Deutsche Welle: Medyanın olduğu yerde yalan haberler de oluyor. Yalan haberlerin özelliği ne?
Carsten Reinemann: Öncelikle medya, eskiden kamuya neyin yansıyıp neyin yansımadığını belirleme gücüne sahipti. Bugünse her internet kullanıcısı, yalan haberleri yarı kamusal ya da tam kamusal alanda dolaşıma sokma yetisine sahip. Bu son derece basit ve kurnaz bir iş haline geldi. İkinci fark ise internette ve sosyal ağlarda var olabilen herkesin, haberlerin yayılma sürecinde minik birer halka olması. Bilgiler böylece kitlesel medyanın dışında son derece hızlı biçimde yayılabiliyor.
Deutsche Welle: Bu konu 2016 yılında oldukça önemli bir fenomen haline geldi. Neden 2016?
Reinemann: Geçen yıl içerisinde hakikatin gayet 'serbest' biçimde işlendiğini gözler önüne koyan olaylar meydana geldi. Bu Brexit kampanyasında da Donald Trump'ın kampanyasında da böyleydi. Trump, ters yöndeki kanıtların gözler önünde olmasına rağmen akla hiç de yatkın olmayan iddialarda bulundu. Öte yandan internette sayısız söylenti ve komplo teorisi dolaştı ve bunlar git gide daha da görünür hale geldi. Bunlar çerçevesinde geçtiğimiz yılda durumun özellikle kötü olduğuna dair bir izlenim oluştu.
Deutsche Welle: Yalan haberlerin amacı ne?
Reinemann: Demokrasilerde hem vatandaşlar hem de siyasi karar vericiler olarak dışarıdaki hakikatin ne olduğuna dair belli bir dereceye kadar hemfikir olduğumuz fikrine yaslanıyoruz. Yalan haberlerse, hakikatin algılanmasındaki bu toplumsal konsensüsü kırılganlaştırma potansiyeline sahip. Bazı insanların gerçek saydıkları şeyler diğer insanların saydıklarından farklı olduğundan ötürü, bu insanlar tamamiyle farklı bir hakikatte yaşıyorlar. Ki bu durum demokratik karar verme sürecinde sorun yaratabilir.
Deutsche Welle: Yani yalan haberler en nihayetinde demokrasi için bir tehdit oluşturuyor?
Reinemann: Evet, kesinlikle öyle. Mülteci suçluluğunun yoğun biçimde arttığına bir grup eminken diğer grup durumun böyle olmadığı görüşündeyse, gerçeğin ne olduğuna dair anlaşma sağlanamadığından ötürü siyasi karar alma süreci çöker. Nitekim bu bir demokrasi için devasa bir sorundur.
Deutsche Welle: Sizce yalan haberlerle mücadelede izlenecek en mantıklı yol ne?
Reinemann: Şu an Avusturya'da iyi kötü tanınan, yalan haberlerin gizemini azaltma misyonu yüklenmiş bir platform var. Ben Almanya'da bu tür bir oluşum göremiyorum. Eğer ortada bağımsız bir teyit etme kurumu olsaydı, medyaya kuşkuyla yaklaşan insanların "hah, işte bunlar da yalan medyası" argümanını kullanmasına belki engel olunabilirdi. Bu konuda özellikle de medyaya kuşkuyla yaklaşan ideolojilere yakın olan siyasetçilerden bir şeyler talep ediliyor. Bu siyasetçilerin, medyaya abartılı eleştiriler yöneltmek suretiyle yalan haberlere ve yalan haberler sonucu oluşan atmosfere yönelik inancı teşvik etmekten kaçınmaları bekleniyor.
Deutsche Welle: Siz psikoloji eğitimi de gördünüz. İnsanlar yanlış olduğu aşikar olan bir söze neden inanıyorlar?
Reinemann: Biz insanlar kendi görüşümüzle örtüşen sözleri ve insanları daha güvenilir algılamaya meyilliyiz. Bunların gerçekte öyle olup olmadığı hiç de önemli bir rol oynamıyor. Bana inandığım şeyin yanlış olduğu birkaç kez gösterildiğinde ise görüşümün değişmesi mümkün. Ama çoğu durumda bunlar kendi görüşümü daha da kuvvetlendiriyor. Bu ilk bakışta tuhaf bir fenomen gibi gözüküyor, ama bunun benim kişisel görüşümün arka planıyla bir ilgisi var, bilgileri tarafsız biçimde algılayıp algılamadığımla ise hiçbir ilgisi yok.
Deutsche Welle: Yani bu bir tür meydan okuma tepkisi?
Reinemann: Evet, daha sonra farklı sonuçlar doğurabilecek bir tepki. Yanlış düşündüğümü söyleyen kişinin güvenilirliğini sorgulamam olası. Örneğin istatistikler söz konusu olduğunda, kaynağın güvenilirliğini düşük görüyorum. Buna geri tepme etkisi deniyor. Yanlış bilgilerin düzeltilmesi bazı durumlarda aslında istediğim şeyin zıttına yol açabiliyor.
Deutsche Welle: Peki bir geri tepme söz konusu olduğunda yanlış bilgilerin düzeltilmesi bir kazanç sağlıyor mu?
Reinemann: Bu her insanda aynı şekilde gerçekleşmiyor. Bir yanda neyin doğru olduğunu zaten bilen bir grup var, diğer yanda ise yanlış tasavvurları olan ve düzeltmelerin akıllarını çelmesine izin vermeyen bir grup var. Bunların tam ortasında ise olaylar hakkında pek bir fikri olmayan ve fikirlerinin olumlu yönde değişmesine yatkın olan bir grup var. İşte bu insanlara odaklanılması gerekiyor. Sürekli olarak yalnızca kuvvetli ideolojik pozisyonundan ötürü herhangi bir karşı argüman tarafından asla ikna edilemez durumda olan sert çekirdeğe bakmak mantıklı değil.
Deutsche Welle: ABD'de yalan haberlerin başkanlık seçimlerinin sonucuna etkide bulunup bulunmadığı tartışılıyor. Almanya'da ise Eylül'de meclis seçimleri gerçekleşecek. Sizce yalan haberler Almanya'daki seçimleri etkiler mi?
Reinemann: Yalan haberlerin bir etkide bulunması elbette her zaman mümkün. Ancak bu etkinin ne kadar belirleyici olduğunu önceden hesaplamak imkansız. Fakat hem medya kullanıcılarının hem de medyanın kendisinin ve siyasetin gözleri tamamiyle açık olmalı. Herkes dünya görüşünü internet ortamındaki ne idüğü belirsiz kaynaklar çerçevesinde oluşturabilir. Bizler Almanya'da halen çok boyutlu ve renkli, buna karşı koyabilecek bir medyaya sahip olma şansına sahibiz. Ancak ortada yanlış bilgilerin düzeltilmesi için bir alternatif yok. O yüzden yalan haberlerin göründüğü gibi kabul edilmesine tümüyle engel olmak imkansız. Ama ben bunu başaracağımıza inanıyorum.
Carsten Reinemann, Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi'nde iletişim bilimleri profesörü. Uzmanlık alanı siyasal iletişim olan Reinemann, şu anda popülist iletişim ve internette genç ekstremizmi üzerine araştırmalar yürütüyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Uta Steinwehr
Dizimizin "Yalan haberler yasaklanmalı mı?" başlıklı ikinci bölümünü yarın okuyabilirsiniz.