Kültür-Sanat

Roman “masum” değildir!

Taraf Gazetesi yazarı Zeki Çoşkun'un Orhan Pamuk'un son "projesi" Masumiyet Müzesi'ne eleştirel bir bakış attığı yazısı, yapıtın edebi bir eserden çok cismi

28 Ağustos 2008 03:00

Roman “masum” değildir!
Orhan Pamuk’un Nobel sonrası ilk romanı nihayet okurla buluşuyor.

2001’de yayımlanan Kar’ın hemen sonrasındaki söyleşilerde Pamuk, bir aşk romanı üzerinde çalıştığını söylemişti. Kitabın adı da çoktandır biliniyor: Masumiyet Müzesi.

Pamuk’un en önemli özelliklerinden biri, romanlarını salt metin tasarlayıp yazmanın ötesinde onları aynı zamanda görsel-iletişimsel yönden de “proje”lendirmesidir. Bu kez de yine bir dizi “proje” eşliğinde geliyor roman. En özgünü ve bence en önemlisi, kitapla aynı adı taşıyan müzenin açılacak olması. Ki, bildiğim kadarıyla bir romana ait onunla eşzamanlı müze/sergi düzenlenmesi, dünya edebiyat ve kültür tarihinde bir ilk deney, proje.

Çukurcuma’da eski adıyla Bruckner Apartmanı’nda hazırlanmakta olan müzenin proje ve restorasyonunu İhsan Bilgin yapmış.

Bir adım daha gidelim; müze projesi, doğrudan doğruya romanın, anlatının da içinde yer alıyor. Bu durumda eşzamanlılık, kitabın çıkışından da önce, en başa; metnin tasarımına dek uzanıyor.

Şöyle ki; romanın ana kahramanı (Kemal Basmacı), tutkulu aşkına, sevgilisi Füsun’a ait ne varsa toplar. Evet, romanın ana temalarından biri takıntı-tutku! Ve bunlar eşliğinde sahip olmak-ait olmak. Büyük Koleksiyoncu...

Romana göre, Kemal Bey, yıllar sonra sevgilisi Füsun’un oturduğu evi satın alarak o tutkulu aşkı anıtlaştırmaya koyulur. İlk seviştikleri yatak, aşklarının ana mekânlarından 1956 model Chavrolet ve Füsun’a ait eşya, nesne olarak ne varsa, bu “mabet”te; Masumiyet Müzesi’nde sergilenecektir. Görüldüğü üzere takıntı devam ediyor.

Proje içinde proje, roman içinde roman

Eğlence, Orhan Pamuk’un üzerinde pek durulmayan ama bence en belirgin özellikleri arasında yer alır. Günlük yaşamını bilmem, yazar tavrından söz ediyorum. Masumiyet Müzesi’nde bu tavır, Kemal Bey’in soyadından başlatılabilir. 1970’ler İstanbul üst sınıfından, “tekstil zengini” ailenin aslı faslı “Basmacı”dır.

Hoş, romanın ana öyküsünde (zengin oğlan ve uzak yoksul akraba genç kız) Yeşilçam melodramlarına, aynı şekilde önceki Pamuk romanlarına da gönderme var. Gönderme bunlarla sınırlı değil. İlk romanı Cevdet Bey ve Oğulları’ndan başlayan, içinde yazar Orhan Pamuk’un, dahası Kara Kitap’ın meşhur köşe yazarı Celal Salik’in yer aldığı “tanıdıklar” (akrabalar) kadrosuna roman boyunca geçit resmi yaptıran Pamuk kendi albümünü sergilemeyi sürdürüyor. Ve bu arada eğlenmeyi de...

Pamuk, romandaki müze kuruluşunu eğlenceli bir hikâye olarak tasarlayıp kendine de rol veriyor: Kemal Basmacı, aşkının kutsal emanetleriyle donattığı Masumiyet Müzesi’ni oluşturduktan sonra, her gerçek ve ciddi müze gibi bunun bir kataloğu olması gerektiğini düşünür. O noktada da “bir zamanlar ailelerinin ortak iş yaptığı yazar Orhan Pamuk’a başvurur, isteğini ve hikâyesini anlatır. Böylece yazar, aşkın kahramanını birinci ağızdan -âşığından- dinler ve onun gözüyle tanır. Hoş, kendisi de (Pamuk) onunla bir kez dans etmiştir zaten...


***


Bunlar Pamuk’un önceki romanlarında da yaptığı türden “kurgu”da üretilen, bıyık altından gülerek yapılan hoşluklar.

Yeni ve özgün olansa şu: Pamuk, romanı tasarladığı sırada, onun için gerçek bir “mekân” ayarlıyor! Çukurcuma’daki evi on yıl önce satın almış Pamuk. Dahası, romanda sözünü ettiği şeylerden; resim, eşya, nesne ne bulursa toplamaya başlamış. Kurulmakta olan müzede bunlar sergilenecek.

Kurguyu gerçekliğe dönüştürme proje-oyunlarını daha önce de sergilemişti Pamuk. Kara Kitap’ın kendi efsanesini yaratması; oradan bir bölümün Gizli Yüz adıyla filme alınması bir yana, proje-oyunun en somut örneği Yeni Hayat’la karşımıza çıkmıştı. Tren yolu yakınlarındaki bir evde, pencere kenarındaki masa başında okuduğu kitaptan yüzüne ışık yansıyan genç adamın portresi, banliyö treninin ve sokak lambalarının ışıkları dâhil olmak üzere romanın ilk sahnesi kitap kapağında fotoğraf olarak yer almaktaydı.

Yine Pamuk’un istasyonda, banliyö treninin gidişini eli belinde (sırtı bize dönük) izlerken ya da siluet halinde şehir ve sokak ışıkları fonunun önünde bize bakarken fotoğrafları da aynı kapağın iç kulakçığını süslemekteydi. Ne de olsa Yeni Hayat birinci tekil şahıs anlatımını taşıyordu. “Ben anlatısı” ve o ünlü slogan/tümceyle açılıyordu: Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.

Manuel Çıtak ve Ümit Kıvanç gibi profesyonellerin objektifinden çıkan bu fotoğraflar, yazarın metnindeki anlatıcıyla, kurguyla gerçekliğin örtüşmesini, okuyucu için “somut”laşmasına da hizmet ediyordu. Sonra birileri Taksim, Sıraselviler Caddesi üstündeki Yeni Hayat Apartmanı önünde yazarı fotoğraflayarak görselleştirme, somutlaştırmayı sürdürmüştü.

Benzer uygulamanın bundan bir önceki roman, Kar’da da sürdüğünü biliyoruz. Yine “amors”tan (sırttan) paltosuna bürünmüş karlı Kars yollarında yürüyen yalnız adam (Orhan Pamuk?) fotoğrafı süslüyordu kitabın kapağını. Pamuk, roman mekânı olarak seçtiği Kars’a yaptığı yolculuğu da yine Manuel Çıtak’la birlikte gerçekleştirmiş, görselleştirme-somutlaştırmayı bir “TV belgeseli” boyutuna taşımıştı.

Ve ilginç bir not: Masumiyet Müzesi’nin ilk tüyosunu yazar, Kar’da verir okuyucuya. Yazar Orhan’ın müzeyle ilgili bir kitap üzerinde çalıştığı söylenir geçerken.

Masumiyet Müzesi’ndeki oyun-proje tüm bunları aşıyor. Romandan doğan -daha doğrusu onunla birlikte tasarlanan- bir kurum/mekân olarak müze daha önce de belirttiğim üzere bir ilk. Öte yandan baktığınızda, kitap –anlatı olarak- zaten müzeden doğuyor; o müzenin romanı!

Eğlence ve oyun sürüyor. Ama tüm bunlar aynı zamanda gerçekten daha gerçek!

Bilindiği gibi bu yılki Frankfurt Kitap Fuarı’nda konuk ülke Türkiye ve açılış konuşmasını da Pamuk yapacak. Masumiyet Müzesi’nin Almanca çevirisi, hemen fuar arefesinde, eylül ortasında çıkıyor. İstanbul’da açılması planlanan müzede yer alacak nesne-obje-eşyadan yapılacak bir serginin de yine fuar döneminde Frankfurt’un en önde gelen galerilerinden Schirn’de açılması tasarlanmıştı. Serginin küratörlüğünü yine bir başka profesyonel isim, Vasıf Kortun üstleniyordu. Ancak hazırlıklar tamamlanamadığı için sergi projesi şimdilik ertelendi.

Roman/müze rehberi Pamuk

Anlatıya göre Kemal Basmacı’dan müzenin kataloğunu yazma siparişi alan yazar Orhan Pamuk kendi kendine ürettiği görevi müthiş bir iştah ve ciddiyetle gerçekleştiriyor. Romanın yazılması bir yana, yine kendi ifadesiyle “biri Masumiyet Müzesi’nin düşünsel, edebi, kişisel ve felsefi kaynakları, diğeri büyük aşk romanları konularında olmak üzere, romanına da ışık düşürecek iki makale yazıyor”.

Yani roman sonrasında romanın gerçekten yazılış serüvenini, dinamiklerini, sorunsallarını yine yazarın kaleminden okuyacağız!

Bitmedi... Roman için yine onunla aynı adı taşıyan bir internet sitesi açıldı. (Kitaba ilişkin bilgiler oradan aldım.) Sitede Pamuk’un 2000 yılından beri dünyanın çeşitli merkezlerinde müzeleri, sergileri gezip romanına malzeme toplarken çektirdiği 30 dolayında fotoğraf yer alıyor.

Kılavuz rehberliği sadece kitapta da elden bırakmıyor Pamuk: Kemal Bey’in isteği üzerine, okuyucuya kolaylık olması için anlatıda adı geçen 150’ye yakın karakterin dizinine yer verilmiş romanın sonunda.

Pamuk rehberliğinde davet ediliyoruz müzeye.