Yaşam

Roman Çalıştayı Raporu

Aralık 2009'da yapılan Roman Çalıştayı'nın raporu açıklandı.

01 Mart 2010 02:00

T24 - Türkiye’nin 36 ilinden, 5 federasyon ve 80 dernek temsilcinden oluşan 120 kişilik Roman grubunun katılımıyla yapılan "Roman Çalıştayı" raporu yayımlandı. Raporda, "TOKİ'den apartman dairesi yerine küçük de olsa bahçeli ev " ve "Cuma hutbelerinde Romanlar'ın da konu edinmesi"nin de aralarında bulunduğu 43 sorun ve talep sıralandı.

Devlet Bakanı Faruk Çelik'in öncülüğünde yapılan çalıştaydan sonra yayımlanan raporda Romanlar'ın dünyadaki ve Türkiye'deki durumlarını ve nüfüslarına ilişkin değerlendirmeler de yer aldı. Türkiye'de sayıları 500 bin kişi olarak tahmin edilen Romanlar'ın varlığına Osmanlı kayıtlarında ilk kez 1430 tarihli Bulgaristan'daki Nikopol Sancağı Tımar Defteri'nde rastlandığı belirtilen raporda Romanlar'ın "dünyada tarih boyunca en çok aşağılanan etnik ve kültürel grup olduğu" vurgulandı.

Çalıştaydan çıkan "Roman Raporu"ndayapılan değerlendirmeler şöyle:


Göçlerle dünyanın dört bir yanına dağılan Romanların ana vatanları  Kuzey Batı Hindistan’dır.

Burada yaşayan Romanların bir kısmı bilinmeyen nedenlerle 9. yüzyılda önce İran’a, ardından da Anadolu üzerinden Avrupa’nın çeşitli ülkelerine göç etmişlerdir.

Bugün Avrupa’da, büyük çoğunluğu Balkanlar olmak üzere 12 milyon dolayında Roman yaşadığı tahmin edilmektedir.

Bin yıldan beri ülkesiz bir şekilde bulundukları coğrafyalarda varlıklarını sürdüren bu insanlar, uzunca bir süre göçebe olarak yaşadıktan sonra yerleşik düzene geçmeye başlamışlardır.

Yaşadıkları hiçbir coğrafyada hiçbir zaman ayrı devlet talebinde bulunmayan Romanlar, genellikle birlikte yaşadıkları egemen toplumların dinlerini benimseme eğiliminde olmuşlardır.

Buna rağmen, tüm dünyada tarih boyunca en çok aşağılanan ve en çok baskıya maruz kalan etnik ve kültürel grup olmaktan kurtulamamışlardır.

Özellikle Avrupa’da yakmalar, kölelik, toplu katliamlar, deneyler, asimilasyon dahil her türlü tehdide, şiddete maruz kalmışlardır.

Yaşadıkları tüm bu olumsuzluklar neticesinde, kendilerinden olmayanlarla, hayatlarını sürdürecek zorunlu haller hariç ilişkiye girmemeyi prensip haline getirmişlerdir.

Gadjikano, yani kendilerinden olmayanlarla ‘gereksiz ilişkiye girmek kirlenmeyi göze almak’ olarak  kabul edilmiştir Avrupa Roman kültüründe.

Tüm bunlar, Romanların ‘vatansızlar’, ‘topraksızlar’ ve ‘unutulmuşlar’ gibi ifadelerle yaftalanmalarını kolaylaştırıp daha fazla ‘tarih dışına’ savrulmalarına neden olmuştur.  

Öte yandan Romanlar hangi Avrupa ülkesinde yaşarsa yaşasınlar, her zaman toplumsal tabakanın en alt kesimini oluşturmalarına, ‘açık ve ‘kolay’ hedef olmalarına karşın; aile kurumuna verdikleri önem, gelenek ve göreneklerine olan bağlılıkları ve kapalı toplum yapıları sayesinde kültürel bütünlüklerini ve kimliklerini günümüze taşımakta zorlanmamışlardır.

Son 40 yılda ortaya çıkan, Uluslararası Çingene Birliği ve benzeri çok az sayıdaki örgütlenmeler aracılığıyla da küresel ölçekte çalışmalar yürütmeye başlamışlardır.   

Bu arada Roman nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği’ne üyelik süreçlerinde Romanların durumu özellikle göz önüne alınmıştır. Bu konudaki en somut adım, Avrupa Konseyi’nin 1993 yılında almış olduğu karardır.  
 
Buna göre, AB’ye tam üye olacak ülkelerde Romanların genel durumları açık olarak dile getirilerek ‘Avrupa’nın kültürel çeşitliliğine katkıda bulunmuş olan Romanların yaşadıkları ülkelerde durumlarının, düzeltilmesi gerektiği’ne vurgu yapılmıştır.


Türkiye’de Romanlar

Romanlara, Osmanlı kayıtlarında ilk defa 1430 tarihli Bulgaristan’daki Nikopol Sancağı Tımar Defterinde rastlanmaktadır.

Evliya Çelebi’ye göre ise Romanlar, Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul’a gelmeye başlayarak Balat’a yerleşmişlerdir.

1487-1489 yıllarına ait kayıtlara göre ise, bugünkü Kırklareli, Gümülcüne, Yanbolu, İpsala, Dimetoka, Keşan, Çorlu’yu da içine alan Trakya bölgesinde Çingene Livası (Livâ-i Çingâne) oluşturulmuştu. Bu Livada o tarihlerde 3.237 Roman hanesi bulunduğu belgelerde yer alıyor.

1526 Mohaç Savaşı’ndan sonra Balkanlardaki Roman nüfusun bir bölümünün orduya katılması, Romanların Osmanlı Devleti’ne kabulünü hızlandırmıştır. 

Avrupa’nın aksine Osmanlı Devleti’nde Romanlara genel anlamda daha hoşgörülü yaklaşılmıştır.

Romanlar, müzisyenliğin dışında, demircilik, nalbantlık, marangozluk, at yetiştiriciliği, ayakkabıcılık, dericilik, halıcılık vs gibi pek çok alanda çalışarak, Osmanlı milleti içinde varlıklarını sürdürmüşlerdir. 

16. yüzyıldan itibaren çeşitli adi suçların yayılmasına katkıda bulundukları nedeniyle İstanbul’dan atılmaları için fermanlar çıkartılmıştır.  

Mithat Paşa 1860 yılında Romanları yerleşik hayata geçirmek için birtakım girişimlerde bulunurken, 1874 yılında Romanların ‘bedel-i askeri’ ödemek yerine orduya alınmalarına çalışılmıştır.

Osmanlı’nın Avrupa’dan çekilmek durumunda kalmasıyla birlikte ise, Balkanlar’daki Romanlar, hem ‘Çingene’ hem de Müslüman ve ‘Türk casusu’ oldukları gerekçesiyle  daha çok baskılara maruz kalmışlardır. Bunun üzerine Anadolu’ya göçler başlamıştır.

Osmanlı’nın son dönemlerinde Bulgaristan’dan, 1923 yılındaki Nüfus Mübadelesi ile de Yunanistan’dan Türkiye’ye büyük Roman göçleri olmuştur. Bunları 1927, 1933, 1935 ve 1936-37 göçleri izlemiştir.


Kullandıkları Dil, Sayıları ve Adlandırma

Ülkemizde Romanların büyük çoğunluğu ‘Romani’ diliyle konuşmaktadır.

Romani dilininin Anadolu’daki kullanımında Türkçe sözcüklere sık rastlanırken, Balkanlar’da Yunanca’dan gelme sözcükler ön plana çıkmaktadır.

Bugün Türkiye’nin hemen her ilinde Romanlara rastlanmaktadır ve bu insanlar kendi aralarında da çeşitli gruplara ayrılmaktadır (Rom, Dom, Lom gibi).

Türkiye’de büyük çoğunluğu yerleşik olmak üzere 500 bin Roman yaşadığı tahmin edilmektedir. Ancak çeşitli kaynaklar ve Roman toplumu temsilcileri bu rakamın iki milyonu bulduğunu dile getirmektedir. 

Sayıları ne olursa olsun Romanların büyük çoğunluğunun Trakya ve Marmara bölgelerinde yaşadığı herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir.

Sayıları 20 bini bulan göçebe Romanlar hariç, bu insanların hemen hepsi, yaşadıkları yerleşim birimlerinin varoşlarında veya kenar mahallelerinde güç koşullarda sağlıksız bir şekilde hayatlarını sürdürüyorlar. Ancak, sanılanın aksine göçebe olanlar yerleşik olanlara nazaran daha zengindirler. 

Romanlar konusunda en dikkat çeken hususlardan bir tanesi de adlandırma sorunudur.

