16 Mart 2015 12:34
İstanbul Üniversitesi’nde eski rektör Prof. Yunus Söylet’in AKP’den milletvekilliği aday adaylığı için istifa etmesinin ardından yapılan rektörlük seçimlerinde 3 bin 2 öğretim üyesinin 1202'sini alarak birinci çıkan İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Raşit Tükel, "YÖK ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın sandıktan çıkan iradeyi saygı göstermesi gerektiğini" dile getirdi. Tükel, Söylet'in istaifasına ilişkin olarak, "Bir rektör milletvekili olmak için rektörlüğü bırakmaz diye düşünüyorduk. Söylet’in kararı bizim anlayamadığımız bir gelişmeydi. Çünkü dört yıllığına geliyorsunuz, çeşitli projeleriniz var, size destek veren çok sayıda öğretim üyesi var. Birden böyle kimseye sormadan, danışmadan 'Ben bırakıyorum' denmesi anlayabileceğimiz bir tutum değil" diye konuştu.
Cumhuriyet gazetesi yazarı ve T24'ün kurucu yazarlarındanAydın Engin'in sorularını yanıtlayan (16 Mart 2015) Raşit Tükel'in açıklamalarından satır başları şöyle:
Sayın Tükel, bu İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne ikinci adaylığınız. Birincisi 2012’de yapılan rektör seçimi idi. Yani süresi içinde yapılan, yani olağan seçimdi. Katıldınız ve ilk sırayı alamadınız. Bu defaki için ne diyeceğiz?
Biz baskın seçim olarak adlandırdık.. Seçiminin 2016’da yapılacağını düşünüyorduk. Ancak Yunus Söylet AKP’den adaylık için istifa edince seçim gündeme geldi. Biz 2012 seçiminden hemen sonra İstanbul Üniversitesi’nin bütün fakültelerinde bağlantı içinde olduğumuz arkadaşlarımızla “İstanbul Üniversitesi Demokratik Üniversite Girişimi” olarak bir araya geldik. Gündemimize bir sonraki rektörlük seçimlerini almadık. İstanbul Üniversitesi’nin sorunlarını belirlemeyi hedefledik.
'Bir rektör milletvekilliği için görevi bırakmaz'
Peki, Yunus Söylet’in adaylığı sizler için beklenen bir olay mıydı?
- Hayır. Bir rektör milletvekili olmak için rektörlüğü bırakmaz diye düşünüyorduk. Söylet’in kararı bizim anlayamadığımız bir gelişmeydi. Çünkü dört yıllığına geliyorsunuz, çeşitli projeleriniz var, size destek veren çok sayıda öğretim üyesi var. Birden böyle kimseye sormadan, danışmadan “Ben bırakıyorum” denmesi anlayabileceğimiz bir tutum değil. O yüzden rektör istifa eder, biz hazırlığımıza başlayalım gibi bir gündemimiz olmadı.
Sürpriz oldu yani?
- Evet. Bir rektör böyle bir karar almaz diyorduk ama alındığını gördük. O yüzden bizim bu rektörlükle ilgili sürece tekrar dönmemiz, bu istifanın sonrasında altı ay içinde rektörlük seçimi olacağını öğrenmemizle başladı.
- Evet. YÖK Yürütme Kurulu bu kararı aldı. Birkaç gün sonra YÖK Genel Kurulu varken, Yürütme Kurulu böyle bir kararı aldı ve bu karar bize 2 Mart’ta ulaştı.
Yani sadece bir hafta içinde seçime hazırlanıldı. Öyle mi?
- Evet. 2 Mart’tan 12 Mart’a kadar süre vardı. Yoğun bir çalışma yürütmek gerekti. Rektörlük seçimi var diye ben kendimi öne sürmedim. Arkadaşlarımla toplandık ve benim aday olmam yönünde bir eğilim ortaya çıktı.
‘Vekildi aday oldu’
Dar zamanda hazırlanmak öteki adaylar için de geçerli değil mi?
- Geçerliydi. Ancak şöyle söyleyeyim: YÖK Yürütme Kurulu seçim kararı aldığında, Söylet’in istifasından sonra atanan vekil rektör, aslında seçim sürecini yürütmek üzere görevlendirilmiş. Oysa seçim sürecinde bütün fakültelerdeki akademik kurullar imza karşılığı, yani katılma zorunluluğuyla toplantıya çağrıldı ve toplandı. Şimdi siz vekil rektör olarak bu kurulları alelacele topluyorsunuz ve o toplantılarda konuşma yapıyorsunuz.
Yani vekil rektör de adaydı?
- Evet. Nitekim ben de Tıp Fakültesi’nin akademik kurulunda kendisinin yüzüne karşı bu davranışın etik olmadığını söyledim.
Birkaç yıldır “Demokrasi sandıktır... Hayır ondan ibaret değildir... Hayır hayır demokrasi sandıktır” diye bir tartışma sürüyor. Cumhurbaşkanı bu konuda çok net. Ona göre demokrasi sandıktır ve demokrasi o kadardır. Akademik sandıktan Raşit Tükel çıktı. Rektörlüğe giden yolda sandıktan sonra önünüzde hangi eşikler var?
- Seçim sonuçları bu hafta YÖK’e gidecek. 19 Mart’ta bir değerlendirme yapılacak. En çok oy alan altı kişi YÖK’e gitmişti. Onlar üçe inecek ve Cumhurbaşkanı’na sunulacak. Cumhurbaşkanı birini atayacak.
Bu eşikleri aşma konusunda Raşit Tükel umutlu mu?
- Bu sadece İstanbul Üniversitesi’nin sorunu olmaktan çıktı. Sıralama YÖK tarafından değiştiriliyor; ikinci, üçüncü sırada olanlar atanıyor. Bu neye göre yapılıyor? Bir adayı rektör atamada hangi ölçütler vardır; nasıl tanımlanır? Üniversiteler yıllarca bu duruma ses çıkarmadı. Çıkarttılarsa da kamuoyunca bilinmedi. Bu defa biz çok güçlü şekilde bu talebi savunuyoruz. Oylama sonucu öğretim üyelerinin iradesini ortaya koydu. Buna uygun davranılmalıdır.
‘Üniversite çok kan kaybetti’
Diyelim eşikler aşıldı ve Raşit Tükel rektör oldu. Nasıl bir üniversite tasarlıyor, hedefliyor? - İstanbul Üniversitesi köklü, çok gelenekli bir kurum. Ancak son yıllarda çok kan kaybetti. Ne demek istediniz?
- Öğretim üyelerinden bir kesimi ayrıldı ya da erken emekli oldu. Kimileri vakıf üniversitelerine gitti. Aidiyet duygusu azaldı. İstanbul Üniversitesi mensubu olmanın getirdiği hissiyat zedelendi. Bir kısmının motivasyonu çok düştü. Bunu seçim sürecinde çok yakıcı hissettik. Birçok kişinin sadece seçime katılmasını sağlamaya çabaladık.
Kime oy verirsen ver ama katıl. Öyle mi?
- Seçime katılın, seçme hakkınızı mutlaka kullanın dedik. Çünkü “Bir şey değişmiyor. Oylarımızın karşılığı olmayacak ki” duygusu çok güçlüydü.
‘Sıralama hedef olmamalı’
Bir ara tartışılmıştı. İstanbul Üniversitesi çok büyük. Bölmek gerek, deniyordu. Sizce de öyle mi?
- Hayır. Üniversiteyi Beyazıt’taki merkez binadan yönetmeye kalkarsanız, bütün kararları, yetkileri kendinizde toplarsanız zaten yönetemezsiniz. Bugünkü durum tam da böyle değil mi?
Kentin merkezinde Çapa Tıp Fakültesi ve Cerrahpaşa var. Bunların yenilenmesi, yıkılıp yeniden yapılması söz konusuydu...
- Ne planlandı, ne gibi anlaşmalar yapıldı bilmiyoruz. Belki iyi anlaşmalardır. İyiyse uygularız. Ama mesela Veteriner Fakültesi’nin bir uygulama çiftliği var. Bunun TOKİ’ye verildiği; Botanik Bahçesi’nin Diyanet’e tahsis edildiği söyleniyor. Bilmiyoruz. Biz saydam, katılımcı ve özgür bir üniversite yaratmak hedefindeyiz.
İstanbul Üniversitesi gelenekli, köklü bir üniversite. Ancak dünyadaki “en iyi 100 üniversite” sıralamasında adı esamisi bile geçmiyor. Sizce bu aşılabilir mi?
Şimdi bu tür sıralamalar bence bir sonuçtur. Siz üniversitenizi belli bir yere, belli bir düzeye getirdiğiniz takdirde bu sıralamada yer alabilirsiniz. Ama bu hedeflenerek yola çıkılması uygun değil. Bizim yapmak istediğimiz üniversiteyi gerek eğitim olarak, gerek araştırma olarak, gerek bilimsel özgürlük ortamında demokratik bir niteliğe kavuşturmaktır. Yani gerçekten bir üniversite haline getirmektir.
Bitirmeden önce kaçınılmaz soru: YÖK ve ardından Cumhurbaşkanı, seçimde öğretim üyelerinden en çok, hem de ciddi bir farkla en çok oyu alan Raşit Tükel’i rektör olarak atamazlarsa Raşit Tükel bunu nasıl değerlendirecek?
- Biz bu süreçte tutumumuzu sandığın iradesine saygı gösterilmesi üstüne kurduk. Tabii ki bir atanmama, yani sandıktan çıkan sonuca, öğretim üyelerinin iradesine saygı gösterilmemesi durumu ortaya çıkarsa neler yapacağımızı arkadaşlarımızla değerlendireceğiz. Ben aday olurken kişisel olarak davranmadım. Arkadaşlarımızla ortaklaşa kararlar almaya özen gösterdim. O yüzden “Ben şunu yapacağım, bunu yapacağım” gibi bir ifade kullanmak istemem. Sonuç olarak şunu söyleyeyim, o durum ortaya çıkarsa hep birlikte bunu değerlendireceğiz. Ama şu an için böyle bir tutum tespitimiz söz konusu değil. Öğretim üyelerinin iradesine, akademik sandıktan çıkana saygı gösterilmesini ummak ve bekleyip görmek istiyoruz...
Raşit Tükel rektör olursa öğretim üyelerine ne getirecek?
Raşit Tükel rektör olursa öğretim üyelerine ne getirecek? - Araştırma görevlilerinden başlayalım. Onlar için en önemli sorun kadro sorunu. Bir geçici kadro var, bir de sürekli kadro. Biz geçici kadronun her zaman ciddi bir sıkıntı kaynağı olduğunu düşünüyoruz. Geçici kadro bilimsel çalışmalar için de olumsuz bir etken. Çünkü bilimsel çalışma sürekliliği zorunlu kılar. Bir de kadroların dağıtılması için adil bir tutumu olmazsa olmaz bir koşul olarak görüyorum.
Bu nasıl sağlanır? Mesela Raşit Tükel’in beğendikleri, düşünce olarak kendisine yakın gördükleri, sempati duydukları mı?
Hayır hayır... Tamamen o kişinin bilimsel ve nesnel değerlendirilmesi sonrasında bir kadroya atanması. Tabii eşit dağılımlar. Yani o birimlerin, bölümlerin, fakültenin ihtiyacı olan kadrolar... Bakın bu konuda söylemek istediğim bir konu var: Yerinde güçlü yönetim.
‘Merkezden yönetim yanlış’
Ne demek istediniz?
- Yani merkezden yönetim değil. Siz merkezden yönetmeyi tercih ettiğinizde hiyerarşik bir ilişki kuruyorsunuz. Fakülteler, fakültelerin daha alt birimleri, bölümleri... Her bölümün kendisiyle ilgili kararlarda bir önceliğe sahip olması lazım. Oysa siz yönetime bir ekiple geliyorsunuz. Dekanlarınız önceden belirleniyor. Merkezde oturup üniversiteyi yönetebiliyorsunuz.
O yönetim tarzı genellikle sizin isteklerinizin gerçekleştiği yönetim biçimi oluyor. Bu yanlış. Fakültelerin, anabilim dallarının kendi içlerinde en uygun kararları alabilmelerine olanak tanıyacak mekanizmaları işlettiğinizde çok daha demokratik, katılımcı üniversite modelini hayata geçirmiş olursunuz.
Mesela bunun bir halkası, dekanların seçimle işbaşına gelmesidir... Şimdi bakın, yükselme için 2017 yılında yürürlüğe girmesi öngörülen bir kriter getirdiler. TÜBİTAK sizin projenize onay vermezse siz yükseltilemeyeceksiniz. Böyle bir şey olabilir mi? Seçimde ikinci olan şimdiki vekil rektör bu yöntemi bizzat kendisi çıkarmıştı. Biz bu yönteme seçim çalışmalarımız sırasında itiraz edince destek aldık. Bu kanayan bir yara çünkü.
Üniversite bir bütün. Öğrencileri atlamayalım. Öğrenciler için ne diyeceksiniz?
- Öğrenciler için öncelikle özgür bir ortam yaratmamız gerek. Çünkü son dönemde öğrencilere yaratıcı, sorgulayıcı düşünceyi geliştirecek değil de ezbere dayanan yaklaşımlar ağır bastı. Bu olamaz. Eğitim sisteminde köklü bir değişikliğe ihtiyaç var. Ayrıca sosyal alanlar, sadece öğrenciler için düzenlenmiş sosyal alanlar çok önemli.
Avcılar kampusu örneğini verebilirim. Avcılar kurulduğu tarihten bu yana sadece binaların olduğu bir yer. Hiçbir sosyal imkân düşünülmemiş. Hatta aydınlatması bile kötü. Bir saatten sonra öğrenciler yürümekten bile çekiniyor. Karanlık, loş yollar, köşeler...
© Tüm hakları saklıdır.