T24 - Uluslararası arenada Türk resim sanatını en iyi temsil eden sanatçılardan Ertuğrul Ateş, 2010 yılında hayatında radikal değişikliklere imza attı. Önce Şubat ayında İstanbul’da tası tarağı toplayıp Alaçatı’ya taşındı. Ardından da altı yıldır birlikte olduğu, kendisinden 30 yaş küçük Buket Yücelir ile dünya evine girdi.
Sabah gazetesinden Eylem Bilgiç'in Ateş çiftiyle yaptığı söyleşi şöyle:
Geçtiğimiz hafta sonu Ertuğrul Ateş ve Buket Ateş çiftini, Alaçatı’daki evlerinde ziyaret ettim. Ateş çifti, hayatlarını Alaçatı’nın en güzel sitelerinden birinde, havuzlu bir villada; Sultan ve Haydut isimli köpekleriyle birlikte sürdürüyor. 56 yaşındaki ünlü ressam ve kendisine ‘Ateş’ diye seslenen 26 yaşındaki eşi, iki yaşıt gibi son derece uyumlu bir beraberlik sergiliyor. Özellikle Buket Hanım’ın, eşine olan aşkından, sevgisinden bahsederken sesi titriyor. İşte Ateş çiftinin ağzından, genel geçer tüm kurallara meydan okuyan aşklarının öyküsü...
- 2010 sizin için değişim yılı oldu. Sadece Çeşme’ye yerleşmekle kalmadınız, evlendiniz de... İleriki yıllarda geriye baktığınızda 2010’u nasıl hatırlayacaksınız? Kesinlikle 2010 kültür başkentini hatırlamayacağım! 2010 benim hayatımın dönüm noktalarından biri oldu, evet. Bu yıl hem Çeşme’yi kendimize memleket yaptık, hem de Buket’cimle “Bu işi artık evlilikle noktalayalım” dedik ve evlendik. Her şey harikulade! Yani bu yıl bizim için her şeyiyle olağanüstü bir yıl oldu.
- Uzun süreli bir birliktelik miydi sizinki? Evet, uzun yıllardır birlikteydik, altı yıl oldu.
Buket Ateş: 2008’de böyle bir karar aldık ve 10 Ekim’de de evlendik.
- Nasıl tanıştınız? Biz aslında annem tarafından akrabayız. Adana’da güzel sanatlar lisesinde okuduğum zamanlarda bir gün Ateş’in ailesini ziyarete gitmiştim ve Ateş’in kataloğunu ilk orada gördüm. Resimlerine baktım ve çok etkilendim. Yani resimleri sayesinde ona hayran oldum. İçimde hep onu tanıma arzusu vardı. O zamana kadar kendisiyle hiç tanışmamıştık. Ateş o zamanlar New York’ta yaşıyordu. Ateş’in babası, “Seni mutlaka bir gün oğlumla tanıştıracağım” diye bir söz vermişti.
Serde akrabalık var- Akrabalık dereceniz ne? Ateş, annemin kuzeni oluyor. Güzel sanatların keman bölümünden mezun olduğum sırada, o sıralar konservatuvara girmek istiyordum, babasından Ateş’in Türkiye’ye döndüğünü öğrendim. Telefon numarasını alıp İstanbul’a gittim. Gittiğimde çok büyülü bir dünya bekliyordu beni. Uzun zamandır hayalini kurduğum insanla yüz yüze gelmek, onu daha yakından tanımak, resimlerine dokunmak büyük bir heyecandı benim için. Hâlâ da öyle... Görüyorsunuz anlatırken dahi sesim titriyor.
- Siz ilk karşılaştığınızda kendinize duyulan o hayranlığı fark ettiniz mi? Kokuyu aldım ama tabii serde akrabalık var, babam bana emanet etmişti kendisini...
- Genç bir kızın hayranlığı hoşunuza gitmiştir ama... Tabii canım, bunu asla inkar etmedim. Tanrıya şükrediyorum, o benim gibi bir yaşlı kurt için emeklilik ikramiyesi oldu.
B.A.: Gönül emekliliği o, gönlünü emekliye ayırdı.
- Ertuğrul Bey, Buket Hanım’da sizi cezbeden ne oldu? Öncelikle onun masumiyeti, içinde yaşattığı aşk, kararlılığı, delikanlı duruşu ve sabrı... Abartmayayım ama benim için bir Sinderella hikayesidir aslında... Ayakkabı onun ayağına uydu, ne yapayım!
Rüyaları hep çıkar- Buket Hanım siz galiba bir albüm hazırlığındasınız. Kendi şarkılarınızı kendiniz mi yapıyorsunuz?
B.A.: Evet, tüm şarkılarımın söz ve müziği bana ait. Zaten çoğu Ateş’le yaşadığım duyguları anlatır, yani Ateş’e yapılmış bestelerdir.
E.A.: Buket kanalları çok açık bir insandır. Gördüğü rüyalar çıkar. Ben de anlattığı rüyalara ithafen resimler yapıyorum. Sonra hayretler içerisinde görüyoruz ki, onun anlatamadıklarını ben resmetmişim. Mesela çok uçar rüyasında, ben de bir dizi resim yaptım ve adını ‘Rüyasında uçabilen kız’ koydum.
Çeşme çok isabetli bir seçim oldu- İstanbullular sizi kaybetmiş mi oldu şimdi?Bence yeniden kazandılar İstanbullular. (Gülüyor) Artık İstanbul’da yaşamak çok zor... Özellikle son birkaç yıldan beri bana çok kaotik geliyordu. Bir de Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul’da geçirdiğim süreç benim için çok inişli-çıkışlı oldu. Bu da yordu galiba. Bu yorgunluğu atmanın yolu da oradan biraz uzaklaşmaktı. Buraya yerleştikten sonra da Çeşme’nin çok isabetli bir seçim olduğunu gördük.
Üretme şevkim arttı- Üretiminizi de desteklemiş olmalı Çeşme... Hiç kuşkusuz Çeşme, Alaçatı ve buradaki sanatsever insanlar bana başka türlü bir motivasyon sağladı. Üretme heyecanım ve şevkim arttı diyebilirim. Stres sıfır. Sıfır stresle insan çok daha derinlerde gezinebiliyor, perspektifi çok daha genişliyor. Bu benim resmime de yansıdı galiba. Burada yaptığım işlerin, bugüne kadar yaptığım işlerden biraz daha öteye gittiğini düşünüyorum. Hatta sanatsal faaliyetlerimin daha da arttığını söyleyebilirim.
Sakinlik arıyordum- Kültürün, sanatın başkenti olarak gösterilen İstanbul’dan kopmak sizi olumsuz yönde etkileyebilir mi? İstanbul’la ilişkilerim kopmadı. Sık sık gidip geliyorum, dolayısıyla olabildiğince oradaki yapıyı takip ediyorum. Bugünkü iletişim araçları da buna imkan veriyor. Zaten benim galiba biraz daha sakin, kendimle geçireceğim bir zamana ihtiyacım var. Bu zamanı başlattım Çeşme’de...
Hayatımı Buket'ten önce, Buket'ten sonra diye ikiye ayırdım- Kaç yaş fark var aranızda? 30 yaş. Benim hayranlığım aşka dönüştü ve bizi yakınlaştırdı.
- Bu aşk sizin çabalarınızla büyümüş... Evet, öyle oldu çünkü Ateş’in sorumluluğu çok büyüktü. Sonuçta babasının emanetiydim ben ona. Yani Ateş bana cesaret vermek için doğru zamanı çok bekledi. Ama her zaman, her şekilde bana destek olmuştur. Ben kendi kararlarımı verip hedeflerimi belirledikten sonra her şey daha kolay oldu. 2008’de de ailemize açıldık.
- Ailenizin tepkisi ne oldu? E.A.: Olumluydu.
B.A.: Mutluluk dilediler. Çünkü ben hayatımda hiçbir zaman yanlış kararlar almadım. Kararlarımda net olduğumu her zaman aileme ispatladım. Aldığım kararlardan hiçbir zaman pişman olmadığımı onlar da gördü ve kaygıları yerini güvene bıraktı. Büyük bir yüreklilikle beni anlama yolunu seçtiler.
Çocuk istiyoruz inşallah- Ertuğrul Bey sizin babanız ne dedi peki bu işe, sonuçta yeğenini size emanet etmiş?
E.A.: Babam rahmetli oldu, bugünleri göremedi maalesef ama ben onun bizi gördüğüne ve çok mutlu olduğuna inanıyorum. Bence kendi elleriyle bana teslim ederken de biliyordu bunu. Zaten ben Buket’in çocukluğunu biliyor olsam, gözümün önünde büyümüş olsa bu iş olmazdı.
B.A.: İlk kez 2005’te tanıştık...
- Ertuğrul Bey kendisi için “Yaşlı kurttum’ dedi biraz önce. Bu sizi hiç korkutmadı mı? B.A.: Onun ‘yaşlı kurt’ dediğine bakmayın, hiçbir zaman beni kandırmaya çalışmadı mesela. Kendiliğinden gelişti her şey. Tabii onun etrafında birçok güzel kadın vardı ama ben bundan hiç korkmadım. Benim Ateş’e olan hayranlığım, sevgim her şeyden üstün geldiği için ben sadece ona duyduğum saygıya ve sevgiye inandım.
- Uzaktan hayran olduğunuz insanla tanışınca herhangi bir hayal kırıklığı yaşamadınız mı? B.A.: Aslında ben ona hiçbir şey düşünmeden geldim; yani hayatında biri var mıdır, yok mudur hiç aklıma gelmedi. Tek düşündüğüm şey, hayatının içinde olup onu daha yakından tanımaktı.
- Çocuk düşünüyor musunuz? E.A.: Evet, istiyoruz. İnşallah Allah kısmet eder, yakın bir gelecekte olur. Tabii ben Buket’e göre daha aceleci davranıyorum bu konuda.
B.A.: Ben de çok istiyorum ama önce birkaç projem var.
- Ertuğrul Bey sizin için yepyeni bir hayat başlıyor desenize... E.A.: Ben hayatımı ‘B.Ö.’, ‘B.S.’ diye ikiye ayırıyorum, yani ‘Buket’ten Önce’, ‘Buket’ten Sonra’... Buket’ten sonra ikinci bir hayata başladım.
- Ama galiba sizin aşkın temeli Buket Hanım’ın sabrına ve kararlılığına dayanıyor...
E.A.: Kesinlikle. Sabrına, kararlılığına, aşkına, inancına ve direncine...
- Ertuğrul Bey zor bir insan mı?
B.A.: Aslında zor biri değil. Sadece onu kısıtlamayacak, kendi haline bırakacaksınız. Onun alanına müdahale etmediğiniz sürece sorun olmaz. Ona dahil olmanız gerekiyor.
- Yaş farkını önemsemediniz mi? E.A.: Beni baştan biraz düşündürdü ama Buket adına... Fakat o bunları yıktı, tuzla buz etti, benim de söyleyecek pek fazla bir şeyim kalmadı. “Olsun anasını satayım” dedim. (Kahkahalar)
B.A.: Yaş farkı beni hiç düşündürmedi çünkü, Ateş farkı bana hiç hissettirmedi. Biz kafa olarak, ruh olarak, fikir olarak birbirimize çok yakınız. Biraz ben büyüdüm, biraz o benim yaşıma indi...
E.A.: Ben de çocukluk günlerimi hatırladım.
Yadırgayanlar da haklı - Yaş farkı aslında o iki kişiden çok toplum için sorun oluyor galiba... E.A.: Öyle. Ama yalnız bize ait bir durum değil bu, dünyanın her tarafında böyle. Yadırganmasının haklı tarafları da var ama bunu yıkan birçok örnek de var. En güzel örnek de Charlie Chaplin. En son birlikte olduğu, hatta ömrünün sonuna kadar birlikte yaşadığı kadınla arasında 35 yaş fark vardı ve hayatında o 35 yıl kadar hiç mutlu olmadığını söyledi. Elbette toplumun genel geçer kuralları var ama bazen hayatın böyle güzel cilveleri de oluyor. Ben şahsen bu konuda bir problem görmüyorum ama görenlere de kızmıyorum.