Türkiye’de yaygın olarak kullanılan Çingene adına, Roman toplumu içinden bazı guruplar, bu isme yüklenilen olumsuz anlamlar ve yakıştırmalar nedeniyle  pek sıcak bakmamaktadır.

1978 yılında toplanan İkinci Dünya Çingeneler Konferansı’nda Çingene yerine, Rom (adam, insan) kökünden gelme ‘Roma’ (türkçede roman) adının kullanılması istenmiştir.

Bu adlandırma o tarihten bugüne, Türkiye dahil tüm dünyada yaygın bir kabul görmüştür. Ancak yerel ölçeklerde çok çeşitli adlandırmalar da hala varlığını sürdürmektedir.

Türkçede de Romanlar için 20 dolayında ad kullanılmaktadır.

Romanların bu kadar fazla isimle anılmalarının temel nedeni, yaşadıkları coğrafyanın belli bir bölge ile sınırlı olmaması ve kendi aralarındaki etnik ve kültürel farklılıklardır.


Çeşitli Yasal Düzenlemeler ve Uygulamalar

Türkiye’de Romanlara yönelik ayrımcı düzenlemelerin başında 14 Haziran 1934 tarihinde yürürlüğe giren 2510 sayılı ‘İskan Kanunu’ gelmektedir.

Bu kanunun 4. maddesi, yaklaşık 70 yıl boyunca ‘Romanlara yönelik kuşkunun, nefretin ve düşmanlığın açık bir göstergesi’ olarak  nam salmıştır. 

Kanunun 4. maddesi şu hükmü içeriyor: Türk kültürüne bağlı olmayanlar, anarşistler, göçebe Çingeneler, casuslar ve memleket dışına çıkartılmış olanlar, Türkiye’ye ‘muhacir’ göçmen olarak kabul edilemezler.

AKP Hükümetleri döneminde sözkonusu dışlayıcı ve ayrımcı ifadeler kanundan çıkartılmıştır.

Polisin Disiplinine Merasim ve Topluluklardaki Rolüne ve Polis Karakolları Teşkilatı ile Vazifelerine Dair Talimatname'nin Karakol Amirlerinin Umumi Vazifeleri başlıklı 5. fasıl 134. maddesinin idari görevler başlıklı 9. fıkrasında yer alan "esaslı bir mesleği olmayan çingeneler" ibaresi de dışlayıcı bulunduğu için 2006 yılında yürürlükten kaldırılmıştır.

İçişleri Bakanlığının vatandaşlığa alma ile ilgili 23.10.2003 tarihli genelgesinde, vatandaşlığa alınma için başvuru yapacak kişiler hakkında inceleme yapılırken “Dilencilik veya çingenelikle ilişkilerinin bulunup bulunmadığı” hususlarının araştırılması istenmiştir.  

AB’nin 2003 Türkiye İlerleme Raporlarına da konu olan bu genelge, ilgili bakanlıkça aynı yıl kaldırılmıştır. 

Ayrımcı ifadeler içerip de şu ana kadar varlığını sürdüren tek düzenleme 1950 tarihli Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkındaki kanunun 21. maddesidir:

“Tabiiyetsiz veya yabancı devlet tebaası olan çingenelerin ve Türk kültürüne bağlı olmayan yabancı göçebelerin sınır dışı edilmeleri İçişleri Bakanlığı salahiyetlidir.”

1950’li yıllarda Romanlara, “göçebe yaşam”dan kurtularak “yerleşik düzene” uyum sağlamaları amacıyla nüfus cüzdanı ve konut edinme hakları tanınmıştır. Çok az sayıdaki Roman bu girişimlere cevap verdiğinden, istenen sonuç bir türlü alınamamıştır.


Roman Çalıştayı

10 Aralık 2009 tarihinde Türkiye’nin 36 ayrı ilinden, 5 federasyon ve 80 dernek temsilcinden oluşan 120 kişilik Roman grubu, Devlet Bakanı Sayın Faruk Çelik’in öncülüğünde İstanbul’da 8 saat süren Roman Çalıştayı’nda bir araya geldiler. 

Çalıştayın sekreterya görevini İstanbul Milletvekili Nursuna Memecan ile Bursa Milletvekili Ali Koyuncu yürüttüler.

Söz konusu Çalıştay, her iki taraf açısından da bir ilk olmuştur; Romanlar bir Hükümet tarafından ilk defa muhatap alınıp, ortak bir platforma davet edilmelerini coşkuyla karşılayıp şükranlarını dile getirmişlerdir.

Hükümetin Demokratik Açılım çalışmaları kapsamında gerçekleştirdiği Roman Çalıştayı’nda katılımcılardan şu 4 oturum başlığı altında görüş, düşünce ve önerilerini paylaşmaları istenmiştir.
 
Geçmişle Gelecek Arasında Romanlar

Romanlar ve Sivil Toplum Örgütleri

Birlikte Yaşama, Çok Kültürlülük ve Romanlar

Ortak Akıl ve Çözüm Arayışları
 
Samimi bir atmosferde, karşılıklı diyalog ve büyük bir olgunluk içersinde gerçekleşen Çalıştayda tüm katılımcılar, yaşadıkları sorunları ve bunlar karşısındaki taleplerini içtenlikle ortaya koydular.


Çalıştayda Öne Çıkan Sorun ve Talepler

a) Toplumsal Ön Yargılar

Katılımcıların tamamı toplumda kendilerine yönelik ön yargıların varlığından bahsederek, bu durumun gündelik hayatın her aşamasında karşılarına çıktığını trajik örnekleriyle ortaya koymuşlardır.

Ön yargıların kurbanı olmamak amacıyla, çocuklarının okul sıralarında, çalışanların da iş ortamlarında kendilerini gizlemek durumunda kaldıklarını belirten Romanlar, çözüm noktasında, özellikle eğitim müessesi ve temsilcilerine büyük sorumluluklar düştüğünü kaydettiler.

b) Eğitim

Romanlar, bugün yaşamakta oldukları sorunların temelinde eğitim yokluğunu veya noksanlığını görüyorlar. Toplumun onlara uygun gördüğü ‘çalgıcı’ vb kategorilerin dışına çıkıp, kültürlerini koruyarak daha iyi eğitim görmek ve bunun sağlayacağı saygıyı görmek istediklerini vurguluyorlar.

Tabi bu noktada kendi toplumlarının da sorunun önemli bir parçası olduğunu kabul ediyorlar. Eğitime yeterince önem vermediklerini, Roman toplumu içindeki evlilik yaşının 12-13’lere düşmesinin bu sorunun yaşanmasında temel rol oynadığını kabul ediyorlar.

Eğitimcilerin, diğer öğrenci ve ebeveynlerinin Roman çocuklarına yönelik ön yargılı ve dışlayıcı yaklaşımlarının, onları okullardan soğuttuğunu savunuyorlar.

Hükümetten özellikle eğitim konusunda burs, dershane, mahallelerine yönelik özel kreş ve etüt merkezleri gibi pozitif ayrımcılık beklediklerinin altını çiziyorlar.

c) İşsizlik ve Mesleki Eğitim

Yüzyıllar boyu kendi kültürel mesleklerini (müzik, demircilik, sepetçilik, hayvan eğiticiliği vs) sürdüren Romanlar, yerleşik hayata geçmeleriyle birlikte ciddi sorunlarla karşılaşmaya başlamışlardır.

Ayrıca, gelişen teknoloji ve rekabet ortamı onların geleneksel mesleklerini boşa çıkarmıştır.

Özellikle eğitimsiz ve belli bir meslekten yosun olup, çok küçük yaşlarda aile sorumluluğunu üstlenmeleri, onları gündelik işlerde aranan ucuz işgücü pozisyonuna itmiştir. Bu durumdan en fazla örgütlü suç yapılanmalarının istifade ettiği kaydedilmektedir.    

Katılımcılar, Roman toplumunda had safhada var olan işsizliğin ortadan kalkmasıyla, birçok sorunun yaşanmayacağında hemfikirler. Bu noktada mesleki eğitimin kendileri için bir şans olacağını ifade ediyorlar. 

d) Barınma - Konut

Göçebe olsun yerleşik olsun, tüm Romanlar genellikle toplu halde, bir arada bulunarak hayatlarını sürdürmeyi tercih eden sosyo-kültürel bir yapıya sahipler.  

Yerleşik olarak bulundukları mekânların, yerleşim birimlerinin en uç ya da en yoksul bölgeler olması nedeniyle başta konut olmak üzere ulaşım, yol, su, okul, güvenlik ve sağlık gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çektiklerini vurguluyorlar.

Bu sorunlarına çözümler üretmeye çalışan, başta belediyeler olmak üzere tüm yerel yöneticileri, kendileriyle diyalog kurmadıkları ve insani olmayan tutum ve davranışlar sergiledikleri gerekçesiyle suçluyorlar.  

TOKİ’nin kendilerine çok katlı binalar ve geniş apartman daireleri yerine, bütçelerine uygun dar, ancak bahçeli evler yapmasını istiyorlar. Bu taleplerini, kültürel varlıklarının devamı açısından oldukça önemli görüyorlar.

Sosyal dönüşüm olmadan kentsel dönüşümün olamayacağını da özellikle vurguluyorlar.

Ayrıca, hali hazırda yaşadıkları muhitlerden uzaklaşmak istemediklerini, muhtemel alternatiflerde de karşılıklı diyalogun esas alınması gerektiğini belirtiyorlar.

e) Sağlık

Romanlar, toplumun alt gelir grubunda yer aldıkları ve çok küçük yaşlarda çalışmaya başladıkları için sağlık sorunlarının yaygınlığına vurgu yapıyorlar.

Barınma ortamlarının elverişsizliğini, bireysel sıhhatleri ve sağlıklı yaşam sürmeleri noktasında bir tehdit olarak görüyorlar.

Yaşadıkları muhitlere sağlık ocağı vb kuruluşların açılmasını talep ediyorlar.

Ayrıca, Roman toplumu içinde yaygın olarak kullanılan uyuşturucu vb maddelerin kullanımının tehlike sınırını çoktan aştığını ve bu tehdidin özellikle çocukları vurduğu ifade edeliyorlar.

f) Örgütlenme

Romanların çeşitli sivil oluşumlarla bir araya gelmeleri Avrupa’da daha eskilere dayansa da Türkiye’de 10 yılı geçmemektedir. Bunun nedeni olarak da sosyo-kültürel durumları ve ekonomik yoksullukları gösteriliyor.

Yaşadıkları bölgelerde yerel yöneticilerle karşı karşıya geldikten sonra örgütlenmeye gittiklerinin altını çiziyorlar. Ancak hala toplum olarak örgütlenmenin önemini kavrayamadıklarını ve mevcut örgütlenmelerinin çoğunun da tabela düzeyinde olduğunu kaydedip yardım talebinde bulunuyorlar.

g) Ayrımcı Düzenlemeler ve Kolluk Kuvvetlerinin Yaklaşımı

AKP Hükümetleri döneminde ayrımcı ve dışlayıcı mevzuatın (Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkındaki kanunun 21. maddesi hariç) ortadan kaldırılmasını takdir eden Romanlar, özellikle kolluk kuvvetlerinin toplumlarına yönelik negatif yaklaşımının değişmemesinden yakınıyorlar.

Kolluk kuvvetlerinin kendilerini ayrım yapmaksızın her şartta ‘suçlu’ ya da ‘suça meyilli’ gördüğünü belirterek, bu toptancı yaklaşımın, kamunun veya toplumun diğer katmanlarında da örnek teşkil ettiğini vurguluyorlar.

h) Nüfus Cüzdanı

Roman toplumunun on binlerce üyesi hala göçer bir şekilde hayatlarını sürdürüyor ve bu insanların büyük çoğunluğunun nüfus cüzdanı bulunmuyor.

Nüfusa kayıtlı olmama, yerleşik Romanlar arasında da yaygın bir tutum olarak dikkat çekiyor.

Roman topluluğunun genelinde kızların küçük yaşta evlendirilmeleri de bu sorunu tetikleyen nedenler arasında gösteriliyor.

Hiç kimse bu durumdaki Romanlar hakkında net bir sayı veremiyor. Vatandaşlık göstergesi ve çeşitli haklardan istifadeyi sağlayan bu belgenin olmayışı, Romanlarda birçok sorunun ve mahrumiyetin yaşanmasına yol açıyor. 

i) Romanlar İçin 10 Yıl Projesi

Romanların üzerinde durdukları bir husus da 'Romanların Dikkate Alınması İçin On Yıl İnisiyatifi'dir.

Proje 2005 yılında Avrupa’da uygulanmaya başlanmıştır. 2005-2015 arası dönemi kapsayan uluslar arası bu inisiyatifle, Romanların sosyal ve ekonomik açılardan güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.

Roman nüfusun yoğunlukta olduğu Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Makedonya, Romanya, Sırbistan-Karadağ ve Slovakya gibi ülkeler projede yer alırken, Türkiye dışında kalmıştır.


Sonuç

Ülkemiz dezavantajlı gruplar sıralamasında en önlerde yer alan Roman vatandaşlarımız, yıllardır yok sayılan varlıkları ve görmezden gelinen sorun ve taleplerinin artık ötelenmesini istemiyorlar. 

Yıllar yılı “insan olduklarını ispatlamak için, Roman olduklarını inkâra” yönelmişler ve bu nedenle de çok güç yaşamanın bedelini hep birlikte ödemek zorunda kalmışlardır. 

Yaşadıkları bunca yokluk ve acıya rağmen, kendi aralarındaki birlikteliği bozmadan, hala ulusal çimentomuzun en temel öğeleri arasında yer almaları ve bundan duydukları gurur ve coşkuyu her zaman ve zeminde dile getirmeleri her türlü takdirin üzerindedir.

Bahse konu Çalıştayda tüm bunlar bir defa daha net olarak görülmüştür.

Sonuç olarak, Romanların gündeme getirdikleri sorun, talep ve hassasiyetleri aşağıdaki üst başlıklar çerçevesinde şekillenmiştir:

Her türlü dışlanma ve ayrımcılığın ortadan kaldırılması,

Yaşam koşullarının iyileştirilmesi,

Sosyo-ekonomik sorunların giderilmesi,

Hukuki mevzuatın iyileştirilerek eşit vatandaşlık ilkesinin pekiştirilmesi,

Çocuklarının eğitim ve öğretimle geleceğe hazırlanması.

Katılımcılar, bu başlıklara paralel olarak da çözüm noktasında özet olarak şu önerileri dile getirmişlerdir:

TOKİ tarafından bütçelerine uygun, küçük, bahçeli evler yapılması

Özdeş oldukları mahallelerin kültürel yapısının korunması

Yaşadıkları muhitlerin alt yapısının iyileştirilmesi

Yerleşik olmayanlara konaklama yerlerinde kolaylık sağlanılması

Yaşadıkları bölgelere daha çok okul, kreş, eğitim merkezi vs yapılması

Çocuklarının eğitim kurumlarında ayrım ve dışlamaya maruz bırakılmaması

Mobil eğitim imkanının sağlanması

Okula kayıtlı olmayan çocuklar için özel girişim başlatılması

Okuma yazma bilmeyenlerin eğitime teşvik edilmesi

Üniversiteye hazırlık yapan veya kazanan fertlerine burs verilmesi

Nüfus cüzdanı olmayan fertlerinin bırakılmaması

Küçük yaşta evliliklerin önlenmesi

Kültürlerine uygun mesleki eğitim kursları açılması

Kültürel varlıkları ve faaliyetlerinin turizm sektörüne taşınması

Geleneksel uğraş alanlarının desteklenmesi

İstihdamı teşvik edici projeler üretilmesi

Müzisyenlerinin sosyal güvenceye kavuşturulması

Çalışma yaşamından dışlanmalarına son verilmesi

Yoksulluk sınırının altında yaşayan ailelere fazla yardım yapılması

Mahallelerinde aşevi ve sağlık hizmeti verecek kurumlar açılması

Gezici ya da yerleşik herkesin sağlık taramasından geçirilmesi

Kadın, çocuk ve engellilere yönelik acil sağlık programları uygulanılması

Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkındaki kanunun 21. maddesinin ayrımcı ifadeler içerdiği iddiasıyla kaldırılmasının istenmesi

Yaşadıkları bölgelerin ‘suç mahalli’ olarak görülmesinin önüne geçilmesi

Muhatap oldukları kamu personelinin (öğretmen ve polis gibi) hassasiyet eğitiminden geçirilmesi

Uyuşturucu vb alışkanlıkların önüne geçilmesi

Toplumsal bütünlüğü  ve kardeşliği artırıcı moral-değer temelli adımlar atılması  (Sayın Başbakanın ‘Roman’ ifadesini kullanması ve Roman Çalıştayı gibi)

Cuma hutbelerinde Romanların konu edinilmesi

Ders kitaplarında Romanlarla ilgili bilgilere yer verilmesi

Toplumun Roman algısı konusunda araştırma yapılması

Tahkir ve tezyif içerikli ifadelerin kitaplardan çıkarılması

Medyanın Romanlar hakkındaki pejoratif yayınlarının engellenmesi

Üniversitelerde Roman enstitüleri kurulması

Romanlarla ilgili tanıtıcı yayınlar hazırlanması

Sosyal, kültürel ve politik örgütlenmelerinin teşvik edilmesi

Derneklerin güçlenmesi için düzenli destek sağlanması

'Romanların Dikkate Alınması İçin On Yıl İnisiyatifi'ne Türkiye’nin de katılması