Mehmet Altan*
AKP’nin başladığı noktadan nasıl bir hızla uzaklaşmaya devam ettiğini en iyi gösteren örneklerden biri de yandaş bir gazetenin geçenlerde, HDP Seçim Bildirgesi’nin ‘demokratik cumhuriyet’ için olmazsa olmaz önerilerini ‘HDP ile devlet iptal’ diye vermesiydi.
Haberin girişi aynen şöyleydi:
“‘Vicdani ret’ uygulamasını anayasal bir hak olarak belirleyip vatan savunmasını kimlerin yapacağını netleştirmeyen HDP, ‘demokratik parlamenter sistem’ ve ‘demokratik özerklik’ gibi vaatleri de sıraladı.
…Milli Güvenlik Kurulu’nun da toptan kaldırılacağı belirtilen bildirgede şu ifadeler dikkat çekti:
Bir özel savaş aygıtı olarak oluşturulan köy koruculuğu sistemi kaldırılacak, köy korucularının çeşitli işlerde istihdamı sağlanacak. Koruculuk sistemi lağvedilerek suça bulaşmış olanların yargılanması sağlanacak.
Adalet Bakanlığı özerk bir kurum haline dönüştürülecek.
HDP, gençlerin askerlik yerine kamu hizmeti yapabilmeleri için gerekli yasal düzenlemeleri hayata geçirecek.
Zorunlu din dersi uygulamasına son verilerek, her bir öğrencinin kendi inancı doğrultusunda seçmeli olarak ders ve eğitim alma hakkı gözetilecek.
Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılacak.
Din ve inanç işleri topluma, inanç sahiplerine bırakılacak.”
xxxxxxxxxxxxxx
Devletin sillesini yiyenlerin partisi olduğunu söyleyerek demokratikleşme vaadiyle yola çıkan AKP ve hempaları çoktandır ‘demokrasi’ taleplerine her faşistin gelip sığındığı ‘devlet elden gidiyor’ çığlıklarıyla karşı çıkıyorlar.
Bir yandan böyle bağırırken bir yandan da faşizmi koyulaştırıyorlar.
Nazizm döneminde bile rastlanmayacak bir garabetle ‘hoşa gitmeyen’ karar veren hâkimlere bir üst mahkemede itiraz etmek yerine onları zorbalıkla tevkif etmeye kalkışmaktan, 2012 yılında herkesin gülüp oynayarak 1 Mayıs’ı kutladığı Taksim Meydanı’nı 12 Eylül mantığıyla emekçilere kapatmaya, göstericileri ‘kara gömleklilere’ polis ve devlet desteğiyle bıçaklatıp dövdürmeye kadar olup biten her şey Mussolini faşizminin çizgi film versiyonunu anımsatıyor.
Mussolini döneminde partinin yarı askeri milis kuvveti olarak kurulan Kara Gömlekliler örgütü eşliğinde İtalya kısa zamanda bir polis devleti haline getirilmişti.
Kitap ve gazetelere getirilen sansür, seçim sisteminde yapılan düzenlemeler ve Faşist Parti dışındaki diğer partilerin kapanması gibi uygulamalar gerçekleştirilmişti.
Mussolini, sendika hareketlerini de kanun dışı ilan etmiş ve eğitimi kontrol altına almıştı.
xxxxxxxxxxxxxx
Son zamanlarda Mussolini faşizmini hatırlatan bizim ülkede de ‘hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvetin’ ayyuka çıkmasının ertesinde kurulan Sulh Ceza Mahkemeleri ile adaletin, yargının, hukukun cenazesinin kaldırıldığı bir dönem başladı.
Hâkim tevkif etmek, orman yasasının geçerli olduğu bu cangılda yeni bir zıplayış oldu.
Cumhurbaşkanlığı yerine ‘parti liderliğini’ tercih ettiği için saygı görmeyen, fazlasıyla eskidiği için sürekli ortalıkta görünme arzusu Diyarbakır’dan şampiyon bisikletçiye kadar herkesi bıktıran; sürekli suç işlemekten çekinmeyen bir zihniyetin tasallutuyla karşı karşıya bir ülke var.
Ama Fuat Avni ile başa çıkamayacak kadar zavallı bir yan da söz konusu.
Merkez Bankası ile kavga edip doları patlatmak, işçilere nankör demek, seçmenlere ‘aramızda anlaşırız’ diye seslenmek, ülkeyi ‘azınlık hükümeti’ ile idare edebileceğine inanmak, ‘başkanlık’ sisteminin her derdin çaresi olduğuna halkın inanacağını sanmak, saraya milyonlar akıtırken emeklilere para bulunamayacağını söylemek gibi tuhaflıklar da işin cabası.
Hırsızlıkla siyasal İslam karışımı hukuksuz bir kanlı komedi.
xxxxxxxxxxxxxx
Bu zihniyetin Gurkalarına göre demokratikleşme istemek ‘devleti yıkmak’ ama çakma bir Mussolini faşizminden yana durmak ‘ileri Türkiye’.
Bu yaşananların ve söylenenlerin ‘sağlıklı’ olduğuna inanmak mümkün mü?
Değilse, acaba diyorum bu olup bitene uzmanlar ‘paranoid şizofren’ teşhisi koyar mı?
Paranoid şizofreni hastalarında görülen belirtileri mi soruyorsunuz?
‘Kişilerde takip edildiğine dair düşünceler olması.
Bu dünyaya özel olarak gönderildiğine, özel bir görevinin olduğuna, kendisinin doğa üstü olduğuna dair inancın olması.
Kıskançlık duygusunun belirgin olması.
Bir inanca saplantı derecesinde bağlanma ve düşünsel bozuklukların yaşanması.
Gerçekte olmayan sanrılı düşünceleri, inançları başka kişilere söyleyerek, lider olma arzusu içinde olmak.
Görüşlerine ve kendisine karşı çıkan kişilere karşı öfke duymak, saldırgan hareketlerde bulunmak’ gibi şeyler…
Bu lanet hastalık, kişilerin olgunlaşmamış, duygu ve düşünce yapısının gelişmemiş olmasından, aile içinde iletişim kopukluğundan, kalıtımsal olarak hastalığa yatkın olmaktan güç alıyormuş
Ve rahatsızlığın sinsi ve yavaş ilerlemesi, hastalığın geç fark edilmesi, tedavinin gecikmesine neden oluyormuş.
xxxxxxxxxxxxxx
Türkiye’de de hastalık ilerledi ama tedavi gecikti gibi…
Gecikmese ‘demokratikleşme’ diye gelip, çakma faşizmi ‘devlet’ diye yutturanlara rastlanmazdı…
Dilerim 7 Haziran tedavinin başlangıcı olur.
Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır.