*Figen A. Çalıkuşu
Günümüz modern insan ırkına Homo Sapiens diyoruz. Şimdiye kadar yapılan kazıntılarda Homo Sapiens’in ancak 196 bin yıllık bir geçmişi söz konusu olmuştu.
Günümüz insan ırkının Homo Sapiens olarak evrimi kabaca 200 bin yıllık bir sürece dayanıyor sanıyorduk.
Geçen gün Fas’ın Yusufiye bölgesi kırsalında yer alan Cebel Ihud köyü yakınlarında, Homo Sapiens’e ait 300 bin yıllık kalıntılar bulundu.
Max Planck Paleoantropoloji Enstitüsünden Philipp Gunz, Cebel İhud’da bulunan kalıntılardaki kafataslarının büyüklüğüne dikkat çekti.
Yani Homo Sapiens’de yüzlerin kafataslarından önce değişim geçirdiğini, kafataslarının ise daha sonra modern insandaki yuvarlak şeklini aldığını belirtti.
Ne gam!
Nihayetinde son gelişmeyle insanın ‘’insan’’ olması, en kabaca bir kabulle 300 bin yılı geçmiyor.
Demek ki ‘’insanlaşmak’’ için daha çok yol alınması durumları ile bu kadar sık karşılaşıyor olmamız bundan.
Homo Sapiens’in gelişimine ait en taze gelişme bu gelişme.
Peki ya hukukun?
Doğrusu Hammurabi Kanunları’na inmeye niyetim yok.
Madem modern insandan söz ediyoruz, insanı devlete karşı önceleyen modern anayasaların başlangıcı sayılan 1215 yılındaki MAGNA CARTA Antlaşmasından start almaya ne dersiniz?
Çok eskiye gitmememin bir nedeni de; günümüzde bir çok devlet ve toplumun hâlâ MAGNA CARTA Antlaşmasının kurallarından geri bir hukuk zihniyeti ile yaşıyor ve yönetiliyor olması.
Keşke insanlık ileri bir adım attığında, bu ânında tüm yerküre nüfusunu kapsayıverse. İnsanların tümü bunu benimsese. Ama nerede?
Teknolojik yenileşme, elektrik gibi çok hızlı yayılabiliyor ama insanlaşma evrimi etapları aynı hızla aşılamıyor. Maalesef, maalesef…
Ankara yönetimi arkadan itilmiş gibi bir hızla Körfez Krizine, çok özel bağları olduğu anlaşılan Katar yanında balıklama dalarken tüm dünya da büyük bir çoğunlukla nefesini tutmuş, eski FBI Başkanı James Comey’in Senato İstihbarat Komitesi’nde neler söyleyeceğine odaklanmıştı.
Ben de onlardan biriydim.
Homo Sapiens’in en modern hâlinin en modern hukuk anlayışının, anayasa bilincinin,yasama, yürütme ve yargı ayrımının mükemmel bir örneğinin ABD’de olduğunu görerek mutlu oldum.
Ancak herkes en modern Sapiens değil, bunu az evvel de söyledim, insanlar arasında büyük gelişmişlik farkı var. Hattâ ve hattâ ABD başkanları düzeyinde bile…
FBI eski başkanı James Comey, eski başkan Obama ile tüm Başkanlık dönemi boyunca sadece iki kez görüşmüş.
Dört aylık başkan Trump ile dokuz kez. Üstelik Comey, Obama’nın olağanüstü hukuk özeni yanında, Trump’ın kendisinden ‘’bağımsız olmasını’’ değil ‘’sadakatini’’ isteyen bir hoyratlık içinde olduğunu anlattı.
Obama avukattı, Trump gayrımenkul girişimcisi denerek işin içinden çıkabilir mi; pek sanmıyorum doğrusu.
Çünkü Homo Sapiens’in gelişmişlik çıtasını zorlayan olduğu gibi, çıtanın çok altında seyredenler de çok var.
Obama ile Trump da bu açılardan farklı gelişmişlik düzeylerinde. Hem de dünyayı fazlasıyla şaşırtacak kadar.
Karadağ Başbakanı’nı iterek ön sıraya geçmeye çalışan bir ABD Başkanı’ndan söz ediyoruz.
Recep İvedik film serisinin en sonuncu halkası öncekileri geri bırakarak seyirci rekoru kırmış; neden, nasıl bilmiyorum.
Trump ile Recep İvedik serisi arasında da bir illiyet bağı var sanısına kapılıyorum.
Hattâ gariptir ki bu film dizisi rekorlar kırdıkça, en sonuncusu bir öncekinin seyirci rekorunu aştıkça köksüz kenar yığınlarının şampiyonluğu her şeye ve her yere hâkim oluyor hissi güçleniyor.
Her şey gibi hukuk da büyülü bir birikim işi hâlbuki…
Gelenek keskinleştikçe, hukuk derinleşerek gelişiyor. Köksüzlük koştukça da hukuk kavrularak yok oluyor.
Gelenek kökleştikçe dedim aklıma İngiltere seçimleri geldi. 8 Haziran Perşembe idi ve İngiltere seçimleri o gün yapıldı. Hiç merak ettiniz mi neden?
Üstelik Avam Kamarası için seçimler 1802 yılından beri yapılıyor ve seçimlerin hangi gün yapılacağını belirleyen bir yasa olmamasına rağmen 1931 yılından beri hep Perşembe günleri yapılıyor.
Derler ki o vakitler Cuma ödeme günü imiş. Paralanıp alınan yövmiyeleri ıslatmadan önce oy kullanılsın, sakin bir seçim olsun denmiş. Neyse…
Türkiye’de de hukuk tepetaklak gidiyor.
Her Recep İvedik filmi rekorlara imza attıkça, hukuk anlayışı ve uygulaması biraz daha derine yuvarlanıyor hissine kapılıyorum. Bunu bir hukukçu olarak söylüyorum.
Hukukun tükenişi ile Recep İvedik filmlerindeki rekor tazelemesi arasında ters orantılı bir illiyet oluştu zihnimde.
Köksüzlük ön aldıkça hukuk da sırra kadem basıyor, başka türlüsü mümkün mü zaten?
Geçen gün ‘’suçunun cezasını’’ çekmiş olanların ‘’tükürükle boğulması’’ cümlesini duyunca biraz daha sarsıldım.
Temel insan hakları bilinci, suç ve ceza ilişkisi, sıradan bir hukuk anlayışı gibi bu kavramları bir yana savunup ‘’Aman Allahım’’ diye bağırarak kopup gitmek istedim.
Bir devlet başkanının mahkemenin verdiği cezayı çekmiş olanların sokaklarda tükürükle boğulmasından söz ettiği bir yerde, hukuktan söz etmenin şuursuzluk olduğunu kabul etmek gerekir.
Temel insan hakları insanın doğumundan ölümüne kadar devrolunamaz haklarıdır, insan olması bunu sağlar. Yaşam hakkı da bu hakların birinci koşuludur.
Suç ve ceza ise, mevcut hukuk kurallarının çiğnenmesi hâlinde mahkeme kararı ile verilen cezadır.
Suçlunun da insan hakları güvence altındadır. Siz cezasını çekmiş insanların tükürükle yok edilmesinden söz ettiğiniz vakit, laf, devlet, hukuk, toplum, huzur ve sağduyu yok olur, intihar eder.
Homo Sapiens’in Recep İvedik düzeyi ile gelişmiş modern insan zihniyeti arasında acaba kaç bin yıl var?
Homo Sapiens’in 300 bin yıl önceye dayandığının ortaya çıkarılması kadar, en az bu gelişme kadar, kendi kendime sorduğum sorunun cevabı da inanılmaz bir merak yarattı bende.
Bir hukukçu ve vatandaş için en korkunç olanı, hukukun ölümüne şahitlik etmek…
Çok hüzünlü.
Bu yazı ilk olarak P24’te yayımlanmıştır.