunu böylesine oluşturan bu çok güçlü iletişim araçlarını denetlemişler. Doğru, Türkiye’de denetimsiz bir dönem oldu. Ama 1980 sonrası ABD çok yerinde aldığı bir kararla FCC’nin statüsünü bütün dünya dillerine çevirip ülkelere dağıttı. Yani yeni dünya düzeni içinde hukuk araçlarının nasıl yönetilmesi gerektiğine ilişkin ilk işareti verdi. Özal bunun önemini anladı ve hemen Radyo Televizyon Yüksek Kurulu’nu (RTYK) oluşturdu. Sadece TRT’nin olduğu ve başka hiçbir yayın kuruluşunun olmadığı bir ülkede RTYK’yi kurduk.

- 1990 sonrası yayın kuruluşlarının sayısının hızla artmasıyla mı RTYK üst kurula dönüştü?

A.- Evet. Anayasa değişikliğiyle bugünkü yapıya ulaştı. Böylesine önemli bir alanın kim tarafından yönetileceği konusunda başlangıçta gerçekten deneyimli birikimli insanların eline verilmesi düşüncesi hâkimdi.

Sonra bundan da vazgeçildi. Devlet memuru olma niteliğine haiz herkesin RTÜK üyesi olabilmesi benimsendi. Sanıyorum iki büyük partinin uzlaşmasıyla da bugünkü RTÜK yapısı ortaya çıktı. Bugünkü yapıda siyasi partilerin TBMM’deki grupları oranında temsil edilme hakları var. Nitekim BDP de şimdi bu çerçevede RTÜK’e temsilci verebilecek. O zaman bu yapıyı eleştirip yok etmeden önce biraz daha irdelemekte fayda var. Oranın işleyişi daha demokratik hale getirilebilir. Ama geçtiğimiz dönemde şöyle bir sıkıntı da yaşandı. Siyasal iktidar o kadar güçlendi ki RTÜK içinde çok ciddi bir sıkıntıyı kamuoyuyla paylaşmak isteseniz bile ondan söz etmeye istekli medya organlarını bulmakta sıkıntı çekiyorsunuz. Çünkü bu tür bir yayını yapacak yayın kuruluşu hükümetin hoşnutsuzluğuyla karşılaşıp cezaya uğrayabilir. En azından kara listeye alınır; sıkıntılarla karşılaşabilir. Sıkıntı, RTÜK yasasından çok ülkenin içine girdiği bu siyasi atmosferden kaynaklanıyor